Halil Şahin
HİÇBİR ŞEY BİR GÜNDE OLMADI
Elbette, hiçbir şey bir günde olmadı. Bu gün, bir günde gelmedi. Her şeyi gördük ve izledik. Ama insanoğlu bu, çabuk unutuyor. Oysa öyle şeyler vardır ki, asla unutulmamalı. Çünkü unutulursa, bugünü algılayamazsın. Dilerseniz biraz geçmişe dönelim. Anımsayacaksınız: Hukukçu kimliğiyle her zaman hükümete yol gösterme çabasında olan, Afyonkarahisarlının öğüncü Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer; yazdığı üç sayfalık mektupla, Başbakan Erdoğan’ı vekâleten atamalar konusunda sert bir dille uyarıyordu; Cumhurbaşkanı; O ana değin AKP’nin kısacık döneminde, 28 Şubat 2005 tarihine dek toplam 2 bin 340 atama kararnamesinin geldiğini, bunlardan 306’sının imzalanmayarak geri gönderildiğine işaret etmişti. Geri gönderilme nedenleri ise; atanmak istenen kişilerin “yasa ve yönetmelikte yazılı koşulu taşımaması, yeterli bilgi ve deneyiminin bulunmaması, yargı kararlarına uygun olmaması” gerekçelerine dayanıyordu. Mümtaz insan Cumhurbaşkanı Sezer, üst düzey yöneticilik görevine atanmak istenenlerin kimilerinin kamu yararı ve kamu hizmetinin gereği olarak atanmak istedikleri görevde bulunmaması gereken kişiler olduğunu vurguluyordu. AKP döneminde vekâleten görevlendirmelere kalıcılık sağlandığı ve hizmetin aksamaması için istisnai yöntem olan vekâlet statüsünün bir istihdam modeline dönüştürüldüğüne işaret etti. Özellikle vekâleten atanacak olanların, asilde bulunması gereken koşulları taşımasının zorunluluğuna dikkat çekerken, “Asaleten atanması yetkili üst makamlarca uygun görülmeyen bir kamu görevlisinin aynı ya da farklı bir görevi yetkili alt makamın onayıyla vekâleten yürütmesi yargı kararları ile de bağdaşmamaktadır” değerlendirmesini yapıyordu. Kimselere anlatamadı… Sezer, geri gönderdiği kararnamelerden 55’inin, geçmişte başarılı hizmet gören ve başarısızlığı saptanamayan kamu görevlilerinin görevden alınmasına ilişkin olduğunu, yani günahsız olduklarını söylüyordu. “Bulunduğu üst düzey göreve, mesleği ile ilgili alanlarda geniş bilgisi ve üstün deneyimi ile tüm kademelerden geçerek yükselmiş olan ve başarısızlığı saptanamayan kamu görevlilerinin salt siyasal nedenlerle görevden alınması kamu hukuku, gelenekler ve kamu yararı ile bağdaşmamaktadır. Ne var ki, bu görevlilerin birçoğunun yetkileri fiilen sona erdirilerek, görevin, yerine atanmak istenilenlere vekâleten yürütüldüğü gözlenmektedir. Ayrıca, görevden alınması uygun görülmeyen ya da görülmeyeceği düşünülen kamu görevlilerinin işlemlerine ilişkin kimi nedenlerle inceleme ve soruşturma yapılarak, hem yıllarını devlete hizmetle geçirmiş kamu görevlilerinin haksız nedenlerle suçlu duruma düşürüldüğü, hem de bu gerekçe ile görevlerinden alınması yolunda kararname hazırlandığı saptanmaktadır. Kuşkusuz yapılan işler yargı denetimine bağlıdır. Ancak, bu tür uygulamalar, kişilere yaşattığı olumsuzluklar yanında yarattığı karmaşa ve sindirme yüzünden kamu hizmetinin aksamasına ve kamu kurumlarına duyulan güvenin azalmasına neden olmaktadır. Devlet belli ilkeler doğrultusunda varlığını sürdürmektedir. Devletin varlığını ilkeli biçimde sürdürmesi ehil devlet memurlarıyla olanaklıdır. Devlet memuru hükümeti değil, devleti temsil etmektedir. Çünkü hükümetler geçici, devlet kalıcıdır. Devlet politikası olabilecek konu ve alanlar hükümetten hükümete değişirse devletin sürekliliği sağlanamaz. Ayrıca, bu durum, anayasal ve yasal kurallara, kamu yararı ve kamu hizmetinin gereklerine uygun düşmemektedir. Yukarıda belirtilen gerekçelerle, kamu görevlilerinin sürekli olarak vekâleten yürütülmesi uygulanmasına son verilmesinde, devlete ve hukuka olan güvenin ve saygının yitirilmemesi yönünden zorunluluk görülmektedir.” Diyordu. Hatırlıyor musunuz? R.T.Erdoğan, bu gün devlet kadrolarının bir takım kendine ters insanlarla kapatıldığından şikayetçi görünüyor ve hukuksuz operasyonlarla bir yanlışını düzeltmeye kalkıyor. Oysa aynı Erdoğan o günlerde haklılığını kendince şöyle açıklıyordu: “Sevgili milletim, bu işin siyasi riskini kim üstleniyor? Hükümet değil mi? Bunun yarın meydanlarda hesabını size, millete verecek olan kim? Biz vereceğiz. Başka bir kurum veya makam değil biz vereceğiz. Dolayısıyla saygınlık başka bir şeydir, hesabı verebilir olmak başka bir şeydir, hesabı verecek olanların yerine soyunmak başka bir şeydir. Hem hesabı siz vereceksiniz, hem birileri kalkıp sizin yerinize karar verecek. Olmaz böyle şey yahu. Olmaz... Bizi siyasallaşmakla suçlayanlar dikkat etsinler, kendileri siyasallaşmasınlar.” Ortaya atılan kadrolaşma iddialarının tamamı ise Başbakana göre, milletin aldatılmasından başka bir şey değildi. Ya kendilerinin yaptıkları! Elbette bu hesap bir gün görülür. Elbette, hiçbir şey bir günde olmadı. Bu gün, bir günde gelmedi. Her şeyi gördük ve izledik. Bak, adam hesap gününü bekliyor. O’nun acelesi yok, “yola devam!” demekte…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.