Halil Şahin
YA İSTİKLÂL YA ÖLÜM!
Fethullah Gülen’in ABD’ye başvurusunu yaptığı I–140 vizesinin reddedildiği haberleri, bir süre için gündeme gelmişti. İşte Fethullah Gülen’in kararın incelenmesi için açtığı dava sonrasında, Gülen’in yaşadığı Pennsylvania eyaletindeki Pennsylvania Doğu Bölgesi Federal Mahkemesi bu başvurunun onaylanması kararını aldı. Anımsanacağı gibi; vize başvurusunun geri çevriline ilişkin ABD İçişleri Bakanlığı adına savunma yapan Savcı Patrick Meehanve Mary Catherine Frye; “Davalı, kendisinin din adamı olduğunu ve eğitim alanında çalışmalar yaptığını belirtiyor. Oysa eğitimci olduğunu gösteren hiçbir belge sunmadığı gibi kendisini akademisyenlerle çevreleyip para karşılığı kendi görüşlerinin tartışıldığı konferanslarda konuşturuyor ya da görüşlerini yazdırıyor” diye açıklama yapmışlardı. Tüm bu süreci ayrıştırdığınızda önümüze bir soru geliyor: Fethullah Gülen; kendisini yakından tanıyan isimlerin, kendisinin Türkiye’ye dönmek istediğini, ısrarla söylemelerine rağmen, neden I –140 vizesini almaya bu denli çaba sarf ediyor? Bu sorunun yanıtını bulabilmek için, öncelikle I–140 vizesinin ne anlama geldiğini bilmek gerekiyor. Önce; I–140 vizesi ile Green Card’ın birbirine karıştırılmaması gerekiyor. Gazete ve televizyonlar, Fethullah Gülen’in vize talebiyle ilgili sürekli olarak bu yanılgıya düşüyor. Green Card, ABD’de çalışma ve barınma hakkı tanıyor. I–140 ise, ABD’nin çok az sayıda isime verdiği “bilim, sanat, eğitim, spor ve iş alanında” yetenekli olması şartı koştuğu bir vize türü. Bu vizeyi alanlar ABD vatandaşı statüsünün haklarına sahip olabiliyorlar. Alanında önemli işlere imza atmış Türk’lerden bazı isimlerin (Odatv.com), bu vizeye sahip olduğunu bilinmesine rağmen, konumuz dışı kaldığından buna değinmeyelim. Ama Fethullah Gülen de bu statüyü kazanmak istiyor olduğundan söz etmeden geçemiyoruz. İşte hinlik burada ve böylece Fethullah Gülen’in, Türkiye’ye dönmemesi durumunda, kendi öz yurdunda herhangi bir gaile ile baş başa kaldığında, bir anlamda ABD koruması altına girebileceği iddia ediliyor. Nitekim öyle de oldu… Birilerinin, Türkiye’yi ABD himayesi altına sokmağa çalışılmasının esbabı mucibesi de burada yatıyor. O günlerde; I–140 vizesi sahibi Gülen hakkında herhangi bir dava açılması durumunda, ABD’nin seyirci kalamayacağı, bu davalara müdahil olacağı konuşuluyordu. Konuşulanlar arasında; ABD’de Fethullah Gülen’den uluslar arası terörle savaş konusunda destek alındığı ve bu yüzden vizenin verilmesi gerektiğini düşünenlerin olduğu da iddia ediliyordu. Hatta CIA’nın bu görüşü desteklediğini, ancak FBI’nın, vizenin verilmesine gerek olmadığını düşündüğü de belirtiyorlar. Bu ülkenin %47,5’unun halleri bu. Yaklaşık %10’luk bir gurup olan ve Türk Milliyetçisiyiz diyerek yıllar yılı bu insanları aldatanların da bariz olarak İngiliz himayesinden yana oldukları ortaya çıktı. Bu devletin kurucusuyuz diyen %12,5 düzeylerindekilerin de AB yanlısı oluşlarını dikkate alırsanız, üzüntüye kapılmanız doğaldır. Durum; Türklüğünü yitiren Osmanlının son günlerindeki gibi değil mi? “Ortada yaşam mücadelesi vermesi gereken bir avuç Türk kaldığı” gerçeğini yeniden değerlendirmek durumundasınız. Gün, dünkü gün gibi. Çevrede düşmanlar cirit atıyor ve kararlılıkla dayatıyorlar. Sizin için tek seçenek kalmış: Ya istiklâl, ya ölüm! Gereksinim duyduğun kudret, damarlarındaki asil kanda var. Sen Türkoğlu Türksün; dilin, cinsin, inancın uludur. Yeter ki, hurafelerden, bağnazlıktan kurtul. Sen; atası Türk olansın, Atatürk çocuğusun, korkma!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.