Türk siyasetinin emektarlarından Bedri Gültekin; “Daha önce zaman zaman küçük boyutlarda kendini hissettiren bir tehlike; şimdi artık en ilgisiz yurttaşın bile etinde kemiğinde hissettiği bir olgu olarak önümüze çıkmış durumda.” diyordu.
Gerçekten de; bir 25 Temmuz gecesi Bursa İnegöl’de, ertesi günü ise Hatay Dörtyol’da yaşananlar ve ardından gelenler, ülke ve millet olarak sürüklenmekte olduğumuz büyük felaketin habercileri olmuştur.
Bu ağlatılı yıkımın adı; iç savaştır, Türk Kürt çatışmasıdır, bir tür etnik boğazlaşmadır.
Türkiye bu tehlikeli noktaya, T.Özal’la başlayan ve son on yıldır ivme kazandırılarak uygulanan “açılım” politikalarının sonunda geldi.
Görünen köy kılavuz istemez. Bu zihniyetin iktidarda kalmaya devam etmesi demek, Türkiye olarak ödeyeceğimiz bedelin katlanarak büyümesi demek değil mi?
Ne yazık ki, o zihniyet bu milletin oylarıyla destekleniyor. Ne hazin bir manzara ya rab!
Oysa Türkiye’nin etnik ayrımlar ve inanç farklılıkları temelinde parçalanması ve bu parçalanmanın bir iç savaş boyutuna ulaştırılması, Atlantik ötesindeki, sözüm ona büyük müttefikin ülkemize ve Ortadoğu’ya ilişkin planlarının olmazsa olmazıdır.
Irak’ın Kuzeyi’nde oluşturulan 2. İsrail’in, Türkiye’ye doğru genişletilmesi emperyalist planın en önemli hedefidir. Çünkü Türkiye’de bir etnik boğazlaşma yaşanmadan AB’D’nin bu hedefe ulaşması olanaksızdır.
İşte bu noktada, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı sürdürülmekte olan “operasyon” anlam kazanmaktadır. Çünkü birliğini ve disiplinini koruyan bir Milli Ordu’nun olduğu koşullarda” iç
savaş”, “etnik boğazlaşma” olmaz. Ama ardı arkası kesilmeyen tutuklama dalgaları ile birliği ve morali bozulmuş, hareket yeteneği baltalanmış bir ordu ise böyle bir tehlikeyi önlemede üzerine düşen görevi yapamaz.
Ergenekon, balyos vebugibi kumpaslarla sürdürülen yüzlere dayanan subaya yönelik tutuklama kararlarını bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor.
Emperyalistlerin oyuncağı konumuna düşürülmüş bir iktidar ve işbirlikçileri; tutuklama operasyonlarını yürütürken, PKK mayınlarını patlatıyor, saldırılarını gerçekleştiriyor. İki cepheden gerçekleştirilen bu saldırılar, Türkiye’yi kanlı bir boğazlaşmaya götüren yolun taşlarını döşüyor!
Halk bu gidişin farkındadır ve soruyor: Türkiye’de kaç okul var? Yanıt belli: 67.000. Kaç Hastahane var? Oda belli: 1.228. Kaç tane Sağlık Ocağı var? İşlerliği tartışılan 6.310 tane sayılıyor. Peki, kaç cami var? Diyanet emrindekilerin sayısı 85.012 imiş. Zaviye, mescit vs adlarla faaliyetini sürdüren, yani gizli kapaklıları saymıyorsunuz. Her 60.000 kişiye bir hastahane düşerken, Türkiye de yaşayan 350 kişiye 1 cami düşüyor. Kilise sayısı 270 iken 111 Cem evi var. Türkiye’de 77.000 doktora karşın 90.150 din görevlisi var. Türkiye’de her 900 kişiye bir doktor düşerken, her 780 kişiye bir din görevlisi düşüyor.
Demek ki; 50 yıldır sürdürülen psikolojik taarruz manen çökmüş bir güruh yaratıyor ki, ülkede tinsel tedavi öne çıkmış. Sayıları binlerle ifade edilen İmam Hatip okullarında ümmetçilik (Dindar ve Kemalizme karşı kindar) zihniyetiyle yetişen kadrolara elbette bir iş alanı bulunacaktı değil mi?
Eğitim-Sen Sendikasına göre, Türkiye’de 200 bin Öğretmen açığının bulunduğu iddia ediliyor. Türkiye’deki Kütüphane sayısı 1.435 iken, ülkenin 13 kentinde devlet tiyatrosu var. Ama 81 kentte resmen kayıtlı Kuran Kursu bulunuyor. Kaçak çalışanlar veya başka amaçlarla ve çeşitli adlarla faaliyet gösteren kapalı kapılar ardında gizlenenler belli değil. Türkiye’de bilinen bu kursların toplamı 3.852 kadar ve övünç duyuyorlar: %99 Müslüman Türkiye, Ilımlı İslam’ın kurtarılmış kalesi oluyor.
Türkiye’de 1 Opera Derneği, 11 bale, 10 heykel, 18 resim, 18 sinema, 38 tiyatro derneği bulunmaktadır. Ama 35.000 tane cami derneği var. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 1.3 Milyar TL.( Eski parayla 1,3 Katrilyon TL.) olan bütçesi, 22 Üniversitenin toplam bütçesine denk geliyor.
Diyanet İşleri başkanlığına bu denli bütçe ayrılmasına karşın, elan Devlete çöreklenen besili kuzular; çelimsizleştirilerek hilkat garebesi dönüştürülen halkın ümüğüne çökmüş, her Cuma namazından sonra hala, cebindeki son beş kuruşlara göz dikerek, para toplamaya devam ediyorlar…
Eleştirenlere de; “Senden istemiyoruz kardeşim, verenden alıyoruz sana ne?” diyerek mahalle baskısı yaratıyorlar.
Türkiye çok tehlikeli bir eşiğe getirilmiştir. Türk Ulusu tehlikenin farkındadır. En sağından en soluna dek Türk Milletinin eğilimleri ve beklentisi bellidir. Ortada; parçalanmaya ve çatıştırılarak yok edilmeye karşı bir yaşam savaşı vardır. Bu ülkede yaşamak isteyenlerin savaşıdır.
Önceki ve Sonraki YazılarYAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.