Halil Şahin
GERZEKLER ÜLKESİ OLMAMALIYIZ
Türkiye Cumhuriyeti’nin tam bağımsız ve demokratik yapıda kalmasını isteyenler şu gerçeği neden görmek istemezler? 1936’dan bu yana, ordu içinde oluşturulmuş gibi gösterilen bir kısım sağ-sol-vatansever yapılanma, halkın birbirine düşürülmesi için kullanılmıştır. Ne yazık ki; o tarihten itibaren, Türk ordusu ABD’nin en büyük ortağı konumuna getirilmeğe çalışılmıştır. Bir de bu işten ‘kaymak’ yiyenlerin; iş, eğitim, medya alanındaki yapılanması vardır. Millet, bu yapılanmaları oylar. Demokrasi onlara göre bundan ibarettir. Bu kadroların içinde, bazıları bu oyunu anlarsa ya da bu yapılanmaya karşı gelirse ‘darbeler’ olur, muhtıralar verilir. Halkı ve askerini, ama herkesi çuvallarlar, fakat sonunda onlar ‘kurtarıcı’ olurlar. Bu kurtarıcılar da ‘nü’ resimleri yaparak, yattığı yerden, ilelebet saltanat sürerler. “Gericilik hortluyor!”, “Şeriat geliyor!”, “Ordu nerede?” diye, diye demokrasi havarisi geçinerek işbirlikçi cuntaları destekleyenler asla Atatürkçü, solcu, devrimci, dindar bir vatandaş ve vatansever olamaz diye düşünüyorum. Kötünün iyisine razı olmak da ne demek? İnsan ve şeytanların kötülükleri, rıza gösterilecek denli iyi olabilir mi? Cuntacılara, gericilere, tarikatçılara yeterli ırak mesafede durmadığımız sürece, sözde solcular ve sahte Atatürkçüler daima “cunta işbirlikçisi” olarak suçlanacaklardır ve bu halkın güvenini asla kazanamayacaklardır. Çözüm; işbirlikçiler kadar cesur olabilmekten geçer. Ülkenin ve ulusun özgür kalması için bir şeyler yapalım. Kazanacağımız kesindir, korkmamak gerek. Türkiye; batının dayattığı uydurma ılımlı inançların inanıldığı, uydurma demokrasilerin uygulandığı, oligarşik bir gerzekler ülkesi olmamalıdır. Bütün ilmi, eşeğinin götürdüğü yer ile sınırlı ortaçağ ulemalarının, günümüz ilköğretim okulu öğrencisinden de gerisinde kaldıklarını, insanlara anlatmak bizlerin görevidir. Daha aydın, daha adil, daha demokratik hakların yükseldiği; sokaklarda sahipsiz çocuk, kimsesiz yaşlı ve düşkünlerin olmadığı, herkesin hakkınca kazanarak yaşadığı bir Türkiye için yazmaya devam edeceğiz. Bunu işbirlikçilerin, emperyalistlerin desteği ile değil, yüreğimizi halka açarak yapacağız. Bu elbette yürümesi zor, engellerle dolu bir yoldur. Geç kalıyoruz, geç! Emperyalistlerin iştahı büyük ve aceleleri var. H.B. Obama bu yüzden değişim sloganını kullanıyor. Değişimin ana unsurunun diyalog ve uzlaşı olduğunu söylüyor. Bu temelin pekişmesini sağlamak üzere ilkin Türkiye’yi ziyaret ediyor. Türkiye’de; şu yarım yüzyıldaki geçmişte yaşadığınız değişikliğin göstergeleri bir çabanın işaretini veriyor. Bu ne aymazlıktır ki; terörü oluşturan nedenler arasında ve ilk sırada “cumhuriyetin başlattığı modernleşme ve bu değişikliklerin doğal sonucu olarak, merkezi bir yönetim biçimine karşı yerel tepkiler” olduğu kafalara işleniyor. Oysa Anayasa’nın 5. maddesinde, devletin temel amaç ve görevleri yazılı değil mi? Buna göre, Türk Milletinin bağımsızlığı ve bütünlüğü ve ülkenin bölünmezliği ile kişilerin ve toplumun refah ve huzurunun temini esas değil mi? Bu esasın; farklı kökenlerden, ırklardan ve dinlerden gelenlerin ortak ülküler etrafında birleşmesiyle sağlanacağı yazılı değil mi? O halde kültürel alanda bireysel özgürlüklerin önü neden açılıyor? Birileri, sivil iktidara; kişilerin aidiyet duygularını engellemeden, üst ve ortak Türk kimlikleri çerçevesinde farklılıkları kabul eden ancak farklılığı uyum altına alan bir uygulamayı, kısaca ümmetçiliği neden öneriyor? Hala, gerzekler ülkesinin Lale Devri Çocukları olarak yaşamada kararlı mısınız?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.