Halil Şahin

Halil Şahin

BÜYÜK TEHLİKE

Her toplumun, milletin olaylara bakış açısı ve onlara verdikleri tepkiler farklıdır. Bunun başlıca sebebi; farklı coğrafyalarda bulunmuş milletlerin tarihi süreç içinde geçirmiş oldukları zorluklar, savaşlar, iklim ve buna bağlı beslenme koşullarının, yaşama mücadelesine, değerler ve algılar olarak günlük hayatlarına yansımasıdır. Bir örnekleme yapalım. Anadolu işgale uğradığı o zor günlerde, insanlarımız birçok yerde işgalci güçlere karşı silahlı direnişe geçmiştir. Buna karşın yakın bir zaman zarfında işgale uğramış Irak’ta işgalci güçlere karşı ciddi bir direniş görülmemiştir. Aksine işgalcilerle işbirlikçilikte yarışanlar görülmüştür. Sözüm ona savaşçılıkları ile ünlü Japonların, 2.Dünya savaşında yenildikten sonra ülkeyi yöneten işgal güçlerine büyük bir uysallıkla itaat ettiklerine tanık oluyoruz. Böylesi durumlarda; mutlaka sahip olunan genler ve dinsel görüşün yanı sıra, öğretilerden oluşan, bilinç eşiğinin altındaki öğelerin öne çıktığı görülecektir. Kısaca diyoruz ki, eğer bir ulusu tanımak isterseniz; tarihini okumak ve onu bir birey gibi görüp, psikolojik tahlil yapmak yeterlidir. Böylesi saptamaların belki de ilk görüldüğü yer, şu anda Moğolistan Yenisey’de bulunan Bilge Kağan yazıtıdır. Yazıtta şöyle bir ifade var: “Türk ulusu tokluğun değerini bilmezsin. Acıksan tokluk düşünmezsin. Bir doysan açlığı düşünmezsin.” İçtenlikle kabul edilmeyen ve içselleştirilmeyen, yaşama aktarılmayan değerler yüzeysel kalır. Bir topluluğu millet yapan ve devamlılığını sağlayan unsur, salt ekonomik veya askeri gücü değildir. Millet denilen kavrama; maddi olmayan, görünmez değerlerin paylaşımıyla ulaşılır. Peki, bizi millet yapan değerlerin günümüzdeki durumu ne? Ne yazık ki, günümüzde, Türk ulusu yoğun bir şekilde kültürel yanıltmalara, kaçınılmaz değişimlere uğratılmaktadır. Zamanın koşulları doğrultusunda devamlı değişimler geçirilmektedir. Ama son yıllarda bu değişim o denli süratli yaşanmaya başladı ki, kuşaklar arası çatışmayı aşarak, kişilerin geçen sene sahip olduğu değerler ile bugün sahip olduklarının çatışmasına gelinmiştir. Türk halkında gittikçe artan bir değer ve algı kaymasının olduğu herkesçe malumdur. Buna sebep olan başlıca iki etmen vardır. Ne yazık ki milletimiz bunların arasında kalmıştır. Bunlardan birincisi; Küreselciliğin, bir başka deyişle emperyalist beynelmilelciliğin dayattığı ve popüler kültür denilen, temeli lüks ve tüketim çılgınlığına dayanan etmendir. Diğeri ise; buna karşı sözde direnen İslamlaşma ve muhafazakârlık diye dillendirilen “Ilımlı İslâmcı” oluş. Günümüz Türk insanı “gerekler ile olgular arasına” sıkışmış bulunmaktadır. İnsanlarımız ekonomik koşullandırma ve şartlandırmalar ile sahip oldukları değerlerle çatışma halindedir. İnsanlarımızın eklektizm denilen yeni bir oluşuma gittiği görülmektedir. İnsanlar kurallara uymuyor, kuralları kendisine uyduruyor. Yani kısacası, kendilerine uygun geleni alıyor ve onlar ile yeni bir tarz oluşturmağa yöneliyor. Türk toplumunu, Avrupalı bir toplumla mukayese edecek olursak; Türkler hiçbir zaman Avrupa toplumlarının çektiği, geçirdiği süreçlerden geçmemiştir. Yani Avrupa toplumları kadar ağır sarsıntılar görmemiştir. Ne kitlesel vahşet ve işkenceler görmüş, ne onlarınki gibi diktatörler, despotik yönetimler, ne o kadar kanlı savaşlar ne de onların çektikleri kadar zor açlık, fakirlik ve onun getirdiği kitlesel ahlaksızlık olayları görmüştür. Ama bu son elli yılda yaşanan olaylarla bütün değerleri derinden sınanmış; gerek madden, gerek ise ruhen derin yaralar alarak, maneviyatları çökertilmiştir. Günümüz Türkiye’sinde insanlarımız, inançları ile maddiyatlarını uzlaştırarak yeni bir yaşam tarzı oluşturmaya çalışmaktadırlar. Mutlaka ki, bu bir Avrupalının kendi içindeki inanç ile maddiyatı uzlaştırmasından çok daha sancılı ve kendi içinde çelişmeli bir süreçtir. Bizde lükse merak ve savurganlık, Avrupa’yı veya Amerika’yı takip etme, ekonomik seviyesi yüksek olanlarda görülürken, bundan en çok etkilenenler gençlerdir. Bu durum, olanakları sınırlı olan aileleri zorluyor ve ailelerde kopmalara, tartışmalara sebep olmaktadır. İletişim araçlarını izleyenler dikkatli olursa, namus cinayetleri ve aldatma olaylarında genelde türbanlı, muhafazakâr görünümlü bayanların olduğu görülecektir. Bunlar; maneviyat ile maddiyat arasında sıkışmış kitlenin temsilcileridirler. Ekonomik koşulların zorluğu ilk önce bayanları vuruyor, etkiliyor. Bunların dışında tüketim çılgınlığından etkilenen kesimi ise gençlerimiz oluşturuyor. O nedenledir ki; uyuşturucu kullanma, terörizme bulaşma ve fuhuş bataklığına sapma kızlı erkekli gençlikte erken yaşlarda görülmektedir. Böylesi yozlaşmaların gidişini durdurmak, sizlerin kişisel atılımlarınızla olanaklı değildir. Bunu engellemek için, elbette ciddi önlemler almak gerekir. Çünkü o gidiş, ülke ve ulus bütünlüğünün parçalanışının yollarından bir bölümüdür.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halil Şahin Arşivi