Halil Şahin
TASFİYE EDİLİRKEN
Yayınlanma:
Öylesi gizli emellere dayalı sır planlara koşut; Türkiye, son yıllarda sürekli olarak dıştan dayatılan reformlarla uğraşmak zorunda bırakılıyor.
Birilerinin çok acelesi olduğu için, bir an önce istedikleri aşamaya gelebilmek için, dışarıdan içeriye doğru sürekli olarak bir öncelik ve üstünlük yönlendirmesi yapmaktadırlar.
Böylesi dış merkezli bir emperyalist oyuna, bütünüyle Türk toplumu alet edilmek istenirken, Türk ekonomisinin köşe başlarını tutan kadrolarla basın ve yayın organlarımızda etkili olan işbirlikçi mandacı gruplar, ülkemizi böylesi bir maceraya doğru el birliği ile sürüklemektedirler.
Bu gerçekler, Türk kamuoyunda artık saklanamayacak denli açık ve belirgin bir biçimde kesinlik kazanmıştır.
Bir yanda millet ve devlet kurumları; ‘değişim’ kavramı ile süslenmiş özgürlükler bezemesiyle, içerisindeki işbirlikçiler eliyle ve Türk devleti dışında hazırlanıp dayatılarak uygulamaya sokulan bir plan çerçevesinde, çözülmeye mahkûm ediliyorken; bu yıkım işine katılan hemen herkesin, cumhuriyet yıkıcılığı ya da Türkiye düşmanlığı yaptığını kabul etmemesi size garip gelmiyor mu?
Değişim sözcüğünün sihirli görüntüsünün arkasına sığınan numaracı cumhuriyetçiler, öz çıkarcı işbirlikçiler, alt kimlikçi federasyoncular, ılımlı İslamcı görünümlü İsevileştirilmiş İslam şeriatçıları, Emperyalizm ve Siyonizm ile her türlü işbirliğine açık olan fırsatçılar koalisyonu; elbirliği ile Atatürk Cumhuriyeti’ne saldırmaktalar.
Kültürel alt kimlikçilik dış desteklerle hortlatıldığı gibi kayıt dışı ekonominin sağladığı olanaklarla, yeraltı ilişkileri doğrultusunda birçok mafya ve benzeri hukuk dışı çıkar örgütlenmelerinin de gündeme getirildiğini gözlemliyorsunuz.
Böylesine olumsuz süreçte ülke birliği ve bütünlüğü tehlike altına sürüklenmekte, yetmiş yedi milyonluk bir ulusun gelecek güvencesini sağlamakla görevli Türk devleti, her geçen gün devre dışı kalmaktadır.
Biteviye sistematik dış baskılarla, her yönüyle zayıflatılan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin geleceği ile ilgili bu planlama çalışmalarıyla, Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal ve merkezi otoriter yapısının ortadan kaldırılmak istendiğini artık gün yüzüne çıkmıştır.
Türkiye’nin ekonomideki büyüklüğü, son yıllarda % 20’lerden % 10’lara doğru küçülmüştür. Kendi devletlerini güçlü ve büyük tutan batılı sömürgen ülkeler; sıra Türkiye’ye gelince, buna Türk halkını inandıracak çeşitli bahanelerle, Osmanlı İmparatorluğu’nun bugünkü mirasçısı kabul ettikleri Türkiye’yi daha da küçültmenin yollarını aramaktadırlar.
AB’ne koşut, IMF ve Dünya Bankası gibi uluslar arası kuruluşlar da Türk Devleti’nin küçültülmesi için, devletin yetkili organlarını baskı altında tutmaktadırlar.
Dünya’nın her bölgesini sömürge durumuna düşürürlerken, Türkiye’yi de iyice küçülterek çeşitli eyaletlere bölebilmenin çabası içindedirler.
Kısacası; ‘demokrasi’, ‘küreselleşme’, ‘değişim’ gibi sihirli sözcüklerle Devlet yavaş yavaş ortadan kaldırılmakta, gelecekte bir dış destekli federasyona giden yol açılmaya çalışılarak, Türk Devleti de tasfiye edilmek istenmektedir.
Bu gün içinde bulunduğunuz şaşkınlığınızın, çaresizliğinizin, moralsizliğinizin biricik nedeni budur.
Son yıllarda reform adı altında gündeme getirilen bütün yasal düzenlemelerle devletin merkezi gücünün ortadan kaldırılmasına, parçalı bir yapıyı ortaya çıkarabilmek üzere merkezin yetkilerinin sürekli olarak yerel yönetimlere devredilmesine çalışılmasının gerekçeleri de bunlardır.
Son yılların manzarası bu olduğuna göre; Türk Devleti’nin geleceğine, bir büyük ulusal kurtuluş savaşı vermiş olan “Büyük Türk Ulusu” karar verecektir. Elbette Türk Milleti; ulusal ve merkezi otoriteli cumhuriyet devleti tasfiye edilirken melül melül bakmayacak ve o gidişe dur diyecek, ulusal egemenliğine sahip çıkarak gelecekte de tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin çatısı altında yaşamını sürdürecektir.
Özgürlük ve bağımsızlığın bedeli çok ağırdır. ‘Akıl’, ‘Bilim’ ve ‘Uygarlık’ yolundan sapma aymazlığına düşen toplumlar, bu bedeli yok oluşları ile öderler.
İslam Dini Peygamberi Hz.Muhammed; “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.” diyor. Mustafa Kemal Atatürk de; “Vazifeyi ihmale sürükleyen merhamet vatana ihanettir.”,
“Aydınları korkak olan milletler, ezilmeğe mahkûmdur.”, “Uluslar, egemenliklerini geçici bile olsa, bırakacağı meclislere dahi gereğinden fazla inanmamalı ve güvenmemelidir. Çünkü meclisler bile despotluk yapabilir ve bu despotluk bireysel despotluktan daha tehlikeli olabilir. Meclislerin öyle kararları olabilir ki, bu kararlar ulusun yaşamına giderilmesi olanaklı olmayan zararlar verebilir.” diyerek sizleri bu gün bile uyarmaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.