Halil Şahin
BU HASRET BİZİM
Siyaset sahnede. Siyaset bezirgânları kent, köy demeyip adımlıyorlar. Köylü diyor ki; “Ürün para etmiyor! Mal para etmiyor! Mazot pahalı! Uçan kuşa borcumuz var! Bizi dilenci ettiler!” Pancar ve haşhaşa kotalar uygulanıyor ama dışarıdan mısır, buğday alınıyor. Biz çiftçilerden esirgenen destekler ABD’li ve AB’lilerle işbirlikçi ağalar ve tefecilerin cebine akıtılıyor. Ürettiklerimiz amele ve mazot ücretlerini karşılamıyor. Alacaklılarımızın gözleri ürünlerimizin peşinde ama hacizciler de çiftçilerin peşindedir. “Tarımı desteklemeyeceksin. Gümrükleri kaldıracaksın. Devlet işletmelerini ve diğer kitleri özelleştireceksin. Köylü nüfusunu %10’lara düşüreceksin. Piyasayı Dolar’a, Euro’ya açacaksın. Devleti küçülteceksin. Yabancılara toprak satışını serbest bırakacaksın” diyen AB’nden kurtulmalıyız. AB’nin dümen suyunda gidilerek yaratılan, eşi benzeri bulunmayan uygulamalara son verilmelidir. Türkiye’nin kaynakları suyun başında bölüşülmemelidir. Kaynaklar; banka hortumcularına, dolar vurguncularına, uyuşturucu kaçakçılarına, mafyaya, IMF ve Dünya Bankası’na akıtılmamalıdır. Belediyeler halk örgütü olmaktan çıkarıldı, siyasilerin arpalığı oldu. Öz kaynaklar peşkeş çekildi. Söylenenler özetle bu cümlelerde ifadesini buluyor. Çareyi yine bu sözlerin ilgilileri dobra dobra ve net olarak, hem de kimselerden çekinmeden veriyor. Şüphesiz çare bellidir. Kendisine ‘Sağ’ ve ‘Sol’ adını takmışların bu denli birbirine karıştırılarak sömürgenleştirildiği ülkemiz için tek çare; suyun başını tutacak, Washington’dan emir almayacak olan Milli Hükümetin oluşturulmasından geçiyor. Ama 2001- 2015 dönemi TBMM’nde temsil edilen siyasi partiler ile bu olanaklı değil. O halde Odalar, Kooperatifler ve Kooperatif Birlikleri, Kırsal alan muhtarlarımız ile tarım alanında örgütlü tüm kurumlarımız bu amaçla kenetlenmelidir. Çünkü kurulacak Milli Hükümet, iç borçları erteleyerek ve hortumlanan kaynaklara el koyarak yaratılacak kaynaklarla; Tarımı yeniden destekleme kapsamına almadıkça, halkın gereksinmelerine yanıt verecek planlı bir üretim gerçekleştirmeye yönelmedikçe, köylüye hizmet götüren kurumlarımızın kapatılmasına ve yağmalanmasına son vermedikçe, pancar, haşhaş ve buğday gibi stratejik üretimler desteklenerek kotaları kaldırmadıkça kurtuluş yok. Baksanıza; ABD himayesinde AB borazancıları kurulu laterna (gramafon) gibi, “Mazot 1 YTL olacak” gibisinden aynı türküyü söylüyorlar. İktidardaki olan da “Kolay mı?” diyerek, köylünün ve çiftçinin suyunu çıkarırcasına kasılıyor. Bu konuda çok ciddi söyleme sahip partiler de var, her maddi vaadinin mutlaka kaynağını gösteriyor. Ama sizler göremiyor ve duymuyorsunuz. Üstüne üstlük emperyalizmin tuzağına düşerek, sizi asıl kurtaracak olan bu siyasi kadroları radikal olmakla suçluyor ve küçümsüyorsunuz. İster istemez Nazım’ın Davet’i usa düşüyor: “Dörtnala gelip Uzak Asya’dan/Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan/ Bu memleket bizim!/ Bilekler kan içinde, dişler kenetli Ayaklar çıplak/ Ve/ İpek bir halıya benzeyen toprak/ Bu cehennem, bu cennet bizim!/ Kapansın el kapıları bir daha açılmasın/ Yok edin insanın insana kulluğunu/ Bu davet bizim!/ Yaşamak bir ağaç gibi/ Tek ve hür/ Ve/ Bir orman gibi kardeşçesine/ Bu hasret bizim!” Dertleri çekenler çözümü de biliyor. ABD ve AB işbirlikçilerinin kıskançlık dolu saldırganlıklarına rağmen Diyarbakır “ Kardeşlik ve Sevgi”, Adana “Terör üssü İncirlik’e el konulsun. ABD Defol!” mitinglerinin ilgi görmesi bundan. Buna rağmen merak ediyorum: “Bu ülkede çoban ateşi ne zaman yakılacak?” Bizim Boyacı Sabahattin, filozof kişidir. Böylesine olayları dinledikten sonra: “Hıristiyan gibi yaşıyoruz. Yahudi gibi davranıyoruz. Müslüman gibi cennet istiyoruz.” deyiverir. Haksız mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.