Halil Şahin
TARİKATÇILARIN GİZLİ ÖRGÜTÜ
Türkiye; son yıllarda sanki gizli bir el tarafından yönetiliyor. İnsanlar şaşkınlıkla izliyor. Oysa bu gizli örgütü belgeleyen kanıtlar ortada ve gelecek zamanda tarih bunları yazacaktır. O günlerde; ABD güdümlü Gladyo’nun merkezi görünümlü, 1990 sonrasında adım adım Polisin içine kaydırılmış bir örgüt izlenimi veriyor. Kitle iletişim organları yayınlarında Fethullahçı Gladyo diye dillendirilen bu gizli örgüt; Polis içinde, Ordu içinde, özellikle Beşiktaş’ta Savcılık kurumu içinde, özel mahkemelerde, devlet kurumlarında sanki bir ağ kurmuş! Halkın zihninde gizli örgüt şeklinde şemalaşan bu çeteleşmenin, düzmece tertiplerde nasıl kullanıldığını bizzat Recep Bey itiraf etmiştir: “Bu işe ben Emniyet’le başladım. Belirli bir evreye geldikten sonra, bunu savcılığa verdik. Ergenekon soruşturması konusunda yargı ile yakın işbirliği içindeyiz. Bunlar iktidara gelmeden yaptığımız tespitlerdir.” (Tayyip Erdoğan, 18 Şubat 2008 günlü açıklama) Yine R.T. Erdoğan’ın, birçok kez ısrarla “Ergenekon davasının savcısı” olduğunu, üzerine basa bastıra ilan etmeğe devam ettiğini unutmayalım. Abdullah Gül de, Dışişleri Bakanı iken, Terörle Mücadele Yüksek Kurulu Başkanı sıfatıyla Emniyet ve MİT yöneticilerini toplayarak, şu “açık talimatı” vermedi mi? “Bana anlattıklarınızı belgelendirip savcıya da anlatın, hepsi yakalansın, yargılansın.” (İsmet Berkan ve Murat Yetkin, Radikal, 4 Temmuz 2008). O günü anımsayınız: “bu talimat uyarınca, nasıl olduysa savcılar da bulunmuştu” değil mi? AKP’nin R.T. Erdoğan’ın imzasıyla yayımlanan Demokratik Açılım adlı broşüründe, R.T. Erdoğan bizzat kendi imzasıyla, Silivri’de “özel mahkemeler” kurduklarını itiraf etmiştir. Kıdemli ve güvenilir gazeteci Yavuz Donat, daha R.T. Erdoğan hükümetinin yeni kurulduğu günlerde, gizli örgütü açıklamıştır. Sabah’ta 17 Temmuz 2003 günü birinci sayfada iri puntolarla “Özel Örgüt” diye yayımlanan tarihi haberde şu somut bilgiler yer alıyor: “Örgüt, doğrudan Başbakana bağlı bir organizasyondur. İçişleri ve Adalet Bakanlığı’nın bilgileri dâhilindedir. Bütün iç güvenlik birimleri de bu organizasyonun içindedir. Karargâh gizli tutulmaktadır; TBMM’ye yürüme mesafesindedir. Çalışmaları da gizlidir. Operasyonel niteliği yüksektir. Bu organizasyonun çalışmaları belli bir noktaya geldikten sonra, iki ayrı düğmeye aynı anda basılacak. Bazı kişiler, doğrudan Yargı’ya gönderilecektir.” Bu saptamalar doğrulandığı gibi, ne yazık ki; bu planın da adım adım aynen uygulandığını izliyorsunuz. E.Korg. Altay Tokat ve arkadaşları arasındaki konuşmaların İletişim Tespit Tutanakları, R.T. Erdoğan’ın Gizli Örgütünün TSK içinde örgütlenmesini ortaya koymaktadır. Bu Tutanaklar 1. Ergenekon Davası dosyasında bulunuyor. 2004 Nisan Ayı’nda, “Askerle hükümetin arasının kötü” olduğu açıkça belirtiliyor. Buradan hareketle Orduyu izleyen ve operasyon yapacak bir yasadışı örgütlenmeye girişiliyor (14 Nisan 2004 günlü Dinleme Tutanağı). Demek ki; Orduya karşı darbeyi, Fethullahçı Gladyo örgütlüyor. AKP yöneticilerinden Cüneyt Zapsu ve kardeşi Aziz Zapsu, 11 Nisan 2004 günü Bolu’da Abant Oteli’ndeki buluşmada, E. Korg. Altay Tokat’a Tayyip Erdoğan adına: “Türkiye’nin büyük bölgelerinde askeri istihbarat birimi kurulmasını, Tüm yetkilerle donatılacağını, Bu ülkenin gelişmesine zarar veren birimlerle (Türk Ordusu) ilgili bilgi toplamasını, Gizli örgütlenmenin başına geçmesini, Gizli Ödenek’ten (Örtülü Ödenek kastediliyor) 300-500 milyon liranın kontrolünün kendisine verileceğini, R.T. Erdoğan’ın E. Korg. Altay Tokat’ı MİT Müsteşarlığına getirmek istediğini anlatıyor. Abant Gizli görüşmesinden sonra, yine İletişim Tutanaklarıyla saptandığı üzere, E. Korg. Altay Tokat, adamlarıyla kendi arasında, gizli iletişim ağı kuruyor. Esat Kurucu’ya 5 telefon 5 hat alma görevi veriliyor. “Kırılmayan hat” numaraları verileceği belirtiliyor. Aralarındaki gizli görev konuşmalarını o hatlardan yapacakları belirtiliyor (14.04.2004 günlü Dinleme Tutanağı). 27. Korg. Altay Tokat’a hükümet mensupları, “gayri resmî” benzin ve motorin işi yapma olanakları sağlıyorlar ve rakip 12 firmanın üzerini çizmeye varan yetkiler tanıyorlar. E. Korg. Altay Tokat, yaptıkları işlerin “resmî olmadığını”, başka deyişle yasal olmadığını kendi ağzıyla birkaç kez ifade ediyor. En önemlisi: E. Korg. Altay Tokat, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül ile Ordu içinde gizli örgütlenme konusunda buluşuyorlar. İktidarın önde gelenlerinden Ömer Dinçer örgütlüyor. (27.04.2004 günlü Dinleme Tutanağı). Dinleme Tutanakları, R.T. Erdoğan’ın ve Abdullah Gül’ün Ordu içinde gizli örgütlenme işini bizzat yönettiklerini kanıtlıyor (R.T.Erdoğan’ın adının geçtiği tutanaklar: 07.04.04 / 09.04.04 / 27.04.04). 1. Korg. Tokat, sınıf arkadaşı E. Org. Çetin Doğan’a, 2004 yılında R.T. Erdoğan’dan gizli örgütlenmenin başına geçme önerisi aldığını ancak bu öneriye kabul etmediğini, MİT Müsteşarlığı’na hayır demediğini belirtiyor (E. Org. Çetin Doğan ile görüşme, Aydınlık, 22 Ağustos 2010). Ergenekon operasyonunu yönlendiren 35 kişilik CIA-Pentagon Heyeti, 18 Şubat 2008 günü Ankara’ya indiğini ve ABD Büyükelçiliği yakınında bir binaya yerleştiğini basından duydunuz. O Operasyon Ekibi, Türkiye’deki en üst düzey ABD askeri temsilciliği olan ODC (Office of Defense Cooperation = Savunma İşbirliği Dairesi) bünyesinde çalışıyor. ODC’nin başında ABD’li bir tümgeneral bulunuyor. Heyet, daha sonra yabancı uzmanlar kimliğiyle Emniyet Genel Müdürlüğü binasına alındı. Hükümet, bu yöndeki sorulara yanıt verebiliyor mu, verdi mi? Belli ki; Ergenekon Operasyonlarının kritik kararları, Ankara’daki CIA-Pentagon ekibi tarafından alınıyor. R.T. Erdoğan’ın Gizli Örgütü, CIA-Pentagon Heyeti’ne bilgi ve görüş sunuyor, talimat alıyor. AKP yönetimi, bu nedenle bu konulardaki soruları suskunlukla karşılıyor. Emniyet Genel Müdürlüğü brifinginde “Ulusalcılığın terör kapsamına alındığı” gazetelerde açıklandı (Milliyet, 29 Mart 2008). Ancak Emniyet daha sonra bu kararın ve brifing raporunun arkasında duramadı. Ramazan Akyürek imzasıyla Ergenekon Davası dosyasına gelen cevapta belirtildiğine göre, İstihbarat Dairesi raporunda, ulusalcılarla ilgili tek bir istihbarat operasyonu yapılmadığı belirtilmiş, ancak Emniyet Genel Müdürlüğü buna rağmen “Ulusalcılığı terör kapsamında” gösteren rapor yazmış ve brifing vermiş. Bu bilgi, Emniyet Genel Müdürlüğü’nü yönlendiren gizli örgütlenmenin varlığını gösteren en önemli kanıtlardan biri değil midir? Gizli örgüt, anayasaya rağmen, raporları hiçe sayarak, ulusalcılığı terör kapsamına alabilmektedir. Özel Örgütlenmenin büyük parasal kaynağı, Başbakanlık Örtülü Ödeneğidir. Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren, örtülü ödenek harcamalarının 2006’da 210 milyon dolar ve 2007’de 240 milyon dolar olduğunu belirtmişti. Oysa 2005 yılının Örtülü Ödenek gideri 30 milyon USA dolarının altındaydı. Örtülü ödenek giderleri, Özel Örgütlenmenin faaliyetinin genişlemesiyle birlikte, 2005’e göre, 2006’da 7 kat, 2007’de ise 8 kat büyümüştü. R.T. Erdoğan’ın yardımcısı Ekren, bu artışı “gizli haber alma giderleri” diye açıklamıştı(Aydınlık, 10 Ağustos 2008). Oysa Başbakanlığın gizli haber alma diye ayrı bir harcaması olamaz. Çünkü MİT ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nün ayrıca örtülü ödeneklerinin olduğunu herkes biliyor. R.T. Erdoğan’ın “yakın işbirliği içindeyiz” dediği yargı içindeki örgütlenme, Cumhuriyet yargısının bir parçası değildir. Çünkü Cumhuriyet yargısı, iktidar sahipleriyle işbirliği içinde olamaz; bağımsızdır. Bu nedenle Beşiktaş Adliyesine, Türk Yargısı giremiyor. Orada Türk Hukukunun işlemediği, Beşiktaş Adliyesi’nde, Türkiye’nin egemenlik alanı dışında, gizli bir örgütün denetiminin olduğuna kargalar bile inanıyor. Nitekim Yargıtay, Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulu gibi yüksek yargı kurumları ve yerel düzeydeki Cumhuriyet Mahkemeleri, yargıdaki gizli örgütlenmeye karşı tutumlarını, eylemli olarak ortaya koyuyorlar. Gizli örgütlenmenin en önemli kanıtı, yürüttüğü faaliyettir, yani eylemlerdir. Örgüt, bombalar ve silahlar gömmüş, kışkırtıcı ajanlar kullanmış, sahte ihbarcılar örgütlemiş, gizli ve yalancı tanıklar ayarlamış, yoğun diskler ve kâğıt parçaları üretmiş, tertipler kurmuş ve basında bir yalan haber mekanizması örgütlemiştir. Gizli Örgüt; siyasal partileri, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni, Anayasa Mahkemesi’ni, Yargıtay’ı, Danıştay’ı, yargıçları, Emniyet Müdürlerini dinlemektedir. Kamuoyu önünde tertipler düzenlenmekte, tehdit ve şantaj yapmaktadır. R.T. Erdoğan’ın Gizli Örgütü, Ergenekon, Poyrazköy, Kafes, Balyoz, Erzurum Ergenekon’u gibi tertiplerle Türk Ordusu’nun savaş yeteneğini yıpratan uygulamalar yürütmektedir. Bu uygulamaların hepsi artık çok sayıda kanıtla ispatlanmaktadır. Basında yazılıp anlatılan bilgilerle; bu gizli örgütün kozmik odalara girmekte olduğunu, Türk Ordusu’nun savaş sırlarına dahi el koyabildiğini, bu bilgileri çok rahatça ABD ve İsrail’e servis etmekte olduğunu algılıyorsunuz. Gizli Örgüt elemanları, 15 polisin önünde, “Örgüt Ergenekon olduktan sonra s.kerim hâkimini de savcısını da!” diyerek, ne denli pervasız olduklarını ortaya koymuşlardır. (Kamera kayıtları Dava Dosyasında. Ayrıca bkz. Oktay Yıldırım, Ergenekon Bombalarının Sırları, Kaynak Yayınları). Yine aynı elemanlar, gizli örgütten aldıkları güçle, Genelkurmay Başkanı ve kurum olarak Genelkurmay Başkanlığına kameralar önünde “O... çocuğu” diye sövebilmektedir. Ümraniye bombalarını, Ümraniye polis merkezinde masaya dizen polisler kendi aralarında, bombaları gecekondu çatısında bulmadıklarını itiraf ederken, yaptıkları kanunsuz operasyonun şifrelerini de açıklamışlardır. Söz konusu gizli örgütü ve faaliyetini, daha sonrasında Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı yeni kanıtlarla belgelemiştir. Emniyet içinde İstihbarat Dairesi başta olmak üzere çok önemli görevlerde bulunmuş olan Hanefi Avcı, Gizli Örgütlenmenin boyutlarını kitabında şöyle özetliyor: “Olay, bir örgütün, bir cemaatin devlet içindeki elemanları vasıtasıyla yürüttüğü örgütsel bir faaliyettir. Karşımızdaki kişiler polis, hâkim ve savcı değil, örgütün, cemaatin elemanlarıdır. Devletin hukukunu değil, cemaatin talimatlarını yerine getirmektedirler.” Anayasa Mahkemesi, AKP’nin Cumhuriyet yıkıcısı bir faaliyetin odağı haline geldiğini 30 Temmuz 2008 günü hükme bağlamıştır. Bu olayda R.T. Erdoğan ve Abdullah Gül’ün eylemleriyle sorumlu olduklarını da hükme bağlamıştır. Böylece; Cumhuriyet yıkıcılığının, iktidarda bulunan bir parti tarafından yasadışı bir gizli örgütlenmeyle uygulandığı kanıtlanmıştır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.