Halil Şahin

Halil Şahin

SIRADA KİM ve NE VAR?

Çok kritik ve sancılı bir döneminde yapılan Anayasa değişiklikleri ile ilgili halkoylaması sonucu, Amerikan Kulu Parti iktidarı tarafından tek taraflı ve uzlaşmadan uzak bir biçimde hazırlanan 26 maddeden oluşan Anayasa değişiklikleri, milletimizin yarıya yakını tarafından onaylanarak kabul edilirken, diğer yarısı tarafından da reddedilmiştir. Unutmamak gerekir ki; Anayasa değişikliklerine muhalefet eden büyük bir toplumsal kitle varlığını göstermiştir. Bu haliyle, halkoyuna sunulan Anayasa değişikliklerinin, üzerinde uzlaşılan bir metin olmaktan daha ilk günde uzaklaşıldığı bariz olarak görülmüştür. Ne var ki; saygı duymak durumunda bırakıldığımız bu kararla birlikte, ülkemiz için kaygılandığımız çok vahim bir sürecin kapıları ardına değin açılmış, uzunca bir süreden beri Türkiye’nin içine savrulduğu çok kaygan ve sisli bir süreç, daha da tehlikeli bir boyut kazanmıştır. Anayasa değişikliklerine destek veren irade; hiç şüphesiz ki, yaşanacak ve telafisi olmayan olumsuz gelişmelerden de sorumluluk altına girmiştir. Çünkü referandum sonuçlarından cesaret ve güç kazananlar tüm berraklığıyla kendisini göstermeye başlamış; vatanımızın bir bölümündeki okullarda boykot kampanyası başlatılmış, demokratik özerkliği talep eden Demokratik Toplum Kongresi temsilcilerinin Ankara’da en üst düzeyde kabul edileceği de ortaya çıkmıştır. Bu da yetmemiş, birilerinin aklında ve hayalinde olan ‘Başkanlık’ sistemiyle ilgili tartışma başlamış ve ülkemiz tekrar bir karmaşaya doğru itilmiştir. Hem görülmekte hem anlaşılmaktadır ki; parlamenter sistemle kafasındaki hedefe ulaşmada engeller gören bu zihniyet, tek adamlığa ve otoriter bir yönetime davetiye çıkarabilecek bir yönetim yapısını hayata geçirmenin yollarını aramaya şimdiden koyulmuştur. Referandum sonucunda ortaya çıkan ‘Evet’ ve ‘Hayır’ oylarının dağılımı basit bir oransal durumdan daha çok, ülkemizi baştanbaşa saran kutuplaşma tespitini teyit eden bir içeriğe de sahip olmuştur. Yine görülüyor ki; geniş bir toplumsal antlaşmayı gerektiren Anayasa değişiklikleri, ulusumuzun önemli bir bölümü tarafından kabul görmemiş ve uygun bulunmamıştır. Türkiye; iktidardaki aymazların siyasi hesapları uğruna etnik taleplerdeki ısrar, ideolojik kaygılardaki süreklilik ve yaşam biçimlerindeki farklılık ekseninde cephelere bölünmüş ve ne yazık ki çok riskli bir alana hızla girmiştir. Vatandaşlarımız tarafından içeriğinin ve özelliklerinin çok iyi bilinmediği Anayasa değişiklikleri, Türk ulusunun birlikte yaşama arzusuna ve kararlılığına zarar verecek ve kazanmışlık duygusuyla, yitirme psikolojisi arasındaki gerilimi ister istemez arttıracaktır. Duygu ve gönüllerde biriken yılgınlıkların, yurttaşlarımız arasına örülmek istenen duvarların ve birliğimizi engelleyen girişimlerin, siyasi uygulamalarla her geçen gün kökleştiği gün gibi ortadadır. Halkoylaması sürecinde yaşanan hazin ve dramatik olaylar, daha çok demokrasi ve daha fazla özgürlük parolasıyla ulustan destek talep edenlerin gerçek yüzünü deşifre etmiş, çatışmacı hüviyetini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Yurttaşlarımızı darbeci, akılsız, hasta sözleriyle tahkir ve taciz eden zihniyet; esasen demokratik tavır açısından nerede durduğunu da acı bir şekilde göstermiştir. Yeri gelince her değeri ve kişileri istismar eden, yeri gelince de bölücülükten sabıkalılarla kol kola girmekte bir sakınca görmeyenler; basit siyasi hesapları uğruna girmeyeceği kılık, takmayacağı maske olmadığı, geride kalan Referandum sürecin ile sonrasında çok iyi anlaşılmıştır. Bir tarafta Avrupa’ya yaranamamaktan dertlenen, diğer tarafta da demokrasi adına 12 Eylül’le hesaplaşmaktan bahseden bir çapulcu zihniyetin; ülkemizi hangi bataklığa çektiğini, kafasında ve siyasi ajandasında hangi sinsi hesapları barındırdığını önümüzdeki süreçte daha iyi görmek olanaklaşmaktadır. Okyanus ötesinden Avrupa Birliği’ne dek minnet ve şükran duygularının yansıtılması, Anayasa değişikliklerini kimlerin hazırladığı ya da esasen kimlerin destek verdiğini göstermesi bakımından ibretlik bir belge olmuştur. İktidardaki faşist zihniyet; gizli gündemini meşrulaştırmak adına, devlet olanaklarını fütursuzca ve utanmadan kullanmış; kamu görevlileri, valiler, kaymakamlar, sermaye grupları, sivil toplum kuruluşları, yandaş medya, sanatçılar, sporcular kanalıyla ve kirli bir propaganda yoluyla siyasi etkinlikler göstermiştir. Bilinmelidir ki, iktidar partisi kadrolarının; özellikle muhalefete yönelik siyasi tecavüzkâr niyetleri, akılları çelmek için yapılan alçakça oyunlarıyla ulusalcılara kan kustururken ve hakaret ederken, münafıkça hamlelerinin ereğine ulaşamayacağı açıktır. Nitekim ulusalcılara yönelik iftiralara ulusumuzun itibar etmeyeceğine ve şer ittifakının tezgâhını işlemez hale getireceğine çok yakın bir zamanda tanık olunmuştur. Bu uğurda; fedakâr halkımızın, aydın kanaat önderlerinin ve temsilcilerinin üstün bir çaba göstereceğinden asla şüphemiz olmamıştır. Böylesine soluklu bir uğraş hedefinde mazlum Türk halkının yeri de, adresi de bellidir ve bu toplanma bayrağı, milli hükümet programlarını üreten siyasi partili karargâhlarındadır. Geçmişi anımsayınız: Ecevit’i hasta ettiler, ABD’den gelen bir donkişot “ben de varım” dedi, çarşı karıştı. İsmail Cem’de aniden bertaraf oldu. Mehmet Ağar ile Erkan Mumcu darmadağın ve tasfiye edildi. Cem Uzan parti kurdu ve üç ayda %7’yi geçti, ama bir hızar onu da biçti. Bir dansör Tuncay Özkan ortaya çıktı ve milyonları sokağa dökmeye ramak kalmışken, Silivri’yi boyladı! Doğu Perinçek; milyonları sokağa dökemiyordu, ama “ne diyecek?” diye milyonlar onun ağzına bakıyordu, takır tukur anlatıyordu, halk aydınlanıyordu. Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopteri düşüyor. Herkes dinleniyor, herkesin her an nerede olduğu bilinmesine rağmen, kokpitteki gazetecinin imdat çığlıkları canlı yayınlarla milletin gözü önüne serilirken, köylüler “şuraya düşmüştür” dediği halde, öldüğünden emin olunana dek, kıç kadar arazide bir ceset bulunamıyor. Uluslar arası güçlerle barışık bir Deniz Baykal; nedense cezaevine gönderilemediği için evine gönderiliyor ve halkın başına solosdaroğlu belası getiriliyor. Tüm bunlar yetmiyor ‘açılım belası’ korkuları, fetih duygularıyla harmanlanarak yiğitlikler tasarlanıyor. Gazeteci Yılmaz Özdil’in dediği gibi, “Bize ne yapılıyor?” diyerek, saf halinizle soruyorsunuz. Siz dahi, bu denli tesadüfü olan bir başka ülke gösteremiyorsunuz. Gösteremezsiniz, çünkü bizim manzarayı görmek için; aydın, devrimci, ülkücü, gazeteci, haritacı filan olmaya gerek yok: ‘Bakarkör’ olmak yeterli. Peki, sırada kim ve ne var?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halil Şahin Arşivi