Halil Şahin

Halil Şahin

DÜŞÜNEN HAYVAN

Haberlere göre, kan emici keneler Meclis’te de görülmüş!

Bence, tam yerine park etmişler. Konaklayacakları yeri biliyor köftehorlar! Hani hayvanların kafası çalışmazdı? Mustafa Kemal’in çocukları akıl ve bilimi rehber alır. Kimseden emir almazdı. Feto ile Sorospunun çocukları ise Pensilvanya’dan emir alır, Washington’dan ve Brüksel’den emir alır oldu. Anlaşıldı ki, birilerinin yönü batıya doğru yani yönü paraya doğrulmuş. Her biri fırıldak gibi mübarekler. Gördük ki, onların yönleri çağdaş uygarlık adına yaşanan jet sosyeteye doğrudur. Hem laiklikten korkuyorlar hem de laiklikle korkutanlara aldırmaz görünüyorlar, işlerine geldiğinde laikleşip, laikliğe bağlı görünüyorlar. Bunlar; Araplara özenir, Avrupalıya hayrandır. Koru, Dilipak, Ilıcak okur. Altan kardeşleri okur. Sinsidir, yalakadır, dürüstlük dildedir. Ümmetçiliğe inanır, küreselleşmeye inanır çünkü kişisel çıkarı oradadır. Ulus devlete inanmaz. Sözüm ona faizsiz bankaları, özellikle de yabancı ortaklı bankaları kullanır; kamu bankaları ve yabancı ortağı olmayan bankaları kullanmazlar. Tarikatçılık esastır. Karaktersizlik, liyakatsizlik gırla… Türbanı dinin temeli sanıp, türbana getirim kapısı olarak bakarlar. Kendinden menkul davranıp, bireysel tercih olarak bakar. Cumhuriyetin altını oymaya çalışır, cumhuriyetin tüm olanaklarını satmaya çalışırlar. Onlar için demokrasi bir araçtır. Demokrasi, sıkışınca kaçacağı deliktir. Yaşam tarzlarını, ideallerini, kadrolaşmalarını ve icraatlarını örter. AB’D sayesinde toplum değerlerini yerle bir ederler. Onlar desteğini az çeker gibi görünse, etekleri zil çalar. Korkar, panikleşir, azmanlaşırlar. AB’ye üyelik peşinde değil, tatlı avantaların peşindedirler. Onlar için, Kıbrıs gereksiz bir kara parçasıdır. Kıbrıs da paraya çevrilecek bir maldır. Kıbrıs şehit kanları ile sulanmış bir vatan parçası olamaz, olmamalıdır. Bunlar ikili oynar; ikili, üçlü, beşli, nasıl işine gelirse öyle oynar. Döneklikten başı dönmüş, sarsıntıya uğramış serseri mayın gibidirler. Arapça konuşmaya bayılır, Amerikan aksanı ile İngilizce konuşurlar. Bu ülkeyi parçalamaya, karanlığa çekmeye çalışanlarla kolayca anlaşırlar. Yeşil bayrak ve yeşil dolarlar kutsal simgeleridir. Ay yıldızlı al bayrak için ve Türkiye için yaşadıklarını söylerler, ama Euro peşinde koşarlar. Nazım Hikmet Ran’ın deyişiyle;“Onlar ki uyup hainin iğvâsına /sancaklarını elden yere düşürürler/ ve düşmanı meydanda koyup /kaçarlar evlerine/ ve onlar ki bir nice murtada hançer üşürürler/ ve yeşil bir ağaç gibi gülen/ ve merasimsiz ağlayan/ ve ana avrat küfreden ki onlardır,/ destanımızda yalnız onların maceraları vardır. Yıl 1920 ve Arhaveli İsmail’in hikâyesi/ ateşi ve ihaneti gördük./ düşman ordusu yine başladı yürümeğe./ Akhisar, Karacabey, Bursa ve Bursa’nın doğusunda Aksu,/ çarpışarak çekildik... 920’nin 29 ağustos’u: Uşak düştü. Yaralı ve dehşetli kızgın/ fakat toprağımızdan emin, /Dumlupınar sırtlarındayız./ Nazilli düştü./ Ateşi ve ihaneti gördük./ Dayandık, dayanmaktayız. 1920 Şubat, Nisan, Mayıs, /Bolu, Düzce, Geyve, Adapazarı:/ İçimizde hilâfet ordusu,/ Aznavur isyanları./ ve aynı sıradan, 3 Ekim Konya./ Sabah. 500 asker kaçağı ve yeşil bayrağıyla delibaş/ girdi şehre./ Alaeddin Tepesi’nde üç gün üç gece hüküm sürdüler./ ve Manavgat istikametlerinde kaçıp / ölümlerine giderken / terkilerinde kesilmiş kafalar götürdüler. Ve 29 Aralık Kütahya: 4 top ve 1800 atlı bir ihanet/ yani Çerkez Ethem, / bir gece vakti/ kilim ve halı yüklü katırları,/ koyun ve sığır sürülerini önüne katıp/ düşmana geçti./ Yürekleri karanlık,/kemerleri ve kamçıları gümüşlüydü,/atları ve kendileri semizdiler... Ateşi ve ihaneti gördük./ ruhumuz fırtınalı, etimiz mütehammil. / sevgisiz ve ihtirassız çıplak devler değil,/ inanılmaz zaafları, korkunç kuvvetleriyle,/silâhları ve beygirleriyle insanlardı dayanan. Beygirler çirkindiler,/bakımsızdılar,/hasta bir fundalıktan yüksek değillerdi./ Fakat bozkırda/  kişneyip köpürmeden / sabırlı ve doludizgin koşmasını biliyorlardı./ İnsanlar uzun asker kaputluydu,/ yalınayaktı insanlar./ İnsanların başında kalpak,/ yüreklerinde keder,/ yüreklerinde müthiş bir ümit vardı./ İnsanlar devrilmişti, kedersiz ve ümitsizdiler./ İnsanlar, etlerinde kurşun yaralarıyla/ köy odalarında unutulmuştular. Ve orda sargı,/ deri ve asker postalları halinde/ yan yana, sırtüstü yatıyorlardı./ Koparılmış gibiydi parmakları saplandığı yerden/ eğrilip bükülmüştü/ ve avuçlarında toprak ve kan vardı. Ve çok uzak,/ çok uzaklardaki İstanbul Limanı’nda,/ gecenin bu geç vakitlerinde,/ kaçak silâh ve asker ceketi yükleyen Laz takaları:/hürriyet ve ümit,/ su ve rüzgârdılar./ Onlar, suda ve rüzgârda ilk deniz yolculuğundan beri vardılar. / Tekneleri kestane ağacındandı,/ üç tondan on tona kadardılar/ ve lâkin yelkenlerinin altında /fındık ve tütün getirip/ şeker ve zeytinyağı götürürlerdi./ Şimdi, büyük sırlarını götürüyorlardı./ Şimdi, denizde bir insan sesinin/ ve demirli şileplerin kederlerini/ ve Kabataş açıklarında sallanan/ saman kayıklarının fenerlerini/ peşlerinde bırakıp/ ve karanlık suda Amerikan taretlerinin önünden akıp/ küçük,/ kurnaz ve mağrur gidiyorlardı Karadeniz’e. Dümende ve baş altlarında insanları vardı ki,/ bunlar/ uzun eğri burunlu/ ve konuşmayı şehvetle seven insanlardı ki, / sırtı lâcivert hamsilerin ve mısır ekmeğinin/ zaferi için/ hiç kimseden hiçbir şey beklemeksizin /bir şarkı söyler gibi ölebilirdiler... Sular tekneyi açığa sürüklüyor./ Artık hiçbir şey mümkün değil./ Kaldı ölü bir denizin ortasında kanayan elleri ve emanetiyle İsmail./ İlkönce küfretti./Sonra, «elham» okumak geldi içinden./ Sonra, güldü,/ eğilip okşadı mübarek emaneti./ Sonra... Sonra, malûm olmadı insanlara/ Arhaveli İsmail’in akıbeti...” Ya şimdi? Yine ateşi ve ihaneti görmekteyiz seneler öncesi gibi. Bırakın üretken olmayı, düşünen hayvanlar gibi bile olamadık; dayandık, dayanmaktayız…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halil Şahin Arşivi