Halil Şahin
İŞGALE UĞRADIK
“Açılım yapan şaşkınlar adına ne derse desin, teröristlerin silahı bırakıp dağdan inmesi, akan kanı durdurmaya yetmez.” Denildiği günlerde kimseler bu uyarıyı dikkate almıyordu. Bu terörist ve yandaşlarının; kimin talimatı ile geldiklerine, geliş şekillerine ve tavırlarına, karşılayanların söylem ve davranışlarına, taşınan terörist resimlerine ve pankartlara, attıkları sloganlara, yol boyunca yapılan taşkınlık ve gösterilere, yapılan miting ve siyasi açıklamalara, getirdikleri mektuptaki Kürdistan tanımlarına, kameralara karşı yaptıkları utku işaretlerine ne anlam veriyordunuz? Bu manzaralarda, ülkenin vatandaşı olma sorumluluğu ve bir kardeşlik işareti görüyor muydunuz? Bir an için; açılım dedikleri bu saçılımlar konusunun iyi niyetle ele alındığını kabul etsek dahi, teröristlerin ve yandaşlarının buna karşılık verdiği yanıt ve sonuç gözler önündedir: “Teslim olmaya gelmedik, yanlış anlaşılmasın.” diyorlardı. Asıl amaçlarının ne olduğu da ortada değil mi? Daha sonraki aşamalarda da on yıl öncesindeki tutum ve yaklaşımları gibi daha farklı davranmayacakları besbelli! Güç ve cesaret buldukları bu ortamı istedikleri gibi yönlendirmeye devam ediyorlar. Çünkü sürecin itekleyici gücü salt RTE değil, AB’D ve maşası olan İmralı’daki terörist başı görünüyor. Geçmişte olanları bir kenarı koysak bile, salt Habur Kapısı’ndan itibaren gördüklerimiz ve duyduklarımız, Türkiye halkı ve sorumlular adına utanç ve endişe vericidir. Çünkü ülkemiz, 20 Ekim 2009’dan itibaren terörist işgaline uğramıştır, duyumsuyor musunuz? Bu üzücü durum göstermektedir ki; Irak’tan ve Avrupa’dan gelen özel yetiştirilmiş ajan terörist elemanlar, bundan böyle siyasal çalışmalar kapsamında daha etkin roller oynayacaklar, DTP(HDP) çatısı altında yapılan siyasal çalışmalara güç katacaklardır. Siz farkında değilsiniz, ama işgale uğradık. Türkiye küresel bir işgal altındadır. Her geçen gün ağlayan analar çoğalacaktır. Şehitlerin sayısını sayamayacak hale düşeceğiz. Çünkü kimin şehit olduğu konusunda çelişkiler yaşayacağız. Çünkü ölenler, aynı ülkenin kardeş çocukları olacak. Gelişmeler böyle giderse, gelecekte bu ülkede yeni bir kurtuluşa gereksinim duyulacaktır. Siz o an nasıl bir duygu içinde olacağınızı düşünebiliyor musunuz? Ben o duyguyu, size bir öyküyle duyumsatayım: Karasakal tek başına pineklediği kahvehanedeki sandalyesinde uyuyakaldığı bir gün görmekte olduğu düşünde; Molla Halil’i düşmanlarından kaçarken, güya bakkallık yaptığı dükkânına girdiğini görmüş. Molla, hemen kendisini saklamasını istemiş. Bakkal Karasakal; Molla’yı bir yere saklayıp, biraz sonra gelen düşmanları da “Az evvel koşarak gelen biri, şu tarafa kaçtı.” diyerek yanıltmış. Daha sonrasında da Karasakal, Molla Halil’e muzipçe “ Yahu Molla, ölümle bu denli burun buruna gelmek nasıl bir duygu?” diye sormuş. Birden öfkelenen Molla; “Sen nasıl oluyor da benimle böyle dalga geçercesine sorular sorabiliyorsun?” diye bağırmasıyla Karasakal’ın ümüğüne sarılmış. Sorduğuna soracağına bin pişman olan Karasakal; “Ah, ne yaptın sen? Şimdi pisipisine ölüp gideceksin!” diye titreşirken, arkadan bir çift el uzanmış. O eller, omuzlarından tuttuğu Karasakal Hasan’ı sarsarak uykusundan uyandırıvermiş. Gözleri bol ışıkla kamaşan Karasakal geriye döndüğünde, karşısında Molla Halil’i Görmesin mi? Karasakal’ı hiç böylesine görmeyen Molla, “Hayrola nasıl bir duygular içindesin bre Karasakal!” diye sorunca; gülümseyerek o an usuna düşen yanıtı vermiş: “İşte, az evvel dükkânda duyumsadığın gibisinden bir duygu!”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.