Halil Şahin
DEVLET, ÖZGÜRLÜKLERİ PRANGALAR MI?
Bu ülkede “Kur’an ve Muhammed Mustafa’ya dayanan Müslüman olmak” da suç sayıldı, illa ki Ilımlı İslam’dan olacaksınız!
Resimlerin Müslümanlıkta yeri yok diyenler; RTÜK marifetiyle, RTÜK’ü basına baskı ve sansür kuruluna dönüştürdüler.
Abdullah Gül’ün, ABD Dışişleri Bakanı Powell ile iki sayfa dokuz madde gizli sözleşme bağıtladığı, kendi beyanıyla ortaya yayıldı değil mi?
R.Tayyip Erdoğan da, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nde eş başkanlık görevini üstlendiğini, çeşitli zaman ve zeminlerde, milletin gözünün içine baka baka hem de objektiflerin karşısında 34 kez itiraf etmişti.
Ama bunlardan söz etmek, yayın organlarında halka duyurarak anlatmak, bir dönem, sanki yasaklanmış gibi CNN Tv’ye uyarı cezası verilmişti. Kararın gerekçesi: CNN Türk televizyonunda, 2 Ağustos 2010 akşamı yayımlanan “Ne Oluyor?” isimli tartışma programında, katılımcılardan, İşçi Partisi Genel Sekreteri Hasan Basri Özbey’in, Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik, suç tespiti, siyasi değerlendirme ve eleştirileridir.
Oysa bu saptamaların ve değerlendirmelerin dayanağı, Gül ve Erdoğan’ın, basın ve kamuoyu önünde yaptıkları açıklama ve itiraflarıdı.
Kraldan çok kralcı olanlar, Gül ve Erdoğan’ın suçlarının açıklanmasından rahatsız oluyorlar. Suçların üstü örtülmek, suçun açıklanması engellenmek isteniyordu. Amaç, bütün medyayı yandaş medya haline getirmek, eleştiriyi yasaklamak, muhalefeti bastırmaktı.
Anayasa değişikliği ve HSYK seçimleri süreciyle, yandaş yargı oluşturarak, yargıyı iktidarın sopası haline getirme yolunda mesafe katedenler; baskı, tehdit ve cezalarla, medyanın tamamını yandaş yapmak istemekteydiler.
Hâlbuki bu gerçekleri yayımlamak da bağımsız Türk Basınının vazgeçilmez görevi değil miydi?
Ama baskı, tehdit ve cezalarla yola getirilemeyenlere “Silivri Zindanı” layık görmek en kolay yol oldu. Saltanatı eleştiren, ülkesinin bağımsızlığını gözeten gazeteciler görevlerinden kovulur, hapislere atılır oldu.
Gül-Erdoğan iktidarının, çeyrek yüzyıla dayanan “demokrasi”si ve “basın özgürlüğü” tablosu işte ortadadır.
Ergenekon tertibiyle Silivri zindanlarında hukuksuzca tutulan yurtseverlerden İşçi partisi genel başkanı Sayın Doğu Perinçek’e yapılan alçakça saldırıyı elbette Türk ulusu olarak kınadık.
O günlerden günümüze değin, Türk Ulusu, böylesi insana dokunan meşum saldırıları görmemezlikten gelemez.
Yapılanları kınamakla kalmaz. TBMM’de Türk Milletini temsil ettiğini sananlar, böylesi saldırının tertip ve teşvik sonucu olup olmadığını da ayrıca araştırmalıdır.
Suçlularından da elbette hesap sorulacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti Devletini yönettiğini sananlar; düzmece tertiplerle mağdur bırakılan mazlumlara bu ezayı reva görenler hakkında soruşturma açılması ve bir daha böyle bir olaya izin verilmemesi için önlem almak durumundadırlar.
Aksi halde, sorumlulukları çok büyüktür.
Türk basın yayını; iktidarın baskı, tehdit ve cezalarına boyun eğmeyip kalemlerini kırmadan, sayfalarını ve ekranlarını cesaretle gerçeklere açmalıdır.
Bu ülkede numaracı Cumhuriyetçiler hükümet olmuş, devleti ele geçirmiş, özgürlükleri prangalıyorlar!
Unutmayalım ki; devlet, sanki özgürlükleri zincirliyor ve eceli gelen iktidar salt basına, yargıya saldırıyor değil, tüm devlet kurumlarını ve ulus değerlerini yozlaştırarak yok ediyor...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.