Halil Şahin
DEVLET DENEN VARSA
Devlet; çağdaş anlamıyla, “belirli bir ülkede yaşayan insan topluluğun, egemenlik ve bağımsızlık temelinde oluşturduğu siyasal örgütlenme” şeklinde tanımlanır. Türkçe anlamıyla devlet; toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal örgütlü bir ulusun ya da uluslar topluluğunun oluşturduğu tüzel varlıktır. Demek ki; hudutları sınırlanmış yurt dediğimiz belli coğrafyada yaşayan ve ulus adını alan bir insan topluluğunun, toprağını böldürmeden, egemenliğini kullanmak üzere bağımsızlık temelinde oluşturduğu tüzel varlığa devlet diyorlar. Bir devleti oluşturan millet için, ulusalcılık neden suç sayılsın? Ulus olmadan devlet olmuyor ki! Türkiye denilen coğrafyada böylesine bir tüzel kişilik var mıdır? Elbette vardır ve 1923’de Türkiye Cumhuriyeti adıyla tüm Dünya’ya duyurulmuştur. Peki, bu durumu kabul etmeyenler var mı? Elbette vardır ve bugünlere değin o devleti yıkmaya çalışarak ortadan kaldırmaya çabalıyorlar. Bunun için fiili savaş durumlarıyla tehdit ettikleri gibi; yönetenlerini köşeye sıkıştırma, satın alma, bağımlı yapma ve bazılarını da tecrit etme ya da yok etme gibisinden türlü yöntemler kullanıyorlar. İşte; ülkemize uygulanan ekonomik ambargoların, yönetenlerimize ve milletimize yöneltilen psikolojik taarruzların, BOP Eş Başkanlığı gibi cafcaflı sanlarla sömürgen emperyalistlerle işbirliği yapanlarca yaratılan korku imparatorluğunun nedeni bu… Devlet; bağımsız yasama, bağımsız yargı ve yürütme erkleriyle kurallı bir sosyal örgüttür. Gücünü elbette ulustan alır. O halde; insanlar yasalara uyacaktır. İnsanlar, yasaları kendilerine göre yorumlayamaz. Herhangi bir gerekçeyle yasayı yok sayamaz. Devlet kuralsız, kanunsuz yönetilemez. Örneğin; aksine bir yasal düzenleme yapılmadıkça, bir takım velilerin ve bazı öğrencilerin türban ısrarı bu nedenle hukuki olamazdı. Elbette tüm çocuklar eğitim ve öğretimden nasibini alacaktır. İlköğretimin zorunluluğundan dolayı mutlaka okula gidecek. Ancak devletin koyduğu kurallara uyarak gidecektir. Anne babalara düşen yükümlülük de o kurallara uygun biçimde çocuklarını okula göndermektir. Böylesi konularda taviz verilmesi demek, çocukların eğitim hakkının engellenmesi demektir. Aileler mevzuata karşı direnirlerse suç işliyorlar demektir. Bu iş daha ileriye giderse, aile çocuğu baskı altına alırsa o zaman çocuk aileden dahi alınır. O demde Valilerin görevlerini yapması gerekir. Bürokratların, siyasi amaçlar uğruna yasaları uygulamaması ve yasaları dönüştürmeğe çabalaması yine uygulamadaki o yasalara göre bu ülkede suçtur. Şu ülkede inanılmaz gelişmeler yaşanıyor. Seçilme yeterliliğini mahkeme kararlarıyla yitirmiş insanlar; milletvekili, başbakan ve hatta cumhurbaşkanı olabiliyor. Ana ve yardımcı muhalefet, yasaların bu denli hayasızca çiğnenmesine yol açabiliyor. Yasal olmayan yöneticiler devleti gayrı yasal biçimde idare ettikçe bu muhalefet ve millet de melül melül bakıyor! 72,5 milyon yurttaşı, 18 yașını henüz doldurmamıș çocuk ve gençler konumuna ya da ümmileşmiş safdiller sınıfına koyarak; “Devlet, düzeni kurmak ve kurallar koymakla yetkilidir” diyerek, kendi kafalarındaki kuralları uygulamaya yöneliyorlar. Ülkede yaratılan onca düzmece tertipler ve Füze Kalkanı olayı bunlara örnek olarak sıralanabilir. Değişim denilerek gelinen noktada, devlet denen tüzel kişilik, ulusun bașına sarılan bir püsküllü belaya dönüșmüș bulunmaktadır. İlkokul çağındaki çocuğa bile söz geçiremeyen, ama askerini başına ‘çuval’, ülkesinin bașına “püsküllü kalkan” geçirebilen bir devleti hangi onursuz ister ki? Tanımlamalara uygun devlet varsa, onurlu bir millete ve gücünü milletinden alan tam bağımsız erklere sahip bir üst örgütlenmeye sahip olmanız gerekiyor. Bizler bir birey olarak, onurluca, akılcı ve cesurca davranmak durumunda değil miyiz? Devletiniz varsa, korkmamalısınız; Çünkü o ulusu ve devleti siz yaratmaktasınız! Öyle değil mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.