MiT-EFSANE-SOYLENCE-DESTAN-MASAL-HiKAYE ve iNSAN
TÜRKLERDE VE BAŞKA HALK KÜLTÜRLERİNDE KURT FİGÜRÜ
Yayınlanma:
MİT, EFSANE, SÖYLENCE, DESTAN, MASAL, HİKÂYE ve İNSAN
(2. KİTAP/2. BÖLÜM)
Demişler kurda boynun nite yoğun
Eyitmiş işlerimin az u çoğun
Dahi inandığım yok kimseye hiç
Kamu kendim tutarım er eğer geç
(GÜVAHİ)
***
Mesel-i rastdır cihanda bu söz
Baş keser tilki kurdun adı var
(HAMDİ)
***
Şahin kocasa da vermez avını
Ta ezelden kurt eniği kurt olur
(KARACAOĞLAN)
***
Puslu havayı sever kurt
Kaplamakta gökyüzünü
Kurşundan ağır bir bulut
(AHMET MUHİP DRANAS)
Yukarıdaki gibi birçok şiir, atasözü, deyiş, masal, destan, söylence ve efsanelerimizde kurt önemli bir figür olarak yer almaktadır. Ayrıca başka milletlerin efsanelerinde de yer alan kurt figürünü incelememiz gerekecektir. Çünkü kurt, Türk efsanelerinde merkezi bir konumdadır.
Önceki anlatılarımızda dünya efsanelerinde müşterekliklerden bahsetmiştik. Türk efsanelerin- deki müşterekliklerden de bahsetmemiz gerekeceği tabiidir.
Bu konuda en iç içe anlatılan Türklerdeki; KURT, BOZKURT, KURDUN EMZİRDİĞİ ÇOCUK, KURT İLE İLGİLİ MUHTELİF İNAANÇLAR gibi (iç içe dediğimiz konuları ele alarak başlayalım. Söylence kültürümüzün en çok anlatılan figürlerden KURT nedir? BOZKURT nedir? KURDUN EMZİRDİĞİ ÇOCUK meselesi nedir?
- Ata olarak Bozkurt
- Rehber olarak Bozkurt
- Kurtarıcı olarak Bozkurt
Börü (Kurt)
Semboller,[11] Motifler,[12] Figürlerle[13] ifade ediliyordu: Yazının toplum düzenine hâkim olmadığı dönemlerde, kültürler için bir tür muhafaza, ambar, hafıza vazifesi gören (masal, efsane, destan, hikâye, fıkra, bilmece, türkü, mani, atasözü, deyim vb. gibi) [bir takım unsurlar] estetik dil yaratılarının büyülü yapı taşlarıdır. Estetik kültür yaratılarının en küçük unsuru yani; kristalize olmuş, yoğunlaşmış kültür çipleridir. Kültürün sırlar hazinesinin şifreleridir. Dinleyenleri mest edici illüzyon unsurlarıdır. Dimağları hipnoz derecesinde saran büyüleyici renklerdir. İrkiltici uyarıcılardır. Yaşamak için hayallerden başka hiçbir şeye ihtiyaç duymayan harikalardır (Thompson1951:415). Kalıp da diyebileceğimiz bu yapı taşları hemen bütünüyle evrensel olup, tüm kültürlerdeki işlevleri de aynıdır. Bu unsurlar, estetik yapılara (efsane, destan, masal, hikâye, fıkra, bilmece, türkü, mani, atasözü, deyim, …) yoğunluk kazandıran işleviyle evrensel olmakla birlikte, kültürlere özgü simgeleyişler ölçüsünde de millîdirler. Yani, motiflerin evrensel boyutundan başka bir de kültürel boyutları vardır (Aslan2006:9-11). Mesela, at motifi evrensel, “Kırat” motifi Türk destanlarına özgüdür. Akıllı ve kurnaz çocuk motifi evrensel, “Keloğlan” motifi Türk masallarına özgüdür. Cengâver kız motifi evrensel, “Arabüzengi”[14] Türk halk hikâyelerine özgüdür. Kurt motifi evrensel, “Bozkurt” motifi Türk kök efsaneleri ve destanlarına özgüdür. Motiflerin evrensel boyutları, üzerlerine projektörler tutarak ortaya konulabilir. Kültürel boyutlarını görebilmek ise, ancak içeriden aydınlatılmakla mümkündür. Bir motifin, anlatılarında yer aldığı kültür içerisinde neyi simgelediğini çözmek, o kültürün harikalar dünyasına girmek demektir. O kültürü binlerce yıldan beri var eden sırlara ermek demektir. Onun içindir ki, “Motif” kavramını anlamak ve anlatı içerisindeki fonksiyonunu çözümlemek son derce önemlidir. Kısacası motif; “hikâye etmenin en küçük unsurudur” diyerek içerisinden çıkılacak bir olgu değildir. (Aslan 2006)[15] Kurdu, “ecdat hayvan” bağlamında değerlendiren Roux, daha sonra “boğanın” yerine kaim olduğu görüşündedir (Roux 1994: 153). Roux, P. J. Strahlenberg, N.Shchukin, Chodzidle, Zelenin, Zolatarev, Potapov, Keppers, Haeckel, Gunda gibi yabancı araştırıcılar başta olmak üzere, Ziya Gökalp ve onun yolundan giden M. Fuad Köprülü, Osman Turan ve Mehmet Eröz gibi Türk kültür, din ve tarihi üzerine önemli çalışmalar yapmış olan bilim adamları, geleneksel Türk dininin menşeî formunu totemizme bağlamışlardır (Günay-Güngör 1997: 92). Araştırıcıların bu bağlamdaki görüşlerinin, kurdun totemliği merkezinde birleştiğini belirtmek isteriz.[16] Kurt motifinin Türk destanları bağlamında, Türk diliyle yapılan ilk değerlendirmeleri Köprülü’ye aittir. Köprülü, Çin kaynaklarında yer alan Göktürk menşe efsanelerini aktardıktan sonra; Bütün bu âyinler, <<Tu-kiie>>lerin kendilerini <<Kurt nesli>> saydıklarını, yani kurdu kendileri için bir <<Ongun=Totem>> bildiklerini göstermektedir. Oğuz Destanında da mühim bir mevkii olan Kurd’un <<Tu-kiie>> menkıbelerinde bu kadar ehemmiyet kazanması işte bundan dolayıdır” demektedir (Köprülü 1981: 57-58).[17] Abdulkadir İnan, “Türk Rivayetlerinde Bozkurt” isimli makalesinde, kurdun “Türk millî kültü” olduğunu belirttikten sonra, Köprülünün konuyla ilgili tetkik ve tahlillerine atıfta bulunmuş, kutsi bir mahiyet arz eden kurt efsanesi unsurlarının bugünkü Türk kavimleri rivayetlerine nasıl yansıdığı hususunda etraflı bir çalışma yapılmadığından yakınmıştır (İnan 1987: 69). Konuyu Türk destanları bağlamında değerlendiren araştırmacılardan biri de Nihat Sami Banarlı’dır. Bozkurdun Türk boyları arasında bütün Türklüğü temsil eden bir sembol olabileceğini belirten Banarlı, kurdun totem devri yaşayan Türklerin ongunu olduğunu söyler. Uygur, Göktürk destanlarından ve Oğuz Destanı’ndan örnekler vererek kurdun mahiyetini açıklamaya çalışan Banarlı; “Türkler, anayurtlarının bu müthiş varlığına önce Tanrı diye tapmışlar, sonra kendilerinin bozkurt soyundan geldiklerine, böylelikle birer bozkurt olduklarına inanmışlardır.” demektedir (Banarlı 1971: 32). Sonraki pek çok araştırmacının da otoritesini kabul edip görüşlerine aynen katıldığı Türklük bilimi için bir şans sayabileceğimiz değerli bilim adamı Bahaeddin Ögel, “Türk Mitolojisi” adlı eserinin her iki cildinde de kurt konusunu (önemli görmesi hasebiyle) detaylı olarak anlatmak gereği duyar. Birinci ciltte; “Türklerin Kurttan Türeyişi”, ikinci ciltte ise; “Kurt ve Türkler” başlıkları altında hayli önemli materyal verir. Ögel, zaman zaman yorumlama yapma gereği duysa da aslında konu bağlamında olabildiğince vesika verme yolunu seçmiştir (Ögel 1995:111). Kurdun, totem devri yaşayan Türklerin ongunu (tözü) olabileceği fikrinde olan Ögel; “Büyük devlet kurmuş olan Türklerde kurt, artık bir sembol haline gelmişti. Onlarda din ve totemizm izleri, çoktan kaybolmuştu. Kurt Göktürklerde, tuğlar ile bayrakların tepesinde yer almak yolu ile bir devlet sembolü olmuştu.” der (Ögel 1995:115).[18] Yukarıda verdiğimiz ilklerden günümüze “kurt motifi” üzerine pek çok araştırma yapılmış, tebliğ ve makale bağlamında bir hayli çalışma neşredilmiştir. Bunların hepsini burada değerlendirme imkânımızın olamayacağı aşikârdır. Hemen hepsinde de müşterek olan husus, kurdun mitolojimize kadar uzanan çizgide mühim bir motif olduğudur. Türk destanlarının atla birlikte en önemli unsurlarından biri (Gökyay 2000: CDXLVI) olduğu düşünülen kurdun; türeyişi sağlayan kurt (ata-kurt, ana-kurt), kurtarıcı kurt, cetlerine yardım eden ruh ve kılavuz kurt vasıfları ile tebarüz ettiği görüşü, araştırmacıların müştereklerindendir (Çobanoğlu1997:165-173). Biz burada pek çok yazılı kaynakta kolaylıkla bulabileceğiniz Türk kök efsanelerini yeniden yazarak konuyu uzatmayacağız. Göktürk prensiyle evlenen dişi kurt, Uygur prensiyle evlenen erkek kurt, düşmanlarının öldüremediği, yaz ve kış tanrılarının kızlarıyla evlenen kurdun (asenanın) oğlu ve nihayet Oğuz’la konuşup ordularını kılavuzluk eden gök yeleli erkek kurt (Ögel 1993: 13-57) tasarımlarını hatırlatmakla yetineceğiz. “Türeme, soyu yok olmaktan kurtarma ve kılavuzluk etme” bağlamında Türk kök efsaneleri ve destanlarında yoruma dahi ihtiyaç duymayacak açıklıkta yer alan bu motifin, bütün tezahürlerinde müştereklik arz eden tek yönü Tanrısallığıdır. Adının “Bozkurt” oluşu da bu Tanrısallığın en açık delilidir. Bozkurt, gök yeleli kurt, gökkurt gibi adlandırmalarda “boz” veya “gök” nitelemeleri, gök bağlamında renk teşbihi olduğu gibi, aynı zamanda Tanrısallık nitelemesidir (Aslan 2004: 37-44). Hemen belirtelim ki, kutsal olan, Tanrısal olan kurt değil, “Gökkurt” veya “Bozkurttur”. Bu mitolojik tasarım, zamanla sembolleştiği için, yanlışa düşebilme korkusu, kabulü yaygınlaştırmış ve kurt lafzı tabulaşmıştır (Înan1987:625-627). Kurt yüzünün mübarek bilinişi, bu tabunun Dede Korkut Kitabı’ndaki yansımasından başka bir şey değildir (Ergin 1989: 101). Bu tabu, zamanla pek çok bahadıra, alpa ve lidere unvan ve ad olmuştur (Özönder 1999: 65-92). Kurt, Türklerde “ongun” ya da “töz” olmadığı gibi hiçbir surette tapılan varlık da olmamıştır. Ongun ya da tözün boylarla ilgili olduğu aşikârdır (İnan1995:47). Oysa kurt, hemen bütün Türk boylarının ortak kabulü sayılabilecek yaygınlıkta bir değerdir. Kurda tapınmanın söz konusu olmadığı halde onu “totem” sayan görüş de dolayısıyla doğru değildir (Kafesoğlu 1984: 285). Ana kurt-ata kurt ve ecdat hayvan sanılan “ongon” kabulündeki kimi bulanık izler, yukarıda görüşlerini aktardıklarımız başta olmak üzere araştırıcıların büyük bir ekseriyetini (Roux, P.J.Strahlenberg, N. Shchukin, Chodzidle, Zelenin, Zolatarev, Potapov, Keppers, Haeckel, Gunda, … , Gökalp, Turan, Eröz vb.), geleneksel Türk dininin totemcilik olduğu kabulüne (Günay-Güngör1997: 92), bu bağlamdan hareketle de kurdu “totem” sayma yanılgısına düşürmüştür. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Tanrısallık vasfı taşıyan “bozkurt” veya “gök yeleli kurttur”. Kaldı ki bu hal, Şeyh Galip’in “bana” redifli gazelindeki harika söyleyişiyle bir “tecelli-i cilveden” ibarettir (İpekten 1996: 38). Bir anlık, bir süreliktir. Yani semavi kitaplardaki Musa kıssasıyla alakalı kutsal Tuva’da, Tanrı’nın tecelli hâlidir. Bozkurt da işte bu bağlamda bir “şecer-i Tûrdur”. Daha açık söyleyişle kurt (bozkurt, gökkurt), Tanrı’nın tecelli ettiği varlıktır. Bu hâl Türk düşüncesinin Tanrı tasavvuruyla alakalı olup, onu somutlaştırma algısının bir tezahürüdür (Günay-Güngör 1997: 41). Bu tezahür, Oğuz’a kılavuzluk edip konuşan, Dumrul’la Türkçe dilleşen, Kaygusuzla senli benli söyleşen (Güzel 2004: 24) bir Tanrı tezahürüdür. Başka bir söyleyişle kurt, Tanrı’nın yeryüzüne inme ihtiyacı duyduğunda suretini tercih ettiği varlıktır. Belirtmek gerekir ki, bu tercihin kimi hâllerde “aslan” veya “boğa” olduğu durumlar da yok değildir. Ancak kurt suretinin, Tanrı’nın en çok büründüğü şekil olduğu, Türk kök efsanelerinin malumudur. İhtimaldir ki, özellikle “boğa-bozkurt” rekabeti kültürel oluşumun seyri içerisinde bozkurt lehinde gelişmiştir (Roux1994:153).[19] Kazakistan’da kurt, bir kısım Kıpçak Türklerinde olduğu gibi kaşkır olarak bilinir. Kaşkırın dişisinin koruyucu olduğuna inanılır. Dişi kaşkır’a müdahale edilmez. Ona özel saygı duyulur. Yatmakta olan devenin üzerinden geçilmez. Dişi kaşkır yatan bir devenin üzerinden atlasa, ona duyulan saygının bir sonucu olarak bundan bir hayır umulur. Kaşkır bir devenin boyun bağından tutarak onu çekip götürebilir. Kaşkırın gözlerinde büyü olduğuna inanılır. Kaşkır gözü ile büyüler. Kaşkır sadece kendisine inanan insana zarar vermez. Muhtar Avezof Kurt Kanı isimli eserinde kurdun ehlileştirilemeyeceğini anlatırken Boz Börü’nün Gök Börü olduğunu açıklamıştır. Kazak tefekküründe güçlü bir kurt, börü, kaşkır miti vardır. Kazaklarda it, at ve kurt itibarlıdırlar. Eskiden evlerde it dışarıda değil evin içinde olurdu. Köpek bir batında 7 yavru yapar bunlardan birisi ittir. İte taş atılmaz. Humay Kuşu bin yılda bir yumurtlar. Onun 5 yumurtası olur. Birisi ittir. Bu yavruyu bulan mutluluk ve bolluk bulmuş olur. Bu köpekle iyi avcılık yapılır. Bu köpeğin kanatları vardır. Yezlan Aben’den aldığımız bu bilgiler kanatlı it boyutu ile bize Nogay Türk halk inançlarını hatırlatmaktadır.[20] Kurt motifinin koruma, uğur, bereket ve tedaviye çağırışım yaptığı bilinmektedir. Kurdun dişini cebinde taşıyan kimseye nazar değmez. Kurdun aşık kemiğini para çantasında taşıyan zengin olur. Bu kemik aynı zamanında çocuklar için nazarlık olarak kullanılır. Kurdun dişi gümüş kaplanır ve gelinin saçına takılır ise gelin nazar almaz. Kurt dişi, çocuk beşiklerinde kötü göze karşı koruyucudur. (Kalafat, 2002, Gönüllü, 1993) Börünün kurt ile birlikte kullanıldığını Kırım çocuk nazlatmalarından biliyoruz. “Börü börü kurt ol börü böyü tez yürü” denir. Dobruca Tatar Türklerinin bir atasözünde de, “Borunın kuşı tışte Kişinin kuşı ışte” (Kurdun gücü dişinde Kişinin gücü işincedir) (Drimba, 1985: 25-49) denilmektedir. Kurt ismi evvelce de belirtildiği gibi Türk onomastik ve toponomine yerleşmiştir. Şeyh Cüneyd, II Murat’tan yerleşmek için Kurt Beli’ni istemiştir (Sümer, 1992: 34). Kazım Karabekir Paşa, Ermeni Cephesi’nde vaziyeti belirtirken (2 Temmuz 1920) güzergâhındaki yerleşim yerlerinden Kurtkanı’ndan söz etmektedir. (Kırzıoğlu, 1970: 109) Çıldır’ın nahiyelerinden birisi Kurt Kale’dir. Kafesoğlu, Hun başbuğlarından Güney Kafkasya’da Kurtak’ın da ismini vermektedir. (Kafesoğlu, 1996: 69) [21] “Kurt Ana – Türk, Moğol ve Altay mitolojisinde Kurt Tanrıça. Kort (Kord, Kurd, Gurt) Ana olarak da bilinir. Börü (Börö, Böri) Ana ve Moğolca Çına (Şono, Şına) Ece sözcükleri de eşanlamlı olarak kullanılır. [Türkler,] kurtları korur. Çünkü [Efsaneye göre] Türkler kurttan türemiştir. Hemen hemen tüm Türk boyları ortak bir inanış olarak dişi kurttan türediklerine inanırlar. İlk defa Hun ve Vusun (Wu-Sun) ortak söylencesinde yer alan bir öyküye göre Hun hükümdarı tarafından öldürülen Vusun kağanının küçük oğlu çöle bırakılmış ve onu da dişi bir kurt emzirmiştir. Bunu gören Hun kağanı çocuğu yanına alarak yetiştirmiş krallığını ona geri vermiştir. Dişi kurttan türeme efsanesi Aşına (E-Çine) adlı dişi kurt efsanesinde en yetkin biçimine ulaşmıştır. Göktürklerin türeyiş efsanesine göre ataları olan kişi henüz bir çocukken düşmanları tarafından ailesi öldürüldükten sonra bir bataklığa atılır ve burada dişi bir kurt tarafından bulunup emzirilir. Daha sonra da onunla evlenir. Doğan on çocuk, Göktürklerin on boyunu oluşturur. Aşına ailesi bu çocuklardan birinin soyundan gelmektedir ve Göktürk Devleti’ni de bu aile kurmuştur. Börü sözcüğü Uygurcada Peri şeklinde söylenmiştir.[22] Kurt Ata – Türk, Moğol ve Altay mitolojisinde Kurt Tanrı. Kort (Kord, Kurd, Gurt) Ata olarak da bilinir. Börü (Börö, Böri) Ata ve Moğolca Çına (Şono, Şına) Ecege sözcükleri de eşanlamlı olarak kullanılır. Kurtları koruyan ve aynı zamanda kurt kılığına girebilen tanrıdır. Kağoçı (Kao-Çı) Türklerinin söylencelerine göre ilk kağanlarının kızları, babaları tarafından bir tepeye bırakılmış. Sonrasında küçük kızı, bir kurt kılığında gelen Kurt Tanrı ile birleşmiş ve Kağoçı halkı onların çocuklarından meydana gelmiştir. Göktürk bayraklarının tepesinde daima bir kurt başı bulunurdu. Tarduş Türklerinin atası kurt başlı bir insandır. Kurt daima yol gösterici olarak kabul edilir ve peşinde farklı ülkelere gidilir. Onun uyarısıyla tehlikeler kıl payı atlatılır. Kutsal ruhların dokuz oğullarının hepsi de kurda benzer. Gök yeleli, gök kuyruklu tabirleri kullanılır. Başkurtlar kurttan türediklerine inanırlar ve isimleri de bu yüzden Baş-Kurt şeklindedir. Kurt Ata’ya Avrupa efsanelerinde de örneğin Roma’nın kuruluşuyla ilgili olarak Romus ve Romulus Efsanesinde [Başka bir anlatıda Romus ve Romulus konusu işlenecektir.] rastlamak mümkündür. Bu motifin Türklerle bağlantılı bir kavim olduğu tahmin edilen Etrüskler aracılığıyla İtalya’ya ulaşmış olması muhtemeldir. Kurtlar, Türklerce kutsal sayıldığı için toplumsal hayatın her aşamasında hatta çağdaş toplumda bile etkilerini gösterir. Örneğin Cumhuriyet Dönemi’nde üretilen ilk yerli lokomotife “Karakurt” adı verilmiştir. [Bu arada, Atatürk’ten batılıların BOZKURT diye bahsetmelerini de ekleyelim.] Ayrıca Cengiz Aytmatov’un, bozulan ve yok olan doğal dengeyi bir kurdun gözünden anlattığı Dişi Kurdun Rüyaları adlı eseri de Türklerde kurdun doğa, yurt ve yaşamı simgelemesi açısından değerlendirmek de yerinde olacaktır. Tarduşların ataları kurt başlı bir insandır. Şaman dualarında altı ağızlı kurttan sık sık bahsedilir. Oset efsanelerinde Kurdalagon adlı bir demirciden bahsedilir.[23] Süryani Mikail, Oğuz Kağan Destanı’ndaki gibi, Türkler Anadolu’ya kurda benzer bir hayvanın peşinden gelerek yerleştiler, demektedir. 1709-1740 yıllarında Ruslara karşı savaşan Urallar’ın kuzeyindeki Başkurt Türkleri de Kurt Başlı Bayrak kullanıyorlardı. Eski Türkler beçkem sözünü hem bayrak, hem kurt ve hem de bir Türkmen boyunun adı olarak kullanıyorlardı. (Ögel, 1984: 19, 172-309)[24] Kök-Türk kağan sülalesi olan Aşına ailesinin atasının bir dişi kurt [olması nedeniyle] Kök-Türk kağanları, atalarının anısına saygı olarak, otağlarının önüne altından kurt başlı bir tuğ dikerlerdi. Böylece kurt başlı sancak, Türklerde kağanlık (hakanlık) alameti olmuştur. Ancak bu gelenek yalnızca Kök-Türklere özgü olmayıp, kökeni Asya Hun Türklerine ve Türklerin eski atalarına değin gider. Milattan önceki Asya Hunlarında ve hatta o çağlarda Batı Türkistan'da yaşayan U-sun (Wu-sun) Türklerinde, tıpkı bildiğimiz Bozkurt Destanı'nda olduğu gibi, kurttan türeme efsanesi[25]ve dişi kurdun verdiği süt ile beslenme inancı yaşıyordu. Aynı efsane Tabgaç Türklerinde de vardı; Tabgaç ülkesinde ''kurt dağları'', ''kurt ırmakları'' bulunmaktaydı. Uygur Türklerinin kökenlerine ilişkin bir efsane de onları kurda bağlıyordu (Uygur Kağanlığı, Kök-Türk Kağanlığını takiben kurulan bir Türk devleti olup, Kök-Türk Kağanlığının devamıdır).” “Kurt, eski Türk kültüründe ''at'' ile birlikte en önemli yeri tutan hayvandır. Türkler kendilerinin kurt soyundan indiklerine, seferlerde [de] kendilerine kurdun yol gösterdiğine inanmışlardır. Türkler, güçlü ve saldırgan bir hayvan olan kurdu kendilerine simge olarak seçtikleri gibi, komşuları da onları kurttan türemiş saldırgan karakterli insanlar olarak tanımışlardır. Eski bir Arap şairi Türkleri şöyle anmaktadır: ''Nasl ibn-i dabbat-a bâsil'' yani ''YIRTICI KURDUN OĞULLARI''. “Kök-Türklere göre dişi kurt ''ulu ana'', Uygur Türklerine göre de erkek kurt ''ulu ata''dır. Oğuz Kağan Destanı'nda, Oğuz'a her sefere çıkışında gök bir kurt öncülük eder. Çingizname'de[26] Alanguva, gökten inen bir kurttan gebe kalır ve doğan çocuğun soyundan da Cengiz Han gelir.” Kurdun mitolojik boyutu konusunda Türk destanları itibariyle ilk ilmi açıklamaları Prof. Dr. B. Ögel vermiştir. Çin kaynakları “bir dişi kurttan türediklerine inandıkları için Göktürklerin bayraklarının tepesinde altından yapılmış bir kurt başı vardır” diyorlardı. Bu bir totem değil bir amblemdi. Firdevsi’nin Şehnamesi içinde de Turanlıların Kurt Başlı Bayraklarından söz edilmektedir. Göktürkler ve sonrasında Kurt Başlı Bayrak, yüksek memuriyet, komutanlık, bağımsızlık alameti olarak kullanıldı. Çin bu bayrağı kullanarak Türk kavimlerini tesiri altında tutmuştur. [27] KURT-TANRI ALGISI Türk kök efsanelerindeki Tanrı’yı somutlaştırma algısının hulûl inancıyla ilişkilendirilebileceği mümkün görünse de, bu tecelli halinin İslam tasavvufundaki “vahdet-i vücut” felsefesiyle daha çok örtüştüğü kanaatinde olduğumuzu belirtmek isterim. Yukarıda da belirttiğimiz gibi bu hal; bir tecelli hali, cilve halidir. Tuva’da Tanrı’nın tecelli ettiği çalının Tanrı sayılmadığı gibi, Türk tasavvuru da kurdu Tanrı telakki etmemiş ve sanıldığı şekliyle asla ona tapınma da söz konusu olmamıştır. Ancak Tur Dağı’nın kutsiyet kazanması paralelliğinde, “Tanrı’nın, suretinde tecelli ettiği Bozkurt” kabulünün, Türk boyları arasında yaygınlaşması ve bu bağlamda kurdun tabulaştırılması söz konusudur. Türk boyları arasındaki ongon veya töz inanışları ise, “atalar kültüyle” alakalı olup, koruyucu ata ruhları bağlamında değerlendirilmelidir (İnan1995:42). Bu kült, ölümden sonraki hayat inancının Türkler arasındaki bir tezahürüdür. İslam’la da örtüştürülen bu inanç, özellikle Selçuklu mimarisinde kümbetler şeklinde vücut bulurken, muhtelif zaferlerimizde pek çok savaş efsanelerine de kaynaklık etmiştir (Sakaoğlu 2009: 179).[28] “Atalar kültü”; ölümün bir yok oluş olmadığı, ölenlerin akrabalarını terk etmedikleri, ihtiyaç hâsıl oldukça yaşayan akrabalarına yardım edecekleri inancından doğmuştur. Moğol etkileşimiyle “Ongon” şeklinde somutlaşan bu tasavvur, ölüm bağlamında canın (ruh-tın) beden değiştirme durumudur (Günay-Güngör 1997: 53). Yani ata ruhlarının, bedenine girmiş olabileceği düşünülen varlıklar, “ongon” kabul edilmişlerdir. Bu inanış aileden sülaleye, sülaleden de boylara intikal ederek, simgesel bir vasıf kazanmış olsa gerektir. Bize göre, her boyun bir ongonu oluşu bundandır. Eğer bu ongonlar zannedildiği gibi türeme bağlamında ata (ecdat hayvan) olsalar idi, onlarca-yirmilerce olmazlardı.[29] Moğollardaki algılanışı farklı olmakla birlikte, Türklerde “ongonlar”, ata hayvan olmayıp, ölümden sonraki hayat inancı bağlamında canın (tın) bedenine girdiği kabul edilen, yani ata ruhu taşıdığına inanılan hayvanlar olsa gerektir. Bilindiği üzere, bu koruyucu ata ruhları, çoklukla şamanlar aracılığı ile akrabalarını kötü emelli ruhlardan muhafaza ederler. Şamanların aracılığı olmadığı durumlarda, ata ruhlarının her an kendileriyle birlikte olmalarını temin için ise, onları “tösler, tangaralar” şeklinde evlerinin duvarlarına asmışlar veya damga simgeciliğinde, sahip oldukları tüm varlıklara vurma gereği duymuşlardır (İnan1995:42). Bu damgalar koyun, koç, dağ keçisi, geyik, tavşan, ayı ve daha çok kuşlardan seçilmiştir. “Çeşitli kuşların, özellikle kartal sungur, Tuğrul, kaz gibi kuşların Türkler için önemi büyüktür.” (Gülensoy 1991:154). Bu koruyucu tılsımların, zamanla armalaştığı aşikârdır.[30] Dr. Namık Aslan konuyu şöyle sonuçlandırır: Kurdun, Türk kültüründe, “millî kült” mertebesinde kabul görüp, kutsal addedilmesinin, bozkırın baş edilemeyen yırtıcısı olması sebebiyle ram olunan ve duyulan hayranlıkla tabulaştırılan bir varlık olmasına bağlanması, yeterli bir gerekçe olmasa gerektir. Gerek kozmolojik gerekse eskatolojik mitte, Bozkurt veya kurtla ilgili olarak doğa gözlemine yönelik işlevci benzetmelerin daha geri planda kaldığı, kurdun Tanrı veya kutsalla ilişkili olduğu (Oğuz 2009:51-56) düşüncesine aynen katıldığımızı belirtmek isterim. Kurtların sosyal oluşları, lider kabul ettikleri yaşlı kurda bağlı olmaları, avlanış biçimleri, vb. özellikleriyle Türklere benzetilmeleri masum gibi görünüyorsa da, bu benzetimlerin dahi iltifat olma ihtimalleri, bizce zayıftır. Türkler, “Bozkurt” bağlamındaki kabulleri sebebiyle bu benzetimlerden alınganlık göstermeseler de, komşularının onlarla ilgili olarak; “barbar-vahşi” manalarında kullanmış olmaları ihtimali göz ardı edilmemelidir. Zira Çinlilerin, “Kurt” lafzını Türkler için bir şecaat simgesi olarak kullanmış olabileceklerini düşünmek aşırı iyimserlik olur. Yukarıda belirttiğimiz gibi kurt, Türklerde töz(s) ya da totem de değildir. Töslerin ölmüş yakınları simgeleyen keçeden, ağaç kabuğundan veya hayvan derilerinden yapılan semboller olduğu modern etnografik araştırmalarla belgelenmiş durumdadır (Günay-Güngör 1997: 52). Bu noktadaki muğlâklık, Moğol etkileşimi ile “tös” karşılığı olarak kullanılmaya başlayan “ongon” kelimesinin, “kök, menşe, aslı” karşılığını ifade ediyor olmasındandır (İnan1995:45). Ongonlar, Türk lehçelerindeki kullanılışıyla, türeme bağlamındaki “kök hayvanlar” olmaktan çok, zoomorfik ruh tasarımı bağlamında, ölmüş ata ruhlarının tecessüm ettiğine inanılan hayvanlar olarak değerlendirilmelidir. Hayvan sürülerine zarar vermesi sebebiyle görüldüğü yerde öldürülmekten çekinilmeyen, özellikle sıcak tutan postu sebebiyle muhtemelen avlanan kurdun da bir kutsallık taşıyamayacağı aşikârdır. Ancak sıklıkla vurguladığımız üzere, Tanrının suretine girdiği varlık oluşu bağlamında, kutsalın yaygınlık kazanması durumu söz konusudur. Kutsal olan kurt; Tanrı’nın, suretinde tecelli ettiği “Bozkurt”tur. Türk menşe efsanelerinin temel kabulü; Tanrı’nın Türk milletinin hayat ve istikbali ile ilgilenen “ulu varlık” olduğu merkezindedir (Günay-Güngör 1997: 39). Yok, olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan Göktürklere, Uygurlara müdahalesi ve Oğuz’a yol göstermesi bu bağlamda değerlendirilmelidir. Bu kabul bir “millî Tanrı” telakkisi olarak da düşünülmemelidir. Zira bu müdahale insanlık için, insanlık adınadır. Nizam-ı âlem için vazifeli kılmak maksadıyla, yaratacağı kişiye ve dolayısıyla ondan türeyecek millete, kendi ruhundan ruh üflemek içindir. Atilla’nın “Tanrı’nın kırbacı” olma, Bilge Kağan’ın abidelerdeki veciz anlatımıyla; “Tanrı’nın, yarattığı âlemi denetlemeğe (kişioğlunu yönetmeğe) aracı kılmak için, kut verdiği kağan” olma ve Kaşgarlı’daki; “dünya milletlerinin idare yularının ellerine verdiği millet” (Atalay 1992:3) olma düşüncesinin kaynağı da bu olsa gerektir. Halifeliği ukdelerine aldıktan sonra Osmanlı padişahlarının kendilerini “zıllu’llahı f’il âlem” bilmeleri de, bu kaynaktan muhtemel bir sızıntı olarak yorumlanabilir. (2. BÖLÜMÜN SONU) (DEVAM EDECEK) 000000000000000000***0000000000000***000000***000000000000000000***00000000000000 000000000000000000***0000000000000***000000***000000000000000000***00000000000000 000000000000000000***0000000000000***000000***000000000000000000***00000000000000 [1] Vikipedi [2] https://osmanalikacar.wordpress.com/2016/03/31/kurt-figuru-neden-turklere-atfedildi/ [3] Canlı, diri, yaşayan demektir, ölünün zıddıdır. [4] Derun: İç, içeri. [5] Doğmuş, dünyaya gelmiş. Meydana gelmiş, ileri gelmiş. [6] 1)Harfler. 2) Basımda, baskı işinde kullanılan metal vb. bir maddeden yapılmış harf, rakam veya başka işaret kalıpları. 3) Dizgi işinde kullanılan harf türlerinin bütünü. [7] Kur’an suresi. Bu sure tüm işkencelere rağmen henüz Habeşistan’a hicretin gerçekleşmediği dönemde indirilmiştir. İşte bu nedenle işkenceye maruz kalan müminleri teselli etmek, onları cesaretlendirmek ve onlara mümin insanların geçmişte imanlarını nasıl koruduklarını göstermek amacı ile bu surede Ashab-ı Kehf (mağarada uyuyanların) hikâyesi anlatılmaktadır. Kur’an’da Allah'ın sınırsız gücüne örnekler olarak anlatılmıştır. [8] Beka: Ölümsüzlük. [9] Hanif: Kur'an henüz indirilmeden önce tek tanrı inancını taşıyan kişilere Arapça hanif adı verilirdi. Bu kişiler İbrahim peygamberin yolunda oldukları için bu isimle anılırlardı. Hanif olmak aynı zamanda insan ya da Âdem Peygamber soyuna Allah tarafından çizilen yaşam biçimidir. Hanif kişi: Hanif kişi, doğruya inanan, hak yolda olan, İslamiyet’e sarılan, Allah’ı tek bilen ve ona kalpten inanan kişi demektir. [10] https://osmanalikacar.wordpress.com/2016/03/31/kurt-figuru-neden-turklere-atfedildi [11] Sembol: Duyularla ifade edilemeyen bir şeyi belirten somut nesne veya işaret, remiz, rumuz, timsal, simge. [12] Motif:1.Yan yana gelerek bir bezeme işini oluşturan ve kendi başlarına birer birlik olan ögelerden her biri. "Halı motifi. Danteldeki motifler." 2. edebiyat Kendi başlarına konuya özellik kazandıran ögelerin her biri. 3. müzik Birbirini izleyerek melodik ve ritmik bakımdan bir bütün oluşturan notalar grubu. [13] Figür: 1. isim Resim ve heykel sanatlarında varlıkların biçimi. 2. Bir dansı veya oyunu oluşturan ölçülü adımlarla beliren zincirleme hareketlerden her biri. "Bale figürü. Dans figürü.". 3. müzik Birbirini izleyerek melodik ve ritmik bakımdan bir bütün oluşturan notalar grubu. [14] Arabüzengi=Arap Üzengi: Şah İsmail hikâyesinin kahramanlarından; Şah İsmail’in sevgilisi, savaşçı kadın. Hikâyede Şah İsmail âşık olduğu Türkmen kızı Gülizar'ı aramaya çıktığında, Arap Üzengi ile karşılaşır. Arap Üzengi görünüşte "bir dudağı yerde, bir dudağı gökte, iki yüz batmanlık gürz kullanan “dev” bir yaratıktır, ikisi kavgaya tutuşur, Şah İsmail yener. Arap Üzenginin maskesi düşünce güzel bir kız ortaya çıkar. Birbirlerine âşık olur, birlikte Gülizar'ı bulmaya çıkarlar. Arap Üzengi, Şah İsmail’i düşmanlarından koruyan, kıskançlık bilmeyen, yiğit bir kadın olarak anlatılır. [15] Dr. Namık Aslan (altayli.net) [16] Dr. Namık Aslan (altayli.net) [17] Dr. Namık Aslan (altayli.net) [18] Dr. Namık Aslan (altayli.net) [19] Dr. Namık Aslan [20] Dr. Yaşar Kalafat [21] Dr. Yaşar KALAFAT – ASAM - Kafkasya Masa Başkanı [22] Vikipedi [23] Vikipedi [24] Dr. Yaşar KALAFAT – ASAM - Kafkasya Masa Başkanı [25]Dr. Yaşar KALAFAT – ASAM - Kafkasya Masa Başkanı [26] Cengizname. Moğol hükümdarı Cengiz Hanın hayatı, şahsiyeti ve fetihleri etrafında söylenmiş destan. Bu destan Orta Asya'da Cengiz ve çocukları tarafından idare edilen bazı Türk kabileleri arasında 13. asırda doğmuştur. Yazılı edebiyata 15. yüzyıl sonlarında geçmiş olan bu destanın, Orta Asya Türkleri arasında yaygın ve devamlı bir ömrü olmuştur. Türklerin İslamiyet’ten uzak kalan Başkurt, Kırgız-Kazakları, Yakutlar-Tonguzlar gibi boyları arasında ısrarla yaşatılmıştır. Eserde vak'alar, Moğol İmparatoru Cengiz'in ve çocuklarının tarihi hikâyelerine uygundur. Bu sebeple Cengizname, Cengiz'den başlayarak Moğol Hanlarının destani bir tarihi olarak kabul edilmiştir. Destan, Cengiz'in atalarını ve doğuşunu hikaye ile başlar. Evlenişi, bazı Orta Asya kabilelerinin başına geçişi, yaptığı savaşlar ve fetihleri anlatıldıktan sonra kurduğu imparatorluğu çocukları arasında paylaştırarak ölmesiyle biter. Cengiz, Müslüman Türkler tarafından hiç sevilmemiş ve hep nefretle karşılanmıştır. Bilhassa Osmanlı Türkleri Cengiz'in yaptığı fetihler esnasında yaptığı zulümleri, yakıp yıktığı şehirleri, harap ettiği mamureleri ve oluk gibi akıttığı Müslüman kanını unutamamışlardır. Ayrıca Anadolu'da 12. asırda bütün şiddetiyle yaşanan Moğol zulüm ve baskısı, Cengiz ve ordularının Selçuklu ve Osmanlı Türkleri içinde nefretle anılmasına yetmiştir. Dolayısıyla Anadolu Türkleri arasında bu destan bilinmez. Cengizname'nin Paris Milli Kütüphanesinde, Berlin Devlet Kütüphanesinde, British Museum’da yazma nüshaları vardır. İlk matbu nüshası İbrahim Halfin tarafından 1822'de Kazan'da bastırılmıştır. (http://www.nedir-tr.com/nedir-1424-anlam%C4%B1-cengizname) [27] Dr. Yaşar KALAFAT – ASAM - Kafkasya Masa Başkanı [28] Dr. Namık Aslan /altayli.net. [29] Dr. Namık Aslan /altayli.net. [30] Dr. Namık Aslan /altayli.net. (Niğde Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.