Turan Akkoyun
HEDEF KORKAKSA
Eserin vücuda getirilmesinde düşünce ve eylem kadar arz- talep dengesinin, neticede ulaşılacak meblağ da son derece dikkat edilmesi gereken bir durumdur. Eseri piyasaya sürecek olan firma elinden çıkanın hangi zaman, hangi şart ve hangi miktarda tekrar kendisine döneceğini bilmeden, düşünmeden adım atmaz. Aksi takdirde bilinmeyenlere dahil olup sahnedeki pozisyonunu kaybeder.
Takdir edilmelidir ki özellikle geri dönecek meblağı önceden hesaplamak, tahmin etmek çok kolay da değildir. Bunda hem olumlu hem de olumsuz yanılma payı inanılmaz derecede yüksektir. Zira insandan hatta çoğul olarak insanlardan geri dönüşümü kati kurallar dahilinde sıralama gerekmektedir.
Geri dönüşümün hızı ve miktarı müşteride gerçekleşen yansımayla doğru orantılıdır. Hedef kitlenin ihtiyacını karşılayabilmek çok da zor olmasa bile, alışkanlık haline gelen davranışları değiştirebilmek için macera olarak adlandırılabilecek hamleler lazımdır. Bu hamleler sahadakilerin bir kısmını kenara alırken, kenardan bazılarını da sahaya çeker. Bundan daha da önemlisi yolculuğa hiç niyeti olmayanların bile katara dahil olmasına sebep olur. Bir anlamda sele kapılmak demek yerinde bir tespittir.
Beyaz perde eserleri açısından düşünüldüğünde alternatif eserlere göre çok daha az harcama ve meşguliyetle çekilen Keloğlan filminin hasılatı yapımcıları hayrete düşürdüğü hatıralarda ve araştırmalarda dile getirilmektedir. Demek ki yapımcılar bunu tahmin edemediklerinden böyle bir teşebbüste bulunmamışlardır. Şaşkınlık uyandıran hasılat, hemen iştahları kabartmış, bazıları da açıklarını kapatabilmenin ışığını yakından hissetmişlerdir. Sonrasında öne fırlayanları arkadan yetişmek mümkün olamamıştır. Hedefin gerçekleştirilmesi için zaman zaman ortaya çıkan rehavet halleri, sahadaki oyuncuyu tribündeki seyirciye dönüştürüverir.
Aynı şekilde büyük ümitlerle ve harcamalarla çekilen nice örneklerden, ilk renkli Türk filmi Halıcı Kız daha sonraları çekilen İzmir Ateşler İçinde filmlerinde ise beklenen meblağa ulaşılamamıştır. Bu da müşteri talebinin her zaman beklenen yönde gelişmemesiyle açıklanabilir. Zira talebi önceden sezip ona göre hareket etmek her yiğidin harcı değildir. Daha zoru talepte bulunacaklara neyi talep edeceklerini hatırlatmaktır.
Bilim adamları ve ürün üreticileri durmaksızın ayakta olanların durumlarını daha da katileştirmeleri yönünde araştırma yapmakta ve yaptırmaktadırlar. Ortaya çıkacak sonucu önceden belirleyip, yepyeni imiş gibi kendi hedefleri doğrultusunda da beşeriyete serviste bulunmaktadırlar. Servisten nasiplenmemek, yönlendirmelerden uzak kalmak dünya ile bağlantısız kalmak gibi bir şeydir.
Konu ilgi ve meraktan doğan arzı karşılamaya gelince korku filmi meraklıları hiç de az değildir. Meraklı müşterilerin mühim kısmı seyirden sonra korkmaya devam etmekteler ancak yine aynı tür film izlemekten geri kalmamaktadırlar. Kendi paralarıyla kendilerini korkutmaya devam etmektedirler.
Herhangi bir çaba sarf etmeksizin hazır bekleyen bir pazar bulunmaktadır. Her üretici bu pazarda ürününü teşhir etme becerisi geliştirebilir. Gerek bireysel gerekse kitlesel anlamda yol sonuna kadar açık görünmektedir.
Haliyle böyle iştah kabartan hazır arzı karşılama yönünde yapımcılar, yatırımcılar ve sinemacıların adım atması, sektörde bir ekip oluşturması gerekirdi. Müşterinin alakası sürmekle birlikte, aralarında kendilerine göre farklı beklentileri bulunmaktadır.
Mevcut kısa soluklu başarılar yaz yağmuru gibi ıslattığı kadar serinletip çekip gider. Dünya sinemalarında bu tür filmlere yapımcılar ilgi duymaları doğal olarak ortaya birbirinden farklı ve kaliteli eserlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Hangi yürüyüş boşa gitmiş ki bu beyhude olsun.
Dünyada yapım anlamında korku ve gerilim filmlerine ilgi hiç kopmadan sürerken, Türk sinemacılığında çok da meraklısı çıkmamıştır. Yapımcı ve dağıtımcıların ihtiyacı görmemeleri de mümkün değildir. Görmüşler, hissetmişler ama yürümemişler yürütmemiş demek doyurucu bir açıklama olmaz.
O halde iki esaslı temelden yola çıkarak açıklamak pragmatik olabilir. Birinci temel; önemli miktarda masraf edip, zaman harcanmasına karşın çalışma sonunda gülünç duruma düşmek endişesi olurken, ikincisi; teknik şartlar diğer türlere göre daha karmaşık ve masraflı olmasıdır.
Endişe ile ümidin mücadelesinde ilkinin galip gelmesi hali. İnsanın içine endişe girdikten sonra ondan bir şeyler beklemek zordur. Endişe yerine ümit, heyecan, tutku geldiğinde ise gülünç duruma düşülme ihtimali tamamen ortadan kalkar.
Hem düşünce, hem de teknik değişik kaynaklardan beslenmeli, Türk kültürünün genel karakterinden hareket eden bir şekilde puslu havalarda ileriyi görebilmelidir. Değişik açılardan beslenmek sabitlenmeyi engeller, böylelikle durgunluk ve de tembelliğe yer kalmaz.
Çekim yapılacak ortamı hazırlamak için ayrı bir tasarım ve düzenleme lazımdır. Diğerlerinin tekrarından kaçınmak, merak uyandırma yolları üretebilmelidir. Eklenen her yeni düzenleme giderin de artması yani bütçenin kabarıklaşması demektir. Üretimdeki kısıtlama geri dönüşümde katlanarak zarara dönüşür.
Her şeye rağmen, çoğu sektörde olduğu gibi aykırı şahsiyetler, sanatçılar ve düşünceler hep olagelmiştir. Sinemacılığımızda bunun bir çok örneği bulunmaktadır. Aykırılıklar farklı eserleri değerlendirme fırsatı da vermektedir.
Ele almaya çalıştığımız türde ülkemizde ilklerden birisi olmasına, üzerinden 60 yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen, son derece dikkate değer unsurları perdeye yansıtarak, Türk Sinema tarihindeki yerini alarak çeşitli eserlerde toplantılarda dile getirilen bir film bulunmaktadır: Drakula İstanbul'da.
Altı çizilmesi gereken husus film "Drakula" adını taşıyan ilk film değildir. Onu İstanbul'a taşımasının ötesinde korkuyu işleyen, beyaz perdeye yansıtan ilk filmlerden birisidir. Drakula, İstanbul ve korku'yu birleştirmesi de şaşkınlık ortaya çıkaran bir hamledir.
Senarist Ümit Deniz tarafından kaleme alınan Yönetmen Mehmet Muhtar tarafından çekilen filmdeki düzenlemeler ile fiilen bir Türkleştirme gerçekleştirilmiştir. Türkiye'de olmasından dolayı da karşısına haç çıkarılmamıştır.
Düşünce ve bilim açısından yaklaştığımızda film, hiç kimsenin küçümseyemeyeceği, dikkate değer bir deneme olarak sinema tarihimizde kalın çizgilerle önemini ortaya koymuştur. Söz konusu kalın çizgiler sadece düşünce ve eylem değil aynı zamanda geri dönüşüm olarak adlandırabileceğim hasılat için de söz konusudur.
Yukarıda temas edildiği gibi eserin her aşaması sinema sektörü açısından son derece olumlu gelişmelere sahne olmuştur. Gelişmelerin müspet olmasına karşılık sektördeki olumlu adımların isabetli bir şekilde değerlendirilemediği görülmektedir.
Düşünce, eylem ve sonucu bu derece olumlu bir başlangıcı olan, Türk korku filminin gelişimi maalesef yukarıya doğru çıkışlı olmamış, yeni düşünce ve eserlerle beslenmediğinden devamı gelmemiştir. Tesadüfi bir başlangıç ve de başarı olarak sektör geçmişinin zaman dilimine sıkışıp kalmıştır.
Çekildiği tarihler dikkate alındığında Drakula İstanbul'da filmi tutku, çoşku, hedef açısından korku türünün çıtasını oldukça yüksekten başlatmıştır. Gerek eğitim gerekse iktisadi açıdan neticenin erkenden elde edilmesi her zaman kazanç anlamına gelmemektedir. "Sevdalar yenilenemediği" takdirde anlamsızlaşır, bayağılaşır özünde uzaklaşır.
Başlangıçta elde edilen büyük başarılar ya yeniden büyük başarılara zemin hazırlar ya da ondan uzaklaştırır. İlki istikametinde bir gelişim olabilmesi için sevdanın yenilenmesi tutkuya dönüşmesi gerekirdi. Eğer böyle bir yürüyüş gerçekleştirilebilmiş olsaydı seçkin eserlere imza atılması kaçınılmaz olabilirdi. Zira yürüyüşler adım sahiplerini oldukları yerde bırakmazlar, tek başına da bir anlam ifade etmezler. Bilindik bir ifadeyle hedefi olmayan bir gemiye yardımcı olacak rüzgar henüz tespit edilmemiştir. O bakımdan bireyin ne yapacaksa hayallerinden hedefler belirlemesi ve o hedefleri varılabilir hale dönüştürecek olan planlar hazırlaması çok önemlidir.
Burada maalesef ikinci durumun gerçekleştiği görülmektedir. Olması gereken, beklenen daha büyük başarılar köprü olması idi. Böyle olması bilimsel cihetten o günkü başarının değerini eksiltmez.
Film, belirtildiği gibi ilk Drakula filmi olmamasına rağmen, perdeye aktardığı unsurlarla sadece Türk sinemasına değil, dünya sinemasına katkılar sağlamıştır. O zamana kadar yabancı filmlerde görülmeyen bu katkıları şu şekilde sıralamak mümkün görünmektedir:
1. Karşıdan görülebilen sivri dişler
2. İnsanları boynundan ısırıp kanlarını emen vampir tipi
3. Şatonun duvarlarına tırmanabilen sürüngen özelliği
4. Kazıklı Voyvodanın unutulmaması
5. Gerekli korkuyu uyandırabilmek için gerekli olan duman için tüm film ekibinin sigara içerek üflemesi
Türk'e has üstün zekanın ürünü saymamız gereken bu film iyi bir kasa filmi olmasına karşılık her nedense yapımcılar korku türüne ilgi duymamışlardır. Hemen sonrasında ya da daha sonraları bu yolda yürümemişlerdir. Bunu daha ziyade öncesi ve çekim esnasındaki planlama ve zahmetlerle açıklamak mümkün görünmektedir. Korkuda başarı hedefine yürüyen adımların cesareti zaferi hazırlayacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.