Turan Akkoyun
GÖRÜNTÜ
Hızla değişen, gelişen ve en küçük ıskalama ile ancak el sallanabilen çağımız insanının şekillenmesinde, yönlendirilmesinde, kanaatlerinin oluşumunda, eğlencesinde; kırk yıl önce o anlarda çok da farkına varılamayan, oldukça lüks sayılan mahallede ancak, tek tük bulunabilen, köylerde akülerle çalıştırılan televizyonlar öncülük etmişlerdi. İlk başlarda renklileri uzak diyarlardan Avrupa'daki gurbetçilerimiz tarafından kısmen ticari amaçlar doğrultusunda ya da iyi bir hediye olarak getirilmişlerdi. Dünya kupası maçlarının kaçırılmadan izlenebilmesi için günler öncesinden birkaç akü siparişi verilmekteydi. Siparişlerin teslim alınması tarif edilemez mutluluğa sebep olmakta, varlığın, gururun, gücün, zenginliğin, rakiplere karşı üstünlüğün ve gösterişin bir göstergesi kabul edilmekteydi. Takviye enerji bataryaları, çalıştırılan makinaların ömrünü hızla tüketmekteydi. O anda bunun çok fazla bir önemi bulunmamakta, hissedilen mutluluk bütün masrafı karşılamaya yetmekte, endişeleri ortadan kaldırmakta idi. Yaşı yarım yüzyılı bulanlar gayet iyi hatırlar. Uzun dönem günün belli saatlerinde, siyah beyaz ve tek bir yayın olarak faaliyetini tamamladığından, kapanışta millî marşın sonuna kadar dinlenmesi bile ayrı bir gurur verirdi. Günün tamamlanması, milli duygunun perçinlenmesi, huzurla erişilen gecenin müjdelenmesi sayılırdı. İstiklal marşının sıradan bir şiir olmadığı, hangi şartlarda yazıldığı tahsilli ve okula gitmemiş insanımız tarafından çok iyi bilinirdi. "Televizyonunuzu kapatmayı unutmayınız" ikazı görülmeden fiş çekilmezdi. Haftada bir oynayacak Türk sineması günler öncesinde büyük bir heyecanla beklenirdi. Konu ya da teknik yetersizlik hiç kimsenin umurunda olmazdı. O akşam elektrik kesintisinin olmaması için birlikte dua edilirdi. Ülkenin o günkü şartlarında elektrik kesintisiz bir akşam geçirmek çoğu zaman mümkün olmazdı. Bundan dolayı yönetimi suçlamak kimsenin aklına gelmezdi. Elbette tarihin en başından beridir istikrarlı vaziyetini sürdüren halk nazarından söz ediyorum. Zira devlet, ezelden ebede tartışmasız bizimdir. Memlekete musallat olan sağ - sol kabusu sonrası Eylül kasırgası geldi. Kasırganın üstlendiği görevin ötesinde siyasi yönlendirmede hesap dışı ortaya çıkan gelişme ile iktidara gelen arı kanatlanışı ile televizyon adedi süratle yayıldığı gibi renklendi. Yaşı müsait olanlar hatırlayacaktır ki iktidar halkın satın aldığı televizyon, müzik seti miktarını sık sık dillendirip bunu Anadolu insanının zenginleşmesi olarak vurgulamış, istikrarın devamı yolunda vatandaştan sürekli destek istemişti. İstikrar demek iktidarın devamı anlamına geliyordu. Öyle ya eğlence için evine görüntülü iletişim aracı alabilenin parası da vardı. Bu onun göstergesi olmalıydı. İddianın tekrarlanması, kendilerini asla rahatsız etmemekteydi. Pire deveye dönüştürülmekteydi. Türk milleti içinden çıkan hizmet erbabını hiç bir zaman yarı yolda bırakmamış, ona hep sahip çıkmıştır. Bu anlamda istikrarı sürdüren iktidarın yürüyüş kulvarından, çok geçmeden "magic box" ibaresinden başlayarak irili ufaklı bir çok kanal ortaya çıktı. Göç yolda düzülür kuralının bir kere daha ispatlanması yoluyla rekabetin hukuki mahiyet kazanması, belli bir zaman alsa da dünyanın hızlı gelişimine toplumsal bir katkı yaptığı da ortadadır. Sektörel rekabetin halkın ihtiyaçlarına cevap verme konusundaki hizmeti, hızla aktifleşip şekillenmiştir. Basın - yayın sektörünün bir parçası, iletişimin vazgeçilmez unsuru haline geldikten sonra kendi içinde de dünyanın değişimine katkı yaptığı oranda payına düşeni de almış, sürekli yenilenmiştir. Geçmişte haftada bir film, bir dizi gibi faaliyetlerden aynı ekranda günde birden fazla film ve dizi durumuna gelinmiştir. Artan işlevi kanalların bütçesi konusunda da fikir yürütmemize imkan vermektedir. İşin muhasebesinden değil, kişinin beyinsel faaliyetleri üzerindeki tesirinden söz etmek istiyoruz. Bu hususta doğal olarak birbirinden farklı, hatta zıt düşüncelerin bulunduğu bir gerçektir. Birçok dizinin start aldığı, bir çoğunun uzun ömürlü olmadığı denemeler arasında bazıları öne fırlamakta yıllarca izleyiciyi ekrana bağlamaktadır. Kısa ömürlülerden değil yıllarca süren dizilerden hareket edeceğiz. Bizimkiler, Mahallenin Muhtarları, Süper Baba, Asmalı Konak, Çocuklar Duymasın, Deliyürek, Ekmek Teknesi, İkinci Bahar, Hanımın Çiftliği, Yaprak Dökümü, Hayat Bilgisi, Kavak Yelleri, Aşk-ı Memnu, Kurtlar Vadisi / Pusu, Arka Sokaklar, Muhteşem Yüzyıl, Yunus Emre, Diriliş Ertuğrul ve daha niceleri. Bazıları sonraki başarısız teşebbüslerden sonra, geriye dönülerek kaldığı yerden devam etmiştir. Kişi farklı olaylar karşısında geliştirdiği tutum ve davranışlar sonunda belirli bir kimliğe ulaşır. Ondan sonra da ona göre hareket eder. Kişisel gelişim açısından baktığımızda gelinen nokta başkaların eseri değildir. Öyle görünse bile kişi o noktada bulunmayı tercih etmiş olmaktadır. Benimsemediği takdirde kendine ait hareket alanı kalmamaktadır. Olumlu ya da olumsuz her kulvardaki yeri, birey bizzat kendisi belirlemektedir. Televizyon dizilerindeki duruma dikkat edildiğinde, ilginç hususlarla ile karşılaşmaktayız. Konuya avdet edecek olursak; beynin meraklanması, gelecek bölümünün izleyicisi tarafından kurgulanmaya çalışması, bilhassa sağ loptaki gelişimi tetikler. Ancak renk bombardımanı, aralara sıralanan reklamlar ise bütün pragmatik faydalarını yok eder. Bunlar ayrı ayrı değerlendirilebilir ama üretim ve üretici cephesinden ele alınması gerekir. Bilhassa hedef izleyici kitlesi çocuklar olan, programlardaki unsurların oyuncak sektörüne yansıtılması hem yönlendirme, hem devamlılık, hem de reklamsız ürün sürümü olarak değerlendirilmelidir. Eserde seçilen mekanlar başarıda çok mühim bir basamaktır. Yaprak Dökümünde tercih edilen konak film ile eş değer statü kazanmıştır. Asmalı Konak doğrudan diziye isim olmuştur. Bazı eserlerde ise Arka Sokaklar olduğu gibi herkesin rahatlıkla tahmin edebileceği mekanlar sürekli değişime uğramaktadır. Kurtlar Vadisinde ise mekanlar özellikle sabitlenmektedir. İzleyicilerin çoğu o mekanları ancak tasavvur edebilir. Tek birine bile ulaşma imkanı zordur. Bizimkiler dizisinde mekan apartmandır. Hemen herkesin yaşadığı mekanda, karşılaştığı gündelik bir hayat tarzı başarılı bir şekilde sunulduğundan yıllarda gündemde kalmıştır. Diriliş Ertuğrul'daki mekan yaylalardır. O yaylalar ki bir çoklarının ömrünce unutamadığı vatani görev söylemidir. Aynı zamanda açık hava bol gıdadır. Uzun soluklu bu dizilerin sürekli izleyicileri bağımlılık düzeyinde bir tutkuya sahip değillerse az sonra ya da sonraki bölümde olacaklar hususunda meraklanmaya başladıklarında beyinsel kazanımlar, sınırsız oranda çoğalmaya başlar. Arayışa ne yazık ki reklamlar iştirak eder. Takip edilen dizilerdeki kıyafetler de eserin devamlığını sağlamada önemli unsurlar arasında yer almaktadır. İzleyiciler izdivaçlarda, resmi toplantılarda kılık kıyafetleri konusunda standart bir birikime sahiptirler. Ancak herkes bir rolü kendisiyle özdeşleştirmeye başladığında, onun özel eğlence ve günlerdeki kıyafetinin yanında, diğer zamanlardaki tercihlerini tıpkı çocukların oyuncaklardaki takipçiliği gibi koşturur hale gelirler. İzleyici yıllanmış çalışmaları sanki kendisinin etkisi yokmuş gibi daha dikkatli takip ediyor. Bu yüzden ekrandaki eserlerin haftaları uzadıkça başarılı sayılmaktadır. Süreklilikte telefonun iki yakası gibi düşünmek gerekiyor. Emek verilmeyen bir eser, yaşama şansı bulamıyor. Aynı şekilde her emek mutlaka karşılık bulmuyor. Bu anlamda dizilerin başarısı, daha farklı değerlendirilmelidir. Dizilerin başarısı yükseldikçe ömrünün uzaması beraberinde işleyişe dair bir kısım sıkıntıları getirdiği bilinmektedir. Konu tekrarlardan oluşan kısır bir döngüye hapsolduğu takdirde final randevusunu da vermiş olmaktadır. Tepeyi aşıp, yokuş aşağı yuvarlanış durdurulamayan hareketi kontrolden çıkarmaktadır. Sinema ya da dizide oyuncunun rol konusundaki yeteneği kadar görüntüsünün de önemli olduğu bilinmektedir. Ekrandaki görüntü haftalar uzadıkça kıyafetler konusundaki yanlış tercihler izleyici bakımından dikkate alınmadığında kati olarak olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Öne çıkmasa da filmlerin kıyafeti belleklerde kalıcı tesirler bırakmakta, daha sonraki ürünlerin sirkülasyonunu belirlemektedir. Konunun toplumla bütünleşmesinin yanında, olay doğru okunmadığında, klasik mazeretlerle açıklamaya çalışmak kendini kandırmaktan başka bir sonuç vermemektedir. Zira film, ticari bir ürün olup, her türlü kulvardaki gelişmenin müşterek sonucudur. Türk milleti ekran karşısında durmayı çok sevmiştir. Dolayısıyla bunun da dikkate alınması gerekir. Şiddet, fuhuş, ahlaksızlıkların, yönlendirme, bağımlılıkların işlenmesi de beraberinde sosyolojik pek çok problemin yaygınlık kazanmasına zemin hazırlanmaktadır. Alternatiflerin zenginlik olarak dönememesi de düşündürücüdür. Doç. Dr. Turan AKKOYUN Afyon Kocatepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanı
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.