Saime Bircan Sak
Bitmeyen Gece
Evrenin tüm karanlığı tek mum ışığını bile köreltemez Kimdir Mitat Enç? Neler yapmıştır? Bitmeyen Gece kitabının başındaki özgeçmişi birlikte okuyalım. “Mitat Enç 1909 yılında Gaziantep’de doğmuş.1929 yılında İstanbul Darülfünun Hukuk Fakültesine yazılmış. Birinci sınıfın sonunda sınavlara hazırlanırken gözlerinden hastalanmış ve öğrenimini bırakmak zorunda kalmıştır. Üç yıldan fazla bir zaman İstanbul ve Viyana sağlık kuruluşlarında şifa aradıktan sonra sakatlığını kabullenmek zorunda kalmıştır. İkinci kez Viyana’da bulunduğu sırada Viyana Yüksek Pedagoji Enstitüsünde, özürlü çocukların eğitimi konusunda yeniden öğrenime başlamış, iki yıl sonra da sağlık bakanlığına bırakılan bir burstan yararlanarak öğrenimini sürdürmek için Amerika Birleşik Devletlerine gitmiştir. 1936 da Colombia Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden lisans diplomasını, 1939’da da Harvard Üniversitesi’nden yüksek lisans diplomasını alarak yurda dönüp 1940 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Gazi Eğitim Enstitüsünde “Marazi Ruhiyat” okutmak üzere ilk görevine atanmıştır. 1950’de özürlü çocuklar için okul açmakla görevlendirilerek, Ankara Körler Okulunun kurucu müdürlüğünü de üstlenmiş; 1952 yılında Özel Eğitim alanına personel yetiştirmeyi hedefleyen Gazi Eğitim, Özel Eğitim bölümünü kurarak üç yıl bölüm başkanlığı yapmıştır. 1956’da Ford Vakfı bursu ile doktora yapmak üzere ABD İllionois Üniversitesine gitmiş ve 1958’de çalışmalarını tamamlayarak ülkeye dönmüştür. 1958-60 yılları arasında Gazi Eğitimdeki görevine ek olarak Orta Doğu Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi Kurucu dekanlığına atanmış, iki yıl süreyle bu görevi yürütmüştür. 1960’da Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve terbiye Kurulu üyeliğine tayin edilmiş, Gazi Eğitim’deki göreviyle birlikte sürdürmüştür.1965’de Ankara Üniversitesi’nde kurulan Eğitim Fakültesine naklederek Özel Eğitim Bölümünü kurup 1977’ de emekli oluncaya kadar bölüm başkanlığı yapmıştır. Ayrıca Türkiye Sakatlar Milli Komisyonu’nun hizmet şildi ile de ödüllendirilen Doç. Dr. Mitat Enç yıllarca özürlülere ilişkin çeşitli uluslararası kurumların kongre ve toplantılarında da ülkemizi temsil etmiştir. Yazarın telif ve çeviri on altı eseri gazete ve dergilerde çıkmış bir çok makalesi bulunmaktadır.” “Sabah olur geceler kıyamete kadar sürmez” diyor ya Tevfik Fikret, bazıları için gece hiç bitmiyor. Gün ışığı aydınlatmıyor onların karanlığını ama onlar yaşadıkları çağı aydınlatmak için çabalıyorlar. Alkışlanası, örnek alınası bir yaşam Mitat Enç’inki. Önsözde yaşadıklarını fırtınada batan bir tekneden denize düşüp azgın dalgalarla açlık, susuzluk, kavurucu güneşle boğuştuktan sonra canını güç bela kurtaran bir kazazedeye benzetiyor. Bu felakete uğrayan daha pek çok insan olduğunu ve bunların binlercesini yaşam boyunca tanıdığını söylüyor. “Olumlu ya da olumsuz bulundukları durumun tek sorumlusu sadece onlar değil. Onları körlüklerinden daha çok, yaşadıkları çevrenin inanç ve tutumları köreltiyor. Bu iki güçlü engel ortasında Tanrı bağışı nice yeteneklerin kuruyup, yok olduğu yadsınamayacak bir gerçek. Beni yazmaya zorlayan işte bu insanlar, onların yakınları ve geniş anlamda toplum” derken yaşadıklarını yazma nedenini açıklıyor. Ne iyi etmiş bu kitabı yazmakla… Bir kere dili çok yalın, anlaşılır. Nitelikli bir yazın ürünü olarak zevkle okunuyor. Gerçi ben okurken yoruldum. Bu kadar zorluğu aşmayı bunca güzel işler yapmayı nasıl başardığına şaşarak ve hayranlıkla okudum. O kadar çok şey öğrendim ki… Esas kör benmişim dediğim oldu zaman zaman. 342 sayfalık bu kitabı özetlemek ya da önemli bölümlerinden söz etmek çok zor benim için. Çünkü ne desem eksik kalacak. Yine de en çok etkilendiğim bazı konulara değineceğim. Saint Joseph Fransız Lisesinde çalışırken Alsancak’taki Sağırlar Okulu’nun bir yemeğine davetiye getirdiler. Yardım olsun diye gittim yemeğe. Benim için ilginç bir deneyimdi. Masamdakilerle el kol işaretleriyle anlaşmaya çalıştık. Değişik bir dünyaydı. Yıllar sonra bu kitapta o okulun iç yüzünü anlatan satırları okuyunca hayrete düştüm. Birkaç kez geçmiştim önünden okulun. İçinde neler yaşandığını bilmiyordum. Viyana’da aldığı öğretmenlik ve pedagojik eğitiminden sonra İzmir’deki sağırlar okuluna bir süreliğine atandığını ve orada yaşadıklarından bir kesiti kendi kaleminden aktaralım. “Müdürlüğün bulunduğu yapının bodrum katı yemekhane olarak kullanılıyordu. Akşam yemeği için girdiğimizde yılların küflü nem kokusuna karışan kim bilir kaç türlü besinin durağan kokusu genzime yumruk gibi çarptı. Sağır öğrencilerin altı çivili postallarından yayılan takırtılara, birbirine seslenerek buluşmaya uğraşan kör çocukların haykırmaları karışıyordu… Müdürlük bölümünün kalın halılar, maroken koltuklar, kristal sigara tablaları ile süslü zenginliğine karşın burası, pislik ve yoksulluğa boğulmuş gibiydi. Önümdeki bakır sahana konan kimliği belirsiz yemeğin salçasına birkaç parça ekmek bandırıp yiyor gözükmeye uğraştım. Bir an önce buradan temiz havaya fırlamaktan daha iyi yapacak bir şey yoktu.” Bahçede müzik öğretmeni Jager’den okulda üç müzik öğretmeninden başka öğretmen bulunmadığını 7 ile 27 yaş arasındaki 23 kadar kör öğrenciye bir müzik aleti öğretildiğini, kültür derslerini de vakit buldukça müdürün verdiğini öğreniyor Mitat enç. Sağır öğrencilere iki sınıf öğretmeni dışında , terzilik, kunduracılık, demircilik öğreten atölyeler varmış. Birer sanat öğrenerek okulu bitirebiliyorlarmış. Körler için böyle bir olanak yokmuş. Müdür de okulda lastik ayakkabıyla dolaşır, körlerin neler konuştuklarını fark ettirmeden dinlermiş. Herkes ondan çok çekinirmiş. Kış şartları ise oldukça çetin geçermiş. Okulun ısınma önlemleri yokmuş. Bir binadan diğerine geçerken sırılsıklam ıslanırlarmış. “Akşam saatlerinde nöbetçi öğretmenin mutfaktan kaçırabildiği mangal ateşinin çevresinde tüneyip uyuşan ellerimizin buzunu gevşetmekten öteye ısınmak için yapacak bir şey yoktu.” Kitabın ilerleyen sayfalarında Amerika’daki yıllarından söz ediyor yazar. Körlüğün nasıl algılandığını, bütün işlerini kendi başına yapmayı öğrenişini. Körlere hizmet veren Işıkevi’nin çalışmalarını, ders işleme yöntemlerini, yüksek lisansa başlama sürecini anlatıyor. “Burada insanların birbirinin olumlu ve yararlı buldukları isteklerinin gerçekleşmesi için gösterdikleri kolaylık ve desteğe hayranlık duyuyordum.” Diyerek yaşamında kendisine kolaylıklar gösteren insanların bulunmasını da bir şans kabul ediyor. Yurda dönüşte Hasan Ali Yücel Milli Eğitim Bakanı iken kendisinden Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümünde görevlendirilmeyi istemiş. Bu kurumla ilgili detaylı bilgileri on dördüncü bölümde ayrıntılı biçimde dile getirmiş. Ben de İstanbul Eğitim Enstitüsü çıkışlı bir öğretmen olduğum için ilgiyle okudum ve hayretler içinde kaldım. “Bölümlerde program değişikliği yapılırken branş derslerinin sayılarının artırılmasına önem veriliyor, edinilen bu bilgi ve becerilerin belirli bir yaş düzeyindeki öğrencilere hangi amaçları gerçekleştirmek için ne gibi yöntemlerle aktarılması gerektiği konularında ne öğrenim ne de ne de bir uygulama yaptırılıyordu.” “Üstelik eğitim bilimi ve ruh bilimi hocaları da buna sessiz kalıyordu” Uzun uğraşlardan sonra Talim ve Terbiye Kurulu üyesi Muhittin Aktik ve Fuat Baymur’un katkılarıyla meslek derslerinin programa girmesi sağlanmış. “Bu nedenle ruh sağlığı, ölçme-değerlendirme, gelişim ruhbilimi, gibi dersler ilk kez öğretmen yetiştiren kurumlara girme yollarını böylece buldular.” Bizler de bu dersleri okuyarak öğretmen olduk. Saygıyla anıyorum Mitat Enç’i. 60 yaşında bir yılı aşkın bir çaba sonucu tezini hazırlayıp doçenlik cüppesini giymiş. Onu da şu tümcelerle anlatıyor. “Önce yabancı dil sınavını, sonra tez savunması ve örnek ders gibi törenleri geçirerek kırkını aştıktan sonra koca bulan evde kalmış kızlar gibi doçentlik cüppesini giydim.” Yirminci bölümde de ‘Dernekçilik’ çalışmalarını anlatıyor. 1950 yılında Altınokta Körleri Eğitme ve Kalkındırma adı altında bir dernek kurmuş. “Bu kuruluşun başlıca amaçları , körlerin çeşitli sorunlarına karşı ilgilileri aydınlatmak ve ilgilerini geliştirmekti. Özellikle Milli Eğitim Bakanlığının bunlara özgü eğitim kurumlarının geliştirilmesine el atmasını sağlanmak istiyorduk. Batı ülkelerinde bu hizmetlerin geliştirilip yürütülmesinde, yüzyıllardır bu tür gönüllü kuruluşlar öncülük etmişlerdi.” Ankara Körler Okulunun kurulmasıyla okulun bazı gereksinimleri bu dernek tarafından sağlanmış. Daha sonra İstanbul ve Gaziantep’de şubeler açarak çalışmalarını genişletti. “Kısacası , bir çoğumuzun insan sevmeyi, onunla yürekten ilgilenmeyi ve kendinden bir şeyler vererek başkalarının mutluluk ve güvenini sağlamayı öğrenmeye çok ihtiyacımız var. Düşkün ve yoksula, sakat ve ve yalnıza sadece birkaç damla göz yaşı bağışlamak armağanların en ucuz ve değersizidir.” Bu kitap okunmalı, okutulmalı. Bugüne hiç de kolay gelinmediğini büyük mücadele verildiğini anlıyor ve çabaları önünde saygıyla eğiliyoruz. Işık içinde ol sayın Mitat Enç
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.