Turan Akkoyun

Turan Akkoyun

SULTAN

  İnsan; birey olarak yaşadığı zaman, mekan, ilgi ve meşgalesi değişse de inisiyatifi dahilinde ya da haricinde mücadeleciliğin içinde bulur kendisini. Yerine ve duruma göre mücadelenin şekli de farklılık gösterir. Kendisini bazen çok küçük yaşlarda, bazen de gecikmiş yaşlarda kervana dahil olur. Boşuna dememişler erken kalkan çabuk yol alır diye. Aslında herkesin bir yürüme mesafesi vardır. Hemen hiç kimse yolculuğunu tamamlama imkanı bulamaz. Geldiği nokta, enerjisine göre değerlendirildiğinden her zaman bir sapma payı ortaya çıkar. Herkesin gönlünde hoş bir güzellik, ümit, aslan yatar. Büyük, iyi, kaliteli işlerin kendisine kazandıracağı lakaplarla anılmak isterler. İstemesinin ötesinde türlü şartlar ile şahısların kesişme noktalarından kendisine düşenle yoluna devam eder. Taşıyabildiklerini toplar, taşıyamadıklarına ya teslim olur ya da onların terkine katlanmak arkalarından el sallamak zorunda kalır. Türk kültüründe dikkate değer unvanların başında "sultan" gelmektedir. Türklüğün İslamiyet ile şereflendirilmesinin devlet idaresine yansımasının güzel bir unvanıdır bu. İlk Müslüman Türk devletlerinden sonra Kınık boyunun siyasi organizasyonunda kalıcı bir yer bulmuş geçmişten geleceğe uzanan köprülerden biri haline gelmiştir. Gazneliler, Büyük Selçuklular, Haremzşahlar, Türkiye Selçukluları, Osmanlılar için sultan olmak mühim bir göstergedir. Tarikatlarda, tarihin önde gelen ulu ve bilge kişilerinde de aynı unvan kendisine saygı değer bir yer bulabilmiştir. Yüzyıllardır Anadolu'nun tapusu olan türbelerimiz Karaca Ahmet Sultan, Mahmut Sultan, Seydi Sultan, Karlık Sultan, Efe Sultan gibi yerleşim yerlerin resmi kayıtlarına kazımışlardır bu kelimeyi. Yok saymak da mümkün olamamıştır. Aynı şekilde Afyonkarahisar'ın su, mezar ve şehir içi köprü ihtiyaçlarını karşılamak için bütün servetlerini tereddüt etmeden, gözünü kırpmadan harcamaktan çekinmeyen ortaya koyan Melek Peyker Sultan, Naime Gevher Sultan ve Asiye Sultan gibi hükümdar kızı sultanlar da kendilerini toplumla bütünleştirebilmiş, servetlerini harcayarak aile sahibi olamamış annelerimizdir. Dinimizi geçmişin zengin diyarı on yedi büyük seferle Hindistan'a taşıyarak Türk - İslam tarihinin ihtişamlı hükümdarı "Nizameddin, Ebul Kasım Gazi" olarak anılan Gazneli Mahmut'tan beri, kültürümüzde birbirinden farklı şahsiyetlerin kullandıkları "sultan" lakabı, beyazperdemizde sadece bir stara değişmeden verilmiştir: Türkan Şoray. Sultan Mahmut'a unvanı Bağdat'taki Abbasi Halifesi vermiş kendisi de hakkını vermiştir. Beyazperde sultanına da aynı unvan Anadolu insanı tarafından verilmiş, o da kelimenin tam anlamıyla hakkını vermiş, sevenlerini yanıltmamıştır. Türkan Şoray, tıpkı öncesinde askeri, idari ve toplumsal makamlarda verilenlerde olduğu üzere, başkaları kendisinden "sultan" diye bahsettiği için bu makama ucuz, bayağı adımlarla gelmemiş, orada bedavadan kalmamıştır. Bilakis hakkını teslim ettiği, Türk halkının ne kadar isabetli karar verebildiği bugün çok daha net görülebilmektedir. Hayatı, milletimizin çileli, sıkıntılı, mücadeleci ama renkli, taşı çatlatırcasına sabırlı, karşılıklı yardımlaşmaya dayalı, umut dolu, çalışarak zindeliğini koruyan, meçhul hamlelerin kesişme çizgisine, yürüyüşün tekrarlanmasına uyum sağlamaktadır. İnsanlığın büyük yara aldığı İkinci Dünya Savaşının bitimine bir kaç ay kala İstanbul Eyüp'te Halit - Meliha çiftinin, ilk çocuğu olarak dünya gelen Sultan, bir çok sanatçının aksine bizzat annesinin bir takım endişelerine, kaygılarına karşılık, destek ve teşvikiyle çok küçük yaşlarda film setlerine adım atmıştır. İnsanımıza imkan verildiğinde neler yapabildiğini cümle aleme göstermiştir. Tahsil hayatı da Türk milletinin yaşam tarzına benzerlik göstererek hareketli başlamıştır. Birçok ilk okul gezdikten sonra 1956 yılında Feriköy İlkokulu'nda tahsilini tamamlamıştır. Öğrenimine devam ettiği Fatih Kız Lisesinde henüz orta okul talebesi iken, muhtemelen o zamanlar farkında olmadığı bir çekim gücünün etkisiyle film seti çalışmalarını takip etmiş, çok geçmeden Türker İnanoğlu gibi büyük bir film ustası tarafından keşfedilerek daha 15 yaşında Köyde Bir Kız Sevdim filminde başrol oynayarak büyük bir başarıya imza atmıştır. Beyazperdeye yansıdığı bu ilk filmden sonra bir daha başrolden daha altta asla düşünülmemiştir. Başkaları tarafından kendisine bahşedilen bir ikram değildir bu. Gündelik, kısa mesafeli yürüyüşün içinde yer almamıştır. Sektörün içindeki iniş ve çıkışlarda ayakta kalmasını bilmiştir. Türk sineması içinde "en güzel ve büyük oyuncularından" kabul edilmiştir. Demokrasiye indirilen 27 Mayıs darbesi sonrasında yıldızı daha da parlayan Sultan, Acı Hayat filmiyle daha yirmili yaşlara ermeden, sanat hayatının başlarında denilebilecek bir dönemde 1964 yılında Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde perdenin en başarılı kadın sanatçı ödülünü kazanmıştır. Zirveye tırmanın zorluluğu kadar orada kalabilmek, ulaştığı rakımı çok daha yukarıya çekebilmek de dikkate değerdir. Türk sinemasına iki yüzden fazla filmde başrol oynamıştır. Mesleği ile bütünleşmesini bilmiş, ondan etkilendiği kadar ona da kendinden değer katmıştır. Otoriteler tarafından sinema sektörümüzün "kare ası" olarak değerlendirilen dört bayan sanatçı beyazperdemizi kadın omuzlarıyla sırtlamışlardır. Filmciliğimizin şekillenmesine omuz vermişlerdir. Her birisinin kendi tarzları olmakla birlikte müşterek çizgileri bulunmaktadır. Farklı çizgileri olması doğal ve bir o kadar da kaçınılmazdır. Basın zaman zaman birbiriyle karşılaştırma yapma görüntüsü verse de izleyicinin nazarında her birinin yüksek bir kıymeti olmuştur. Birini diğerine tercih etmemiştir. Tercihte bulunanlar da itibar görmemiştir. Sinema sanatı içinde yer alan sanatçılardan bir çoğu farklılık ve farkındalıklarına göre yerlerini değiştirmişler, değişik noktalardan sektöre katkılarda bulunarak yoluna devam etmişlerdir. Senaryo, oyunculuk, yönetim, çekim, yapım gibi unsurlar birleştikten sonra beyazperde eseri vücuda gelmektedir. Duruş noktasına göre kalıcılık değişmekle birlikte bunlardan herhangi birinde meydana gelebilecek en ufak bir zafiyet ürünün ortaya çıkışını engellemektedir. Nice eserler daha başlamadan, devam ederken ya da tamamlandığı halde perdeye yansımadan silinip gitmiştir. Dış cepheden bakış çoğunlukla yanıltıcı olmaktadır. Bu sektörün en mühim emekçilerinin başında oyuncu gelmektedir. Oyunculuktaki yeteneği ona çok mühim bir unvan kazandırmıştır. Kaliteli, farklı teklifleri göz ardı etmemek de önemlidir. Bilindiği üzere Milli Sinemanın en önemli kilometre taşı olan Birleşen Yollar filmi o güne kadar Türk sinemasında düşünülmemiş, gündeme gelmemişti. Ancak kendisine yapılan teklifin ciddiyeti karşısında tereddütsüz davranmış böyle bir eser ve akımın öncüsü olmanın ötesinde sultan unvanına layık olduğunu bir kere daha ispatlamıştır. Milli sinema akımının anıt eserinin yapımcısı da, bizzat sultan da yürüyüşlerinin farkındalığını herkese göstermiş, tartışmasız kabul ettirmiştir. Zengin, şımarık bir ailenin kızı iken hayatı hafife alan davranışları sonunda alkolik ve kumarbaz biriyle evlenir. Sadece kendisi değil kızıyla yoluna devam eder. Hafife aldığı davranışları ile yüzleşir. Namaz ve Kur'an-ı Kerim ile tanışır. Aileyi bitiren unsurların başında gelen kumar insanın en sevdiği varlıklarının bile çekinilmeden yitirilmesine yol açar. Yitirilen tek bir şey değildir. O anda Hafife alınanlara dönülmeye çalışılırsa da orada çok şey değişmiştir. Ancak ağlar örülmeye devam eder. Onun bir çok eseri üzerinde konuşulabilir, yazılabilir. Milli sinema akımına sanatçı desteğini vermiştir. "Kare ası" içinde yönetmenlik koltuğuna oturan tek oyuncu olan Sultan 1972 yılında başrolünde kendisinin oynadığı Dönüş filmini yönetmiştir. Böylelikle yönetmenlik ile oyunculuğu aynı film şeridine sığdırmıştır. Rejisörlük unvanı alsa da gerçek unvanında herhangi değişim yaşamamıştır. Yürüyüşün tekrarlanmasının toplumsal bir belirginlik olduğunun altını çizmiştik. Yönetmenlik koltuğundaki yürüyüşünü sürdürmüştür. Daha sonra Azap, Bodrum Hakimi, Yılanı Öldürseler filmlerinde onu yeniden yönetmen olarak görmekteyiz. Son filmde Şerif Gören ile müşterek faaliyette bulunmuştur. Türk sinemasının güçlü, kaliteli bir şekilde yoluna devam etmesi konusunda yönetmen koltuğunda da üzerine düşeni yapmıştır. Kuşaklar değişmişse de gözlerindeki yeteneği ve onu konuşturmasıyla gönüllerde sultanlığını devam ettirmiştir. Mart 2016 Afyonkarahisar ziyareti bunu bir kere daha ortaya koymuştur. Başarının elde edilmesi yanında prensipler de bireyin hayatını şekillendirmekte, birlikte yürütüldüğü takdirde iniş - çıkış ya da yönlendirmelerin muhtemel olumsuz sonuçlarını engellenmektedir. Bir de topluma bir şeyler katma, onunla bütünleşme ideali ortaya çıktığında mutlaka karşılık bulmaktadır. Toplumsal karşılık, onun yaşamında gayet net bir şekilde görülmektedir. Doç. Dr. Turan AKKOYUN Afyon Kocatepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanı

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Turan Akkoyun Arşivi

UYUM

17 Nisan 2016 Pazar 18:09

KONAK

28 Mart 2016 Pazartesi 09:20