Halil Şahin
ANLAMINI BİLSELER
Gündelik hayatta çok sık rastladığımız din, apayrı bir dünya. "Dini bu işlere bulaştırma", "Yine mi dini konular?", "Hoca camide!" veya "Dünya’ya çok daldık, biraz da dinden bahset" gibi serzenişlerle kendini ele veren bilinçaltımızdaki "din anlayışının", bizim coğrafyalarda, dört bin senedir değişmeyen bir algılamaya dayandığını düşünmekteyim. Dinden bahsetmeyi, yaşayan hayattan ayrı bir boyut olarak algılayan; ruhlardan, ölülerden, atalardan, türbelerden, ayinlerden bahsetmeyi dinden söz etmek olarak algılayan uzak Asya'nın Şaman dini… Eskiden ‘Gök Tengri’ vardı, şimdi yine yukarılarda aranan Allah; eskiden ‘şaman’ vardı, simdi şeyh, hoca, dede, baba, pir! Eskiden ulular vardı, simdi kutuplar; eskiden hacetleriyle gömülü ‘kabirler’ vardı, şimdi hacet kapısı türbeler! Eskiden ‘kurban ayini’ vardı, şimdi kurban bayramı; eskiden uğursuz domuz yılı vardı, şimdi domuz yemek haram. Eskilerde ruh çağırır medet umarlardı, şimdi ruhlara fatiha okutuyorlar. Eskiden kutsal geceler vardı, şimdilerde ise ampul geceleri… Demek ki; Türklerin Kuzey Avrasya dinleri Şamanizm formunda algıladıkları "din anlayışı" dört bin yıldır hiç değişmemiş. Bu nedenle Türkiye'de; ümmetçiliğe dayalı Türk- İslâm bileşkesi, "Şaman-İslam sentezi" var. Dini hayat Şaman-İslam sentezinin birbirine karışmış görüntü ve ayinlerinden oluşuyor. Yani Türkler üç dört bin sene önce Şamanizm'i nasıl anlamışsa, bugün de İslam'ı da öyle algılıyor. Orhun ırmağı kenarlarında din nasıl algılanıyorsa Dicle, Fırat, Gediz, Tuna boylarında da öyle. Ortaasya'da bakış neyse Anadolu'da da böyle. Dinin dipten akan temel formunda bir değişiklik yok. Sadece üstteki isim, etiket, figürler, şekiller ve semboller değişmiş. Bu benzerlik insanları şaşırtmasın. Çünkü bu benzerlik başka dinlerde bu denli yoğun değil. Eski karalar topluluğunda yaşanan Şamanizm, Hz. Âdem ile yaşanan İslâm dininin en az zedelenmiş hali gibidir. Milyonlarca yıllık geçmişte Dünya’nın çeşitli yörelerine dağılan insan toplulukları pek çok farklılıklar gösterirken, Bozulmamış Türk kavmi, Tanrısından çok az bir sapma gösteriyor. Emevileştirilenlere göre; din dediğinizde, esasında öbür dünya usa düşer. Dün ölmüşler çağırılırdı, ama bugün ölmüşlere okunur. Dini kullananların yarattıkları güruhlarca din bu bağı kurar. Onlardan medet umarlar. Din dediğiniz esasında moralle ilgilidir, askeri ölüme hazırlamaya ve cepheye sürmeye yarar. Dün Altay dağlarından Himalaya’ların ardına, bugün Cudi'ye doğru yüreklendirme aracı yapılmış. Din dediğinizin yeri esasında tapınaktır; dün şaman çadırında idi, bugün camide… Bu nedenle "Türkiye'de çoğunluğun dini sorunları var" dendiğinde; ‘namaz kılamıyor’, ‘başını örtemiyor’, ulu orta her yerde ‘Kur'an okuyamıyor’, ‘dini tahsil yapamıyor’ değil her eğitim kurumuna dinci eğitimi sokamıyor, insanlar keyfince dini sömüremiyor şeklinde sloganlaştırmalar anlaşılıyor. Buna aynı din formatında şöyle yanıt vermek olası: "Camiler açık, beş vakit ezan okunuyor, hacca gidiliyor, binlerce türbe ziyaret ediliyor, kandil gecelerinde mevlitler okunuyor, daha ne?" Yani bu ülkede dini sorun; namazla, camiyle, başörtüsüyle, Kuran kurslarıyla, imam hatiplerle, mevlitlerle, türbelerle, musalla taşlarıyla ilgili bir sorundur. Öyle ya; onlara göre din daha başka nedir ki? Dinden bahsetmek bunlardan söz etmektir. Şaman-İslam sentezine göre din bunlardan ibaret. İşin ilginç olanı; Türkiye coğrafyasında, neredeyse herkes, dini böyle anlıyor. Peki, bir ülkede dinimsi bir şeyin değil de; gerçekten "İslam'ın" var olduğunu nereden anlayacağız? Hangi göstergelere bakacağımız sorun değil. Kendilerine tarikat süsü vermiş olanlar düzeni kurmuş. Kuranı okumadan anlamadan yaşanan anlayışa göre; Camilerin sayısı artıyorsa, yerleşim birimlerinden gürül gürül ezan sesleri geliyorsa, her yandan bangır bangır Kur'an sesleri yükseliyorsa, namaz kılanların sayısı her geçen gün fazlalaşıyorsa, sokaklarda örtülü kadınlar çoğalıyorsa orada ‘din’ var demektir. Veya dükkânlarda ve lokantalarda içki satışı yapanlar öldürülesiye dövülerek caydırılıyorsa, hırsızlık yapanların eli kesiliyorsa, zina edenler taşlanıyorsa, kadınlar kara çarşaflara bürünüyorsa, mirasta kadına bir erkeğe iki pay veriliyorsa, şahitlikte iki kadın bir erkeğe denk görülüyorsa, üç veya dört eşliler her geçen gün artıyorsa oraya "şeriat" gelmiş demektir değil mi? Ah, bir de anlamını bilseler! Görülüyor ki; Türkiye'de "din" denince akla gelenin, kökten bir dönüşüme ihtiyacı var. Bir zihniyet devrimine gereksinim olduğu apaçık ortada. Çünkü "Koşup gelerek Uzak Asya'dan/ Bir kısrak başı gibi Akdeniz'e uzanan" bu iklimin dipten akan din algısı dört bin senedir hiç değişmemiş. Orta Asya'da nasılsa, Akdeniz'e uzandığında da aynı; Göktürklerde ve Hun İmparatorluğu'nda Şamanizm neye tekabül ediyorsa, Türkiye Cumhuriyeti'nde de Müslümanlık ona tekabül ediyor gibi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.