Halil Şahin
BİRİ DAHA DOKUNDU
Adının başında ‘Adalet’ olan bir partinin iktidarında nice adaletsizliklerin yaşandığını gözlerinizle gördükçe, kulaklarınızla duydukça şaşıp kalıyorsunuz. Anımsayacaksınız: Erzincan’da Gülen ve diğer cemaatler hakkında soruşturma başlatan Cihaner; Ergenekon davasıyla ilişkilendirilip, usulsüz bir süreç sonunda uzun süre hapiste tutulmuş, hakkında geniş bir karalama kampanyası yürütülmüştü. Ancak Cihaner’in açtığı soruşturma, Gülen hakkındaki ilk önemli dava değildi. Bir İlhan Cihaner olayı buna bir örnek olmakla kalmadı. Daha nice olaylar yaşanacağı, gelişen olaylarla zaman içinde belirlendi. İşte bakınız: Rahşan Affı’yla kurtulan Gülen hakkındaki beraat kararının iptalini isteyen savcı Salim Demirci, önceki örneklerde görülen sürecin benzerini yaşıyor. Daha önce eski Devlet Güvenlik Mahkemesi savcısı Nuh Mete Yüksel, Gülen hakkında dava açmış; laik devlet yapısını değiştirerek yerine dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurup bu erek doğrultusunda etkinliklerde bulunmakla suçlamıştı. Davanın ardından Nuh Mete Yüksel’in özel hayatına dair bir kaset ortaya çıktı. Yüksel; HSYK tarafından DGM savcılığından alındı, dolayısıyla Gülen davasından çekildi. Yüksel’in çekildiği dava, 2003 yılında savcı Salim Demirci’ye verilmişti. Gülen’in yargılandığı dava da “Rahşan affı” kapsamına girmiş ve kesin hükme bağlanması ertelenmişti. Ancak Gülen’in avukatları, Terörle Mücadele Kanunu’ndaki değişiklik üzerine yeniden yargılanma talebinde bulundular ve beraat talep ettiler. Sabah Gazetesi’nde çalışan Özalp, 94’ten bu yana Refah Partisi, Fazilet Partisi, Saadet Partisi ve AKP’nin faaliyetlerini izleyerek, yargıya dönük baskıları anlattığı “Son Kale Kuşatılan Yargı” isimli bir kitabı yayınladı. Bunun ardından da Gülen davası yeniden görülmeye başlıyordu. 2006 yılının başlarında Avukatlar, mahkemeye Emniyet Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı ve Gülen’i i aklayan bir rapor sundular. Bu Emniyet raporunda cemaatin TMK kapsamında bir örgüt olmadığı, düzeni değiştirme amacı gütmediği savunuluyordu. Avukatlar, Emniyet’in bu raporunu “Bilgi Edinme Yasası” vasıtasıyla elde ettiklerini söylediler. Davaya yeniden bakan Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, 5 Mayıs 2006’da Gülen hakkında oybirliğiyle beraat kararı aldı. Mahkeme Başkanı Orhan Karadeniz, karardan önce savcıya görüşünü sordu. Savcı Salim Demirci, “beraat talebinin reddini” talep ediyordu. Demirci, Haziran Ayı’nda kararı temyiz etti. Demirci, temyiz dilekçesinde Gülen’in savunması alınmadan hüküm kurulmasının usul ve yasalara aykırı olduğunu söylüyor, Emniyet’in son raporunun ise daha önce sunulan bilgilerle çelişkili olduğunu vurguluyordu. Dava süreci devam etti. 2008 Mart ayında Gülen davası, Yargıtay’da son aşamaya geldi. 7 Mart 2008 günü, Demirci’nin bir ses kaydı yayınlandı. Kayıtta Demirci, Diyarbakır’daki uygulamalar nedeniyle Başbakan Erdoğan ve Efkan Ala’yı küfürlü sözlerle eleştiriyordu. Ortam dinlemesiyle alındığı açıklanan ses kaydının tarihi ise çok anlamlıydı. Birileri savcı Salim Demirci’nin Gülen’in beraatına itiraz edeceğini anlar anlamaz ortam dinlemesiyle Demirci’yi takibe almıştı. Bu kişiler küfürlü konuşmayı buldu, iki sene bekledi ve tam da Yargıtay karar vereceği sırada piyasaya sürdü. Zira söz konusu kayıtla aynı gün, Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin, Gülen’in beraat kararını onadığı haberi, Hele hele insanların yaşamları ve geleceğiyle ilgili suçlama iddiaAnadolu Ajansı’na düştü. Demirci’nin ses kaydı, yasal yollardan elde edilmediği için hukuki bir değer taşımıyor. Buna rağmen Adalet Bakanlığı, bu illegal ses kaydına dayanarak savcı Demirci hakkında soruşturma başlattı. Soruşturma sonucunda Demirci hakkında iddianame hazırlandı. Bu iddianame, Osman Kaçmaz’ın başkanı olduğu Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne geldi. Osman Kaçmaz, Başbakan Erdoğan’ın ölen askerlere “kelle” ve Abdullah Öcalan’a “sayın” demesi sebebiyle yargılanmasına karar vermişti. Kaçmaz, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de kayıp trilyon davasından yargılanması gerektiği kararı vermiş, Gül için “şüpheli” sıfatı kullanmıştı. Bu iki kararın ardından Kaçmaz hakkında yandaş basında bir karalama kampanyası başlatıldı, Bakanlık hakkında inceleme başlattı, ve Ergenekon soruşturmasına dahil edildi. Elbette savcı Salim Demirci’ye karşı atılan adımlar, hakkında piyasaya sürülen ses kaydıyla sınırlı kalmadı. Demirci hakkında “Zincirleme şekilde görevi ihmal, kül halinde görevi kötüye kullanmak” iddialarıyla suçlamalar yapıldı ve teftiş başlatıldı. Demirci, 2004 ile 2007 yılları arasında toplam 64 dosyayı 3 aydan 4 yıla kadar, bir kısmını ise “Zaman Aşımı” süreleri dolana kadar sürüncemede bırakmakla suçlandı. Demirci hakkındaki ihmal suçlamalarından biri de bir uyuşturucu davası içindi. Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi, Salim Demirci hakkında “soruşturma açılması için yeterli delil bulunduğu” kararına vardı. Mahkemenin kararına başkan Osman Kaçmaz katılmayarak şerh düştü. Kaçmaz, Demirci’ye atfedilen hakaret eylemlerinin tek “delilinin” yasadışı bir delil, bir ses kaydı olduğunu belirtti. Kaçmaz, görevi kötüye kullanma ve ihmal konusunda yasada “kişinin mağduriyeti veya kamu zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlilerinin cezalandırılacağını” hatırlatarak, Demirci’nin durumunda bunların söz konusu olmadığını belirtiyordu. Şimdi bu olayları beyninizdeki süzgeçten geçirin ve sonraki zamanlarda yaşadığınız adli kıyımları değerlendirerek, ne denli adaletle kalkındığınızı yargılayınız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.