Turan Akkoyun
ALTIN KAPAK
Mutlu, huzurlu, neşeli bir yaşam sürmek, eğlenmek, bunalmak, sevmek, sevilmek, üzülmek, sevinçten çılgına dönmek gibi sayıları sonsuz oranda artırılabilecek durumların bedeni olarak bir daha yaşanamayacak olmasının ne anlama geldiği konusunda düşünürler farklı bakış açıları ile yüzyıllardır söz sarf edip beyanlarda bulunmuşlar, büyük ölçüde ilgi de görmüşlerdir. Konumunuz ne olursa olsun birinci derece akrabalarınızla, arkadaşlarınızla, komşularınızla bağlantılı bir şekilde bu hususu mutlaka yaşamış ve gözlemlemişsinizdir. Durumun daha iyi algılanabilmesi için yığınla cephe açılabilir, ki bunda hiçbir mahsur bulunmamaktadır. Gitmeye ramak kaldığında, hali hazırdaki durumu fark ettiğinde genellikle kişinin yapmayı çok istediği halde bir türlü gerçekleştiremedikleri birden bire canlılık kazanır. Kişisel Gelişim Seminerlerinde bilhassa unutkanlık hususunda çalışma yapanlar beynin hiçbir şeyi unutmadığı noktasından hareket etmektedir. Beyin unutmuş olsa idi onlarca yıl hiç hatırlanmayanlar aniden bireyin gözünün önünde canlanamazdı. Oysa zaman zaman üzerinden bir ömre yakın bir vakit geçen olaylar ya da hususlar belirivermektedir. Unutkanlık seminerlerinde başarı sağlanmaya başladığında, gelişme derhal fark edilmekte yeni ufuklara yelken açılması mümkün olabilmektedir. Çalışmayı gerçekleştiren kişiler bunu çok daha iyi anlayabilmektedir. Söz konusu edildiği üzere son noktaya ulaşıp, geriye çok kısa bir bakış gerçekleştirebilenler istediklerinin pek çoğunu gerçekleştirememiş olduklarını fark ediyor. Birkaç saniyelik bakış bunu tespit etmeye kafi geliyor. Gerçekleştirilemeyenlerin bir çoğu, olumlu ya da olumsuz tercihlerin bir sonucu gibi tezahür ediyor. O anda çok olumlu ya da olumsuzmuş gibi görünen yol ayrımları sonraları tam tersi istikamette de neticeler verebiliyor. Elbette ekseriyeti bunun farkına bile varamıyor veya vardıklarında beyinlerinde çizdikleri aşılmaz kaf dağında yeni bir yol açmaya kendilerinde takat bulamıyorlar. Maçı tam kendilerinin belirlediği gibi mağlup tamamlamış oluyorlar. İnancımızda "keşke" kelimesini kullanmak, hem ilgi görmemekte hem de hoş karşılanmamaktadır. Çünkü boşuna emek sarf etmektir. Bir ömür ilerlemiş hesaplar kar - zarar hanelerine yazılmıştır. Ancak her zaman bir ümit kapısı da açık bir halde beklemektedir. Bunun için hayıflanmak yerine Mutlak Varlığa yönelmek gerekmektedir. Kul gereğini yerine getirse de, getirmese de zaten ondan gelinip ona dönülmektedir. Birey kendisini kandırdığında bulduğu bir çok gerekçeler üretmekte hiç zorlanmamaktadır. Sosyal birlikteliğin sağlanamaması, çocukluğun yaşanamaması, eş ve çocuklarla geçirilen sürenin kısıtlılığı, beyhude harcanan vakitlerde zaman; avucun içinde adeta bir sabun köpüğü gibi kayıp gitmektedir. Başkalarının mutluluğu için yaşamak, çevresindekileri kırmak yerine duygularını içine atmak karşılığında ise kuru bir yaprak gibi kıyıya atılmak fark edildiğinde kırgınlıklar, küskünlüklerle birbirine bağlanan yaşam emaresinden uzak bir yürüyüşe çıkılmaktadır. Gelişmeler hastalıkların şiddetini ve çeşidini tetiklemektedir. Zaman hatıraları tatlandırmaktadır. Uzun bir aradan sonra hatırlanıp bağlar koparılanlarda, eğer sebep olansanız onlardan kopmamayı dilersiniz ama uzun bir yol önünüze çıksa mutlaka prensipler yine benzer gelişmelere sebep olacaktır. Gerçekten yol, dostlarınız varsa onlarla ayrılığınız mutlak çizgilerde olur. Zira sonraki yaşamda da birlikte olmaya devam edersiniz. Hasret filmleri mektuplarında yer alan "bu tarafta olmasa da" ifadesi bu yüzden olumsuzluk içermemektedir. Artık saklanacak bir şey kalmıyor, mutluymuş gibi davranmaktan her hangi bir anlam çıkmıyor. Gülebilmek, saflığını gerçekten yaşayabilmek başkalarının düşüncelerine bakmaksızın, yarını düşünmeden ilerlemek çok gerilerde kalıyor. Bedenin bu dünyadan ayrılması üzerine söylenenlerin mühim bir kısmı yine burası ile alakalıdır. Zira bu tarafta kalanlar gidenlerin arkasından "koşar adım gitme" yerine çok geçmeden eski haldeki tavır ve davranışlarına geri dönmekte, en azından "dahili ve harici" sebeplerden dolayı dönmek zorunda kalmaktadırlar. Yerinde ve zamanında düşünüldüğü gibi yaşayan her canlı, yaşamının sonuna koşmaktadır. Anı fark etmek, değerlendirmek, dolu dolu yaşamak ekseriyetle mümkün olamamaktadır. Burada bile bir birliktelik söz konusudur. Yaşamdan ayrıldıktan sonra intikal gerçekleştiği için son kavramı da nihayete erer. Böylelikle "ölümsüzlüğe" ulaşılmış olur. Bu noktada bırakılan, geçilen ve ulaşılan mefhumları sıraya dizilir. Elbette dünyadaki yaşantı de beyhude değildir. Öylesine geçilmesi gereken bir köprü olarak düşünülmemiştir. Bilakis ebedi saadetin anahtarı gibi telakki edilmelidir. Öyle bir anahtar ki açtığı kilidin arkasında yer alan mekanın vaziyetini önceden kestirmek mümkün olamamaktadır. Allah'ın Arslanının ifade ettiği gibi "insanlarla öyle iyi geçininiz ki, düşmanınız bize ölümünüze ağlasın"; "Ölümü unutmak kalbin paslanmasıdır." İnsanoğlu yaşadığı müddetçe ölümle beraberdir. Hepiniz bunun bir çok örneğine şahit olmuşsunuzdur. Ne yer, ne yaş ne de herhangi bir tedbir ölüme engel olabilmektedir. Yine aynı şekilde herkesi mutlu etmek mümkün olamadığından, yaşamın içinde düşmanlıklar haliyle düşmanlar da meydana gelir. Bunu iki taraf olarak kabul edecek olursak birinin ortadan kalkmasına diğerinin sevinmesi gerekir. Üzülüyorsa düşmanlığın yanlış olduğu kadar hayattan ayrılanın da haysiyetiyle ilgilidir. Hayattan ayrılanın ölümü hatırlamasını da bir nokta olarak düşünmemeliyiz. Kapının ardında ulaşacağı ya da uzak olacağı gerçek olarak değerlendirmeliyiz. İşte bu nokta, kalbin paslanmasını engellemektedir. Paslanmayan kalbin kırılma noktalarında yapacağı tercihler Mutlak Varlık ile bütünleşmeyi sağlamaktadır. Kara toprak kimleri ve hangi canlıları kendine dönüştürmedi ki insanı da eritmesin. Kendi aralarında ayırım yapmaksızın. Kimisi kalabalıklar eşliğinde, kimisi yalnız yapayalnız, kimisi gözyaşları ile, kimisi de timsah gözyaşları ile toprağa verilirler. Bunların tamamı geride kalanların duruş noktalarıyla ilgili mevzulardır. Kimisi içinde bu bedeni açıdan bir çıkış noktası olmaktadır. Zira tek başlarına yaşama tutunma ihtimalleri kalmamıştır. Hangisinde olursa olsun yaşamın üstüne bir set çekilmektedir. Bu aşamada eskilerin değimiyle "ölüm altın bir kapaktır". Bu tarafa ve öbür tarafa. Ancak altın kapağın ötesi bu tarafta yaşadıklarımız karşısında geliştirilen tavır ve davranışların sonucunda kar zarar hesabının bakiyesidir. Hile, şiddet, yalan, dolan, sahtekarlık, üç kağıtçılık, ahlaksızlık, zulüm ile beslenenlerin bedenleri şatafatla toprağa verilse bile artık bedel ödeme zamanı gelmiştir. Bedellerini bu tarafta ödeyenlerin, hakları bir şekilde gasp edilenlerin, mağduriyet yaşayanların, tokatlananların, mazlumların, Mutlak Varlık doğrultusunda inançları ile hareket edenlerin o güne kadar özlemle bekledikleri zaferle bütünleşmeleri mümkün olacaktır. İnsanoğlu elbette hem kendisinden hem de başkalarından kaynaklanan bir takım yanlışlarla yürür. Hata, kusur, zafiyet, yanlış, günah insana mahsus kabul edilmiştir. Yanlışların yanı sıra bir takım zaaflarından dolayı da günahlara girer. Bazılarından sadece kendisi sorumludur. Bazıları tecrübesizlikten, bazıları toyluktan, bazıları hamlıktan, bazıları yalnızlıktan kaynaklanır. Bazılarında ise aile, çevre ve toplum etkili olur. Ancak birey yürüyüş çizgisinde mutlaka kendisiyle yüzleşme imkanı bulur. Bulduğunda bazı şeyler kendisine vesile olur. Tıpkı kitleleri peşinden sürükleyen bir maçın kırılma anı gibi yaşamın da kırılma noktaları bulunmaktadır. Kırılma noktalarındaki tercihler bu dünyanın sona ermesi ile gerçeğe ulaşmada etkilidir. İşte o kırılma anlarında da yanlış yapanların çıkışları kalmamaktadır. Son bir fırsatı kalanın aslında fazla da şansı kalmamaktadır. İlerleyen yaşlardaki tutum ve davranışlar bu yönüyle daha fazla sorumluluk gerektirmektedir. Bir sektör olarak etkili iletişimin ana unsurlarından birisi haline gelen sinemanın altın kapak olarak adlandırılan bu gerçeği farklı cephelerden perdeye aktarması sadece bu taraf için değil öbür taraftaki kazanımlar ya da kayıplardaki kırılma anlarının fark edilmesine katkı yapacağı aşikardır. Bireyin tercih yapabilmesi için görmesi gerekir. Film alternatifleri içinde çeşitli yaklaşım tarzları görmeyi kolaylaştıracaktır. Ne diye yaşayıp duruluyor sorusuna doğru-dürüst ve isabetli cevap verilemediği takdirde maddi kazanımlara ulaşılmasının mutluluğa eriştirmediğini hemen herkes görmekte ve kabul etmektedir. Öyleyse şanlı, gururlu, emin bir ölüme hazırlık amacıyla yaşanması yolları mutlaka perdeye yansıtılmalıdır. Zira insan ilk önce çevresinden etkilenmekte, kendisini yine çevresine göre ayarlamaktadır. Çevrenin bataklık olması durumunda rahatsız edici haşarattan etkilenmemesi, o bataklığa kendisinin bir şeyler ilave etmemesi mümkün görünmemektedir. Sürekli pislik ile beslenen bir bataklıkta bir bardak temiz suya duyulan özlemi gidermek hayal olacaktır. Sinema ya da onunla bağlantılı bir unsur olan filmler hayattaki tek gerçeği ele alması, irdelemesi, yansıtması, izleyicinin de havuzunun potansiyeline göre ondan yararlanması ferdi cepheden düşünülmemelidir. Fertler birleşir toplumu meydana getirir. Beşeriyet de toplumların bir arada yürümesinden mutluluğa ya da mutsuzluğa erişir. Sinemanın toplum mühendisliğini de göz önünde bulundurarak altın kapak konusundan yararlanması, düşünceyi de sektörü de geliştirecektir. Kötü örnekler çıksa da kırılma noktalarında mutlaka ana kapıya ulaşılması kaçınılmaz olacaktır. Doç. Dr. Turan AKKOYUN Afyon Kocatepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanı
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.