Zamanın Ruhu - İbrahim AKBULUT
Kâbe Muhafızı ve İslam Sancaktarı Türkler
Yayınlanma:
Bu yazı Kâbe’nin putlarla doluyken dahi Türkler tarafından korunduğunu anlatmaktadır. Kabul edilmesi güç de olsa gerçekleri okuyacaksınız. Öyle bir sır ki bu Osmanlı Devleti’nin kurucusu olan Osman Gazi’nin gerçek isminin Osman olmadığı lakin Osman adını nereden aldığı, Devletin isminin niçin Osmanlı devleti olduğu, Hz. Osman’ın kılıcı diye Topkapı sarayında saklanan kılıcın aslında kimin kılıcı olduğu, Türklerin bu konudaki görevlerini ele alıyoruz.
Ak Hun İmparatorluğu döneminde yaşamış olan ve imparatorluğun çöküşünden sonra ticaret yolları ile Mekke’ye gelen bir Türk kabilesi vardı; Süreyci ailesi . O dönem Türkler demircilikte ve kılıç yapımındı sanatsal olarak ileriydiler.
Zamanla Mekke’ye yerleştiler ve kılıçları o günün şartlarında marka haline geldi. En usta savaşçılar onların kılıçlarından almak için uzaktan geliyordu.
Mekke’de kalabalık bir sülale haline gelince kazandığı itibar ile Kabe kayınlığı, yani Kabe’nin koruyuculuğunu üstlenmiş olun bu görev ailesi Peygamber Efendimiz dönemine kadar koruyuculuklarını devam ettirip en son Peygamber Efendimize anahtarları teslim edeceklerdir.
Hz. Muhammed 629 yılında Mekke’yi fethedince Kabe’de namaz kılmak için Hz.Ali ‘ye Kabe’nin anahtarlarını almasını buyurur
Kabe’nin anahtarlarının son kayyımdan olan Süreyc ailesinin reisi Osman Bin Talha’da olduğunu söyleyerek Hz. Ali’ye ondan anahtarı istemesini vermezse de almasını söylemişti.
Osman Bin Talha ,Kabe’nin koruyuculuk sıralaması olarak 5. kuşaktır. Bu aile yaklaşık 120 yıl koruyuculuk yapmıştır. Daha sonra bu kuşaklardan beri gelen imtiyazlarını vermek istemeyen Osman Bin Talha’dan anahtar zorla alınır. Hz. Ali getirir lakin Hz Muhammed ’Ya Ali, sen anahtarı getirirken Yüce Allah, Cebrail ile bana vahiy gönderdi. Emaneti ehline veriniz. (Nisa suresi 53. ayet).
Kabe’nin anahtarı uzun yıllardır Osman Bin Talha’nın soyundadır. Onla Kabe’nin nasıl temizleneceğini, nasıl sahip çıkacağını iyi bilirler.Emanetin ehlileri onlardır. Bu ALLAH buyruğudur. ’Git ve teslim et’.
Bu demek oluyor ki Kabe’nin muhafızları yani İslam’ın gerçek sancaktarları eski dönemden beri Türklerdir. Topkapı sarayında bize Hz.Osman’ın kılıcı diye tanıtılan bu kılıcın üstünde Türklerin kadim damgası olan Kayı boyu tamgası bulunmaktadır.
Süreyc kabilesinden Ubeydullah adlı kılış ustası HZ.Osman’a kılıç hediye etmiştir.
Bu kılıç Topkapı Sarayında sergilenmektedir. Bu kılıca göz attığımız zaman kılıcın belli yerinde Kayı Boyuna ait olduğu bilinen simge bulunmaktadır.
Bu da gösteriyor ki İslamiyet’in koruyuculuğunu Araplar değil Türklerin yaptığının kesin kanıtıdır. Bu kılıcın o çevrede yaşayan Araplardan herhangi birisinin olmadığı muhakkaktır. Osmanlı Devleti’nin ilk kuruluş sürecinde erenlerden olan Şeyh Edebalı’ya bu emanet ulaştırılmış ve Osman Gazi olarak tanıdığımız Orhun(Orkun) beye verilmiştir. Bu kılıç Osman Bin Talha’nın kılıcıdır.
Kabe’nin koruyuculuğunu temsil eder. Orhun bey Osman Gazi ismini alır devlet Osmanlı Devleti ismini alır.
Kısacası her şey bu kılıçtan adını alır. Bunun manası şudur. Türkler İslam’ın sancaktarıdır, Kabe’nin koruyucularıdır. Osmanlı Devleti’nin kuruluş maksadı budur.
OZAN ARSLAN BULUT EKONOMETRİ BÖLÜMÜ
Kaynak: Kutlu Türk Dergâhı
Kâbe ve Türkler
Peygamberimiz Hz. Muhammed, 630 yılında Mekke'yi fethettiğinde, Kabe'nin anahtarları Osman bin Talha adındaki birindedir. Osman bin Talha'nın ailesi uzun yıllardır Kabe'nin bakımından sorumludur. Hz. Muhammed, Kabe'nin anahtarlarının getirilmesi için Hz. Ali'ye görev verir. Hz. Ali anahtarları Osman bin Talhâ’dan ister, Osman bin Talhâ anahtarları vermez, Kâbe'nin anahtarları kendi soylarında olduğunu ve peygamberimize inanmadığını söyler. Hz. Ali ne olursa olsun, emri yerine getirmek için, Osman'ın elinden anahtarları zorla alır ve Peygamber Efendimize getirerek anahtarları verir. Anahtarları Peygamberimiz eline alır ve Hz. Ali'ye eliyle verir ve şöyle buyurur; "Ali bu anahtarları git Osman bin Talha'ya teslim et" der. Hz. Ali şaşırır ve; "Ey Allah'ın Resulü, az önce emirlerinizle gittim, anahtarları aldım getirdim, size teslim ettim, şimdi de emrinizle aynı şahsa anahtarları teslim etmemi emir buyurdunuz. Bunun hikmeti nedir ki" diye sorar. Peygamber Efendimiz; "Ya Ali, sen anahtarları bana yolda getirirken, Yüce Allah, dostum Cibril ile bana vahiy gönderdi, 'Emaneti ehline veriniz' dedi. Kâbe’nin anahtarı uzun yıllardır Osman Bin Talhâ ve soyundadır. Onlar Kabe'nin nasıl temizleneceğini, nasıl sahip çıkılacağını çok iyi bilirler. Emanetin ehilleri onlardır. Bu Allah buyruğudur, Git ve teslim et" der. Emir üzerine anahtarlar ehline teslim edilirken şaşırma sırası Osman Bin Talhâ'dadır. Anahtarları alır ve sorar, "Ya Ali, az önce anahtarları elimden zorla alan sen değil miydin? Niye geri getirdin?" der. Hz. Ali olanları anlatır, ayet geldiğini söyler. Osman Bin Talhâ; o an müşrikti, Peygamberimize iman etmeyenlerdendi. Koşa koşa Peygamberimizin yanına giderek Kelime-i Şahadet getirerek Müslüman olur.
Bu kıssanın bize iki anlam ifade etmektedir. Bunlardan ilki şudur: dini inancı ne olursa olsun, kafir dahi olsa işin ehline verilmesi gerektiği Allah'ın emridir. Diğeri ise Osman bin Talha'nın kim olduğudur. Osman Bin Talhâ'nın soyu nereden gelir, anahtar ehli kimdir? Arap kaynakları onun için "Süreyc" kabilesindendir der. Süreyçliler ise Orta Asya'dan gelen Türkler olduğu Arap eserlerinde geçmektedir. Ubeydullah Türk'tü derler. Ubeydullah Süreyc kabilesindendir meslekleri kılıç ustalığıdır. Orta Asya'dan Anadolu'ya, oradan da kervanlarla Mekke'ye yerleşmişlerdir. Tıpkı Selman-ı Farisi gibi. 897-960 yıllarında yaşayan tabakat bilginlerinden Ebü'l Ferec El İsfahani yazdığı "Ağani" isimli eserde Süreyclilerden bahseder ve Ubeydullah'ın babası Türk idi, der. Çoğu Arap tarihçileri Türk Kılıçlarını anlatmış ve övmüşler, Sureycler Mekke'de Türk demirci ustası, kılıçları ile meşhurdu. Osman Bin Talhâ da Sureyc'in torunlarından olup bu aileye mensuptur. Sureyc manası Arapca'da es-sureyc tarafından imal edilmiş kılıçlar demektir. Çarşı ve pazarlarda kılıçlar bu isimle satılırdı. Hatta Hz. Ali'nin kılıcı Zülfikar dahil bir çok kılıç Süreycler tarafından imal edilmiştir.
Bu hadisenin manası da Kabe'nin anahtarının ehlinin Türkler olduğudur. Zaten Kabe'yi inşaa edenin Hz. İbrahim olduğu düşünülürse ve onun da soyunun Sümerlere dayandığı düşünülürse bu daha anlamlı olur (bkz. Hz. İbrahim ve Türkler).
Bu olayın bir başka boyutu da şöyledir: Yavuz Sultan Selim Mısır seferi sonunda Mekke'deki Kutsal Emanetleri İstanbul'a getirmiştir. Bunların içinde Hz. Osman'ın Kılıç'ı da vardır diye tarihe böyle geçmiştir. Oysa bu kılıç Hz Osman'dan Ertuğrul Gazi'ye Şeyh Edebali kanalıyla geçmiştir. Şeyh Edebali'nin eline geliş silsilesi ise; Hoca Ahmed Yesevi tarafından, halifeler vasıtası ile ulaşmıştır.
Ertuğrul Gazi, Osman Bey'in babasıdır. Şeyh Edebali Osman Bey'in kayınpederidir, Osman Bey'in gerçek ismi Ataman'dır. Zaten Avrupalıların Osmanlı'ya "Ottoman" demesinin sebebi de budur. Çünkü Kayı Boyunun o günkü tüm isimleri incelenirse Arap kökenli bir tane isim yoktur. Ertuğrul Gazi, Alp Arslan, Kılıç Arslan, Konuralp, Sunguralp gibi.
Peki Ataman ismi nasıl Osman oldu? Şeyh Edebali Ataman'a Hz. Osman'ın kılıcını vermiştir. Bunun üzerine ismini Osman olarak değiştirmiştir. Kılıcı yapan Osman bin Talha, kullanan Hz. Osman'dır. Kendisi de bu adı almayı uygun görmüştür. Sanıldığı gibi bu kılıç Mısır seferi sonrası kutsal emanetlerle gelmemiştir. Delili kılıç ustası Ubeydullah ve Sureyc kabilesini yukarıda izah edildi. Ubeydullah Arap ismi olmasına rağmen kaynaklara göre, soyu Türk'tü. Mekke de yaşıyordu. Bu kılıcı bizzat kılıç ustası Türk Sahabe yapmış, Hz. Osman'a hediye etmiştir. Kılıcın üzerinde de, Kayı Boyu'nun işareti vardır. Çıplak gözle net bir şekilde görülmektedir. Kılıç Mekke'de dövülmüş, Hz Osman'a hediye edilmiş, Hz. Osman'dan, Hz. Osman Bin Talha'ya geçmiş ve Osman Bey'e ulaşmıştır. Kılıç, Hz. Osman'ın kılıcı olarak sergilenmektedir. Ancak Kayı Boyu simgesi alenen görülmektedir. Kılıç tekrar Kayı Boyuna, ait olduğu yere dönmüştür.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.