Halil Şahin
İslam'da kurallar değişmez
İslam dini kuraları zaman içinde asla değişmez. Muhammed Peygamber; bir süre sonra ümmetinin yani Müslümanların yetmiş iki gruba ayrılacağını, ama salt kendini izleyenlerin dışında kalanların azaba uğrayacaklarını işaret etmiştir. Nitekim Hz.Muhammed’in ölümünden sonra ortaya çıkarılan mezhep ve tarikatlar, o işaret edilen sapıtmalar değil midir? Ne söylediğim önemli değil, ne anladığın önemlidir. Allah’ın ne söylediği, peygamberin o sözleri nasıl yorumladığı belli, ama insanların organ ve yeteneklerinin farklılığından dolayı gördükleri ve anladıkları çok daha farklı olabiliyor. Dolayısıyla insanların çoğalması ve farklı coğrafyalara yayılmasına koşut iletişim yetersizliklerinin de katkısıyla algılamaların daha da farklılaşacağı beklenebilir. Zaten peygamber de ona işaret etmektedir. Asıl olan, salt kutsal sözler ve peygamberin söz ve uygulamaları, bir başka deyişle yorumu yani sünnetidir. Bunun dışında kalanların azaba uğrayacakları gayet açık. Buradan hareketle, birtakım insanlar İmam-ı Azam Ebu-l Hanife gibi değişmezlikten dem vuruyor. Değişmemesi gereken ne? Değişmemesi gereken; Sözün kendisi, inancın özü, amel ilkeleridir. Yorum hürdür, sansür edilemez. Tanrı ile kulun arasına girmek günahların en büyüğü olan şirk değil midir? Kur’an; Dünya üzerinde yaşayan insanların aşiretler, kabileler yani milletler halinde yaşadıklarını ya da yaşayacaklarını ve her millete peygamber gönderildiğini ifade ederken, İslam toplumunun mezhepler ve tarikatlar anlamında paramparça olacağını söylemediği gayet açık. Her millete peygamber gönderilmesi neyin kanıtıdır? Allah’ın sözlerinin yetkili ağzından o milletin anladığı dilde ifadelenmesi ve o toplumun coğrafyasına özgü yaşam biçiminden hareketle yorumlanmasıdır. Hepsinde de Allah birdir, Peygamber elçidir. Şükretmek, secde etmek, temiz olmak, yardımlaşmak ve dayanışmak esaslardandır. Allah’ın var ve tek olduğuna inanmak, kendi diliyle ikrar etmek esastır. İkrar; bu inancını herkesin kendi diliyle söylemesidir. Arap’ın Arapça, İranlı’nın Farsça, Türk’ün Türkçe, Alman’ın Almanca, İngiliz’in de inancını İngilizce ifadelemesi esastır. Tanrı, tüm insanların sözlerini duyar, bütün insanların eylemlerini görür. Dört mezhep hak diyorlar. Fetva veren kim? Sözüm ona Mu’tezile, Şi’a, Hâriciye, Mürcie, Neccâriyye, Cebriye, Müşebbihe adlarıyla anılanlar o bölünmelerin en büyükleri imiş. Kim ölçmüş, ölçüsü neymiş? Diğerlerinin küçüklüğü geçersizliğinin bir ölçütü müdür? Dikkat ederseniz; büyüklük ya da küçüklüğü, inanç etrafında toplaşanların sayısal çokluğuna koşut ifadeleme çabasını gözlemlersiniz. Bu çokluk, zaman içinde değişkenlik göstermiyor mu ya da gösteremez mi? Demek ki, hak olan; inancın, ikrarın ve amelin kendisidir. İslâm’da kurallar değişmez.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.