Dün genel hatlarıyla geleneksel ve örfi sosyal yapımızdan bahsettik. Peki, bu huzurlu ve mutlu dokumuz devam ediyor mu? Yoksa şikâyet edilen, aranan, özlenen durumda mıyız.?
Eğer şikâyetçi ya da aradığımızı bulamadıysak ne yapacağız? Nasıl çözüm bulacağız? Çaresi nedir?
Önce bir tespit yapalım..
Çocuk dünyaya geldiğinde nasıl bir ortamda dünyaya geliyor, kiminle büyüyor, kimleri rol model alıyor ve eğitimini hangi şartlarda tamamlıyor?
Bir kere ataerkil ve gelenekçi yapıdan uzaklaştık. Çocuk sadece anne ve babasını görüyor.. Onlar zaten çocuklarını -oğlum ya da kızım- diye kucaklayıp sevip çağırmıyor. Anneyse, çocuğa anneciğim, babasıyla babacığım diye hitap ediyor. Çocuk bir kere çocuk olduğunun farkında değil. İki; anne ve babanın farkında değil. Sanki yer değiştirmiş gibi oluyorlar.. Çocuk anne ya da baba gibi davranmaya çalışıyor. Bu doğal seleksiyona da uygun değil tabii..
Sonra anne, baba modern hayatın getirdiği zorluk ve çetrefilden dolayı çocukla fazla ilgilenemiyorlar. Ya bakıcı, ya kreş, ya da okul öncesi eğitimle yetişmeye başlıyor. Ve elinde teknolojik icatların en son modeliyle oyun ve eğlenmek zorunda kalıyor. Oyunların niteliğini, ne verdiğini ve kime hizmet etmesi ayrı bir çalışma konusu...
Çocuk, zaten dışarı çıkması yasak. Ya kaçırırlar kötü niyetlilerin eline düşer, ya yanlış arkadaş kurbanı olur nereye kiminle gittiği belli olmayan bir düşünceyle evden çıkamaz olmuştur.. Çocuk doğduğu evden başlayarak halka halka dış dünyaya mesafeli ve soyutlanmış bir insan olarak cemiyete yetişmiş fert olarak katılır..
Peki; bu hercümerç içinde devamlı koşuşturmaca ve rekabet ortamında insan kendini nasıl geliştirir, korur, kollar ve içinde yaşadığı topluma ve Türk milletine nasıl faydalı insan olarak hayatına devam eder?
Onu da yarın inşallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.