Halil Şahin
EYLEMSİZLİK
Sistem Kılıçdaroğlu’nu yok etmedi. Aksine onu kendi tarafına çevirdi. Ortadaki tüm entrikalara rağmen Kılıçdaroğlu’nun iktidara geleceği konusunda bir takım fanatiklerin güveni elan sürüyor. Ama sessiz yurttaş çoğunluğunun böyle bir derdi yok. Çünkü Yandaş CHP’nin, AKP’nin alternatifi olmadığını birçok kez kanıtlayan belge ve olaylar o denli yoğun ki! Artık ABD’nin bile bundan kuşkusu kalmadı. Bunu, Kılıçdaroğlu’nun türbana karşı verdiği tepkiden, ABD’nin Ecevit iktidarında ekonominin yok olması için gönderilen, yani ABD’ye göbekten bağlanmak için, daha sonra ekonomi bakanı olan Kemal Derviş’ten destek istemesinden, AB’ye gidip partisine destek istemesinden ve iktidar ile Baykal kadar zıtlaşmamasından anlayabilmek olası. Kılıçdaroğlu ile AKP adına konuşanları izledikçe; Alternatif sözcüğünün, salt sözlük anlamında olduğu gibi ‘tersi’, yani ‘zıddı’ olmadığını anladık. Demek ki; Boynervari bir TUSİAD’çı da CHP’de her zaman alternatiftir. Öyle ya; Sayın Kılıçdaroğlu, Recep Bey’in yalanlarını yazacak da Kılıçdaroğlu’nun gaflarını kim kitap yapacak? AKP’nin bile gündeminden uzak tuttuğu ‘türban’, Atatürk’ün partisinin yöneticisi olduğunu iddia edenlerce hiç de gereği yokken gündeme taşınmış; Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasının tehlikeye düşürülüşü, halkın açlık, yoksulluk, yolsuzluk, sorunları gündemden bir anda çıkartılmıştır. Diğer yandan “içeriğini anlamakta zorlandığımız “Genel Af” ve açılım politikalarına yandaşlık, aynı bağlamda gündeme zorla sokulmuştur. Yıllarca birilerince bayraklaştırılmış davranışlar; yasa ve hukuk tanımazlıkla, demokrasi ve hukuk dışı ülkelerde görülebilecek bir uygulama olarak, basit bir genelge ile tekrar gündeme sokulurken ana muhalefetten ‘tıs’ ses yok. Danıştay, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararları ortada dururken yayınlanan birtakım genelge ve yıllar öncesinde de Anayasa Mahkemesi’nce suçlu ilan edilmiş kişilerin oluşturduğu şu bazı yetkililerin yaptıkları açıklamalar; Atatürk ilke Devrimlerine karşı, din ve dince kutsal sayılan bütün değerlerin, insafsızca savaş alanına sürüldüğünün açık ve tartışmasız göstergesi değil mi? Bilinen ve sizce de yinelenmesini gereksiz gördüğünüz “Cumhuriyetin temel ilke ve değerlerini” yok etme eylemlerinin yoğunluğu, tüm şiddetiyle artarak sürmektedir. Bütün bu gerçekler ortada iken; Daha düne değin Atatürk gençliği olarak bilmem kaçıncı kuşak olduğunu iddia edenler, devlet kuran partinin mensubu olmakla gönenenler, Atatürk adına Düşünce Derneği olduğunu ileri sürenler; Çağdaşlıktan, bağımsızlıktan, demokrasiden dem vuranlar; “günü kurtarma” olarak algılanabilecek etkinliklerden öteye gidemiyorlar. Her alanda ve her anlamda Kemalizm’in tarafı olmak için, duruş ve konacak eylemlerle toplumsal muhalefeti güçlendirmekle kalmayıp iktidar kalesini ele geçirenlerce yaratılan tehlikeye karşı “safları sıklaştırarak” eylemli mücadele bayrağını açamayanların eylemsizliği de sürüyor. İşte asıl tehlike bu! Yoksa siz; İsmet İnönü’nün 2.Dünya Savaşı sürecindeki ‘tarafsızlık’ politikalarını “tam bağımsız devlet” politikalarından mı sayıyorsunuz? Siz elan, Süleyman Demirel’in suya sabuna dokunmayan politikalarını da tam bağımsız devlet politikaları olarak görmeye devam mı ediyorsunuz? Birisi devleti koruyacağım diye milleti, diğeri de milleti yükselteceğim diye devleti unutup, günümüz Türkiye’sini yaratmadılar mı? İşte bu demde şu iç sıkan, zaten de iş çıksın diye sürdürülen türban konusunda birbirlerini samimiyetsizlikle suçlayanlara, ortaya bir “samimiyet ölçüm sonucu” koymak gerek değil mi? Türkiye’de kaç cami var, biliyor musunuz? Diyanet verilerine göre; 80 636… Bunların illere dağılımından haberiniz var mı? En çok camisi olanların ilk on sırasında hangi illerin kaç cami ile yer aldığına, hele de bir nüfus kıyasla bakarsanız, “imanın kimde olduğu belli olmaz” sözünün ne denli doğru olduğunu anlarsınız. Cami sayısı sıralamasındaki ilk on il şöyle: İstanbul 3032, Konya 2960, Ankara 2731, Samsun 2597, Kastamonu 2514, Antalya 2023, Ordu 1955, Trabzon 1879, İzmir 1745, Diyarbakır 1650. Diyanet, örneğin İstanbul’daki 3032 camiden yalnızca 501 tanesinin kadınların cuma ve bayram namazı kılabileceği camiler olduğunu belirtiyor. Gerçekten de acaba bu camilerden kaçı kadınların özgürce yararlanabileceği nitelikte? Diğer illerdeki camilerden kaçının “kadınların cuma ve bayram namazı kılabileceği cami” olduğuna ilişkin Diyanet verileri ise şöyle; Konya 535 (% 18,1), Ankara 243 (% 8,9), İzmir 99 (% 5,7), Antalya 105 (% 5,2), Diyarbakır 64 (% 3,9), Trabzon 41 (% 2,2), Ordu 38 (% 1,9), Samsun 41 (% 1,6), Kastamonu 22 (% 0,9). Tablo açık. Kadınlara inançları gereği kafalarını sarmalatanların yine aynı inançlar gereği kadınların camiye uğramasını pek öngörmediği, onlara camilerde hangi oranda yer ayırdıklarından belli. Ama ne yazık ki; kendini iktidara alternatif görenler bundan bir haber! Birileri kafalarını sarmaladıkları için mi kendilerini ikinci sınıf vatandaş görüldükleri karmaşasına kaptırmışlar, yoksa üçüncü sınıf dindaş olmayı benimsedikleri için mi kafayı sarmalamışlar? Bundan böyle “Kadınlarımız, kızlarımız inançlarını özgürce yaşamak istiyorlar. Kafaları sarmalanmış vaziyette her yere girsinler. Bu onların insanlık hakkı” teranesine kim inanır? İnancının gereği inancının mabedinde kendisine yer ayrılmamış, ama bu trajikomik çelişkinin ayırtına dahi varamadığı için sorun etmekten aciz olanların ağlaşmasına ve bu ağlaşmayı kışkırtıp istismar edenlere inanmak aptallık olmaz mı? Herhalde, artık savaşın son perdesinin oynanmakta olduğunun bilincinde olunması gerekmektedir. Eylemsizlik; var olan Kemalist kadroların umutsuzluğuna ve dağılmasına yol açıyor. 1919’da Havza konuşmalarında; “Sessiz, durgun, başı eğik kalmayınız. Uyanınız. Milli bağımsızlığımızı çiğniyorlar. Haklarınızı savunmak için birleşiniz. Düşmanın karşısına dikiliniz. Sesinizi duyurunuz, bütün Dünya’ya; “Ben Türküm. Bağımsızlık, bana atalarımdan miras kaldı, onu sana vermem” diye haykırınız.” diyen Mareşal Gazi Mustafa Kemal’i ne zaman duyumsayacaksınız?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.