Halil Şahin

Halil Şahin

SIZMALARA DİKKAT ETMEK GEREK

  1919’lardan bugüne değin köprülerin altından çok sular aktı. Lâik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken yaşadığımız özeni çoktan unutup, hızlı kalkınmanın getirdiği rehavetle, çok partili parlamenter demokrasiye hayat vermenin rotasını şaşırttık. Üreten Türkiye insanı; tüketen ve faizle geleceğini satarak geçinen bir tolum haline dönüştürüldü. Bu nedenle, günümüzde yürütülmesi gereken anti-emperyalist, antifaşist savaşımın hangi zeminde yapılması gerektiğini, çoktan unutmuşa benziyoruz. Oysa her siyasi görüş, kendi partisinde örgütlendiğine göre; hangi parti içersindeyseniz orada anti-emperyalist, antifaşist mücadeleyi yürütmeniz gerekirdi. Parti yönetimine ve yetkili organlara emperyalist işbirlikçilerini, anti-demokratik, kendisinden başka görüşe yaşam hakkı tanımayan faşizan görüşte olanları getirmemeniz gerekirdi. Eğer, parti içersinde emperyalist güçlerin işbirlikçileri varsa, bunlara karşı mücadele verilmesi gerekmez miydi? Mevzileri emperyalist işbirlikçilerine bırakmamalıydınız. Partiniz içersindeki antiemperyalist cepheyi genişletmeliydiniz. Unutmayınız ki; sömürgen emperyalist güç, iktidar alternatifi olan her partiye sızar ve medya, silahlı kuvvetler ile diğer güvenlik kurumları, sendikalar başta olmak üzere, tüm köşelere kendi adamlarını yerleştirmeye çalışır. Seversiniz sevmezsiniz, ama Alpaslan Türkeş ve arkadaşları, 1960 ihtilâli olduğu zaman Bakanlıklara gittiklerinde; oralarda CIA ajanlarının odaları olduğunu görünce çok şaşırırlar. İşte o gün tüm işbirlikçilerin arkasından ağıt yaktıkları Demokrat Parti’nin, ne denli emperyalizme bağımlı olduğunu görürler! Daha dün gibi yakın demde de DSP ve Bülent Ecevit’in başına gelenleri tüm çıplaklığıyla yaşadınız. AKP, CHP, MHP hiç fark etmez. Dikkatlice bakarsanız, tüm partilere ve önemli kurumlara sızmış işbirlikçileri fark edersiniz. Herkes AKP’ ye odaklanmışken, bir de bakarsınız, emperyalist güç, parti içersindeki işbirlikçileri aracılığıyla, Deniz Baykal’ı saf dışı etmiş. MHP’de operasyon düzenlemiş. Bir zamanlar AKP’ nin gelecekteki lideri olarak görülen İTO Başkanı Murat Yalçıntaş’ı bile içeri atmış, değerli ordularımızın şerefli komutanları ve askerleri ile Atatürkçüleri zindana tıkmıştır… Hanefi Avcı’nın çıkışı ile CHP’den Önder Sav ve ekibine yapılan “karşı operasyon” son zamanlardaki en dikkate değer” anti-emperyalist” darbeler değil miydi? Bu anlamda; İçine sızmağa çalışanlara rağmen Doğu Perinçek liderliğindeki Vatan(İşçi) partisi, Aydınlık ve Ulusal Kanal’ı, “yılmaz” mücadelesinden dolayı kutlamak gerek. Çünkü tutarlı ve ilkeli savaşımıyla, ülkemizde emperyalizmin “ipliğini” pazara çıkarmışlar, tüm düzmece oyunları deşifre etmişlerdir. Demek ki; tüm yurtsever partiler ile bütün vatansever kitle toplum örgütleri, “Türkiye Anti-Emperyalist Mücadele Platformu” kurabilmelidir. Bunun dışında da her siyasi görüş, kendi partisinde, yasalara saygılı ve karşılıklı hoşgörü içersinde siyasi mücadelesini sürdürmelidir. Emperyalizme karşı mücadele etmek için yol, yöntem arayışına düşmeye gerek var mı? Mustafa Kemal’in Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri örgütlenme modeliyle Topyekün Mücadele için bir engel mi söz konusu? Vatan elden giderken, ülke adım adım işgal altına girerken; başörtüsü, türban ve sıkmabaş gibisinden mugalâtalarla oyalanmanın, vatanı işgalden kurtarmaya yararı var mı? ABD’ye muhalefet etmenin ve işbirlikçileriyle savaşımın yolu; başörtüsünden değil, BOP Eş başkanlığı’ndan, İncirlik’ten, AB’den, Ermenilere ve Rumlara verilmemesi gereken tavizlerden, Kıbrıs’ın peşkeş çekilmemesinden, etnik bozguncuların şımarıklığına pirim verilmesine karşı olmaktan geçer. Kurtuluşun yolu; Ülkemizin, tarikat liderleriyle papaz ve hahamlara peşkeş çekilmemesinden, patrikhanenin ekümenikliğinin tanınmamasından geçer. Ruhban okulu açılışına, HES yapacağız diye muhteşem tabiatın tarumar edilmesine karşı koymaktan geçer. Laik toplumda, laikler ve dindarlar diye bir ayırım olamaz. Laik toplumda kamusal alanlarda dini kisveler giyilemez. Laik toplumda, annesi başörtüsü takıyor diye ona imrenip başörtüsü takacak ya da “dinim böyle emrediyor” diye takacak nesiller yetişmesin diye uğraşılır. Laik Cumhuriyet, tüm yurttaşların eğitim süreçlerini hiçbir kısıtlama ve ayırım altında kalmadan tamamlayarak toplum hayatına katılmalarını amaçlar. Çağdaş, uygar, kafasının içi de dışı kadar açık, aklın yolundan başka yol benimsemeyen, bağımsız, hür iradeli yurttaşların yetiştirilebilmesinin bir koşulu da, üniversiteler de dâhil hiçbir öğretim kademesinde hiçbir toplumsal ayırımcılığa yol açmayacak dini sembol kullanımına izin verilmemesindedir. Dinsel ideolojinin, Atatürk’ün ulus devletinin son kalıntılarını da yıkmak için var güçleriyle çaba harcadığı şu son demde; davalarının ulvi amaçlarına gerçekten inanmış temsilcilerinden olmayan 2. Cumhuriyetçilerin tutumu, gaflet ve dalalete ek olarak hıyanet içinde olma durumudur. Yaptıkları demokratlık falan değil, doğrudan doğruya gericiliğe ve emperyalizme destek olmaktır. Laik Cumhuriyet yıkıcılığını övüp parlatarak yerli ve yabancı odaklardan taltif görmek, maddi yararların önlerinde bolca açıldığı sulara yelken açmak, ancak ar damarları çatlamış ajan müsveddelerinin işidir. Dikkat etmek ve korunmak gerek!  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halil Şahin Arşivi