Saime Bircan Sak
Güzellik ve Aşk
Olimpos dağında tanrılar eğlenirken bu törene çağrılmayan nifak tanrıçası Eris üzerine “en güzele” yazılı altın elmayı masaya fırlatır. Orada bulunan Hera, Athena ve Aphrodite birbirine girerler. Sonra Zeus’a giderler, en güzele o karar versin diye. Zeus ne desin? Hera karısı, Aphrodite ve Athena ise kızlarıdır. Zeus haberci tanrı Hermes’i elma ve kadınlarla birlikte Paris’in çobanlık yaptığı İda dağına gönderir. Seçimi onun yapmasını ister. Tanrıçalar vaatlerde bulunur ‘en güzel’ seçilmek için. Hera, Asya Krallığını vaat eder. Athena, savaşta yenilmezlik… Aphrodite, dünyanın en güzel kadınının aşkını… Ne güç, ne iktidar, ne de zenginlik; Paris, en güzel kadının aşkını vaat eden Aphrodite’e verir elmayı. Böylece güzellik ve aşk birlikte anılagelir ilk çağlardan beri. Gel gelelim dünyanın en güzel kadını Sparta kralı Menalaos’un karısıdır. Ama aşk engel tanımaz. Paris güzel Helene’i kaçırır ve on yıl süren Troya savaşları başlar. Güzellik aşk ve savaş… İnsanoğlunun doğuşuyla var olmuştur. “ Ben güzele güzel demem güzel benim olmayınca” demiş ya Karacaoğlan, güzel ille de benim olmalı diye tutturuyoruz. Bu her zaman kolay olmuyor. Engelleri aşmak, Ferhat gibi dağları delmek, Mecnun gibi çölleri geçmek bir güzel uğruna yanıp tükenmek, hatta bazen ölümü göze almak gerekebiliyor. “Güzelliğin on para etmez Şu bendeki aşk olmasa Eğlenecek yer bulaman Gönlümdeki köşk olmasa”. Aşık Veysel güzelliğin aşkla, sevgiyle var edildiğini ne güzel dile getirmiş… Bedri Rahmi Eyüboğlu da “Güzel ile Faydalı” şiirinde “Ben arıya arı demem Arının balı olmalı Ben güzele güzel demem Güzel faydalı olmalı Güzel dediğin işe yaramalı Kadın mı ? Hamur yoğurmalı Çocuk doğurmalı Ağaç mı? Meyve vermeli Çiçek mi ? Kokmalı Bayramdan bayrama neyleyim güzeli Güzel dediğin her Allahın günü Yanı başımızda olmalı Yağmur misali hem gözümüze, hem gönlümüze Hem toprağımıza yağmalı Güzel dediğin yağmur misali hepimizin olmalı.(…)” işe yaramaz bir güzellikten yana değil. Hem işe yaramalı hem de hepimizin olmalı derken bencillikten uzak bir insancıl tutum sergiliyor. Buna İstanbul’un suyu kurumuş taş oymalı mermer çeşmelerini örnek veriyor. Susuzluğumuzu gidermeyen çeşme bin güzel olmuş neye yarar. Nedense güzellik kavramı hep kadınla ilişkilendirilmiş. Kaşına, gözüne, yüzüne, saçına, boyuna, posuna, yürüyüşüne, endamına ne övgüler düzülmüş. Doğanın çiçekleri, ağaçları kuşları, hayvanları, güneşi, ayı, yıldızları, dereleri, ırmakları yetmemiş bu güzelliği anlatmaya. Divan edebiyatında bir başka semboller, imgeler dizisi yaratılmış. “İmbikten geçmiş nezaket boy bos olmuş sana. Şarap süzülmüş şişeden al yanak olmuş sana”. Bir başka beyitte Fuzuli “Ey sevgili naz uykusuyla mest ol ki Kirpiklerinin bin parçaya böldüğü yüreğim bir araya gelebilsin.” Diyerek sevgilinin uzun güzel kirpiklerinin ok olup yüreğini delik deşik ettiğini anlatır. Bundan da hiç yakınmaz üstelik. “Aşk derdiyle hoşnutum el çek ilacımdan tabip Derman verme, çünkü yok olmam vereceğin dermanın zehrindendir.” Bazıları da güzelliği ruh ve bedenle bütün olarak algılar. Asıl güzelliğin bizim bakışımızda görüşümüzde olduğunu vurgular. “Manada güzel, ruhta güzel, tende güzelsin Ey sevgili sen, elde değil bende güzelsin.” Güzel hep nazlanacak, kaçacak, gizemli olacak. Sevgili hep kovalayacak elde etmek için çırpınacak. Zaten aşkın güzelliği de bu serüvende gizli değil mi ? Gelelim günümüze : Her şey gibi o da alınıp satılan bir meta haline geldi. Pazarlanıyor, reklamı yapılıyor, özendiriliyor. Bir ticaret sektörü oldu. Çirkin kadın yok. Boyunu uzatıyor, belini inceltiyor, yepyeni yüz, kaş, göz ne istersen var. Yeter ki öde. Zaten seni olduğun gibi kalmaya bırakmıyorlar. Moda değişiyor. Uzun saç, kısa saç. Dalgalı, düz, röfleli, patlıcan moru, bakır kırmızısı. Şu manken, bu şarkıcı modeli. Kremler, boyalar, aletler, ameliyatlar… Ve güzellik merkezleri… Tepeden tırnağa değiştiriyorlar. Değişeceksin, değişmelisin… Şu ekrandaki kız saçlarını şöyle bir savurup geçiyor ya erkeklerin hepsi peşine düşüyor. Kız mağrur, memnun. Derken kalp atışları hızlanıyor. Güzelsen sevilirsin. Güzel olmak içinse şu ya da bu ürünü kullanırsın. Yoksa kimse bakmaz yüzüne. Hadi durma yarından tezi yok. Hemen al tüket. Olmadı mı ? Zarar yok, onu at, bir de bunu dene… Güzelliği de sevgiyi de hızla tüketiyoruz. Zayıflamak için hap alıp zehirlenen, Şu ya da bu rejim diye canına kıyan, depresyona giren, mutsuz olan kızların, kızlar beni beğenmiyor diye bunalıma düşen delikanlıların sayısı hiç de az değil. Güzellikle hayranlık, sevgi ve aşkı çağrıştırıyor. Ama bazen de kıskançlık ve kötülüğü de getirebiliyor. Güzel olan karısına baktı diye sokak ortasında adamı çekip vuruyor. ‘Ya benimsin, ya toprağın’ diyerek aslanlar gibi saplıyor bıçağı yirmi sekiz yerinden. ‘Ne yapayım abi, çok seviyordum. Başkasının olmasına dayanamam.’ Diye bir de özür buluyor kendine. Güzellik, sevgi, kıskançlık, ölüm… Güzele sahip olma isteği belki de kişideki doyurulmamış bir eksiklikten gelmektedir. Halil Cibran’ın Ermiş kitabında dediği gibi “ …Oysa güzel bir gereksinim değil bir doygunluğun kıvancıdır…” Kadını bir mal gibi gören zihniyet, güzeli ille de kendi mülkiyeti altına almak istiyor. Parkta gördüğümüz bir çiçeği koparmak üzere elimizin uzanıvermesi de güzelin elimizin altında yani hep bizim olması isteğimizden geliyor. Yoksa <çiçekleri koparmayınız> diye yazılır mıydı parklara bahçelere? Bir Afyon türküsünden
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.