Halil Şahin

Halil Şahin

SİVİL DARBE

  Darbenin sivili olmaz demeyiniz. Darbeler siville olmaz mı? Son yüz yılda devrimleri yapanların ardında hep ABD ve ordusu var. Irak’ı, Libya’yı, Suriye’yi işgale kalkışan ve Türkiye’yi işgal tatbikatları yapan ABD ordusu değil mi? Buna karşın Türk ordusu uzun süre tam siperde bırakıldı. Ergenekon adıyla yaşanan darbeyi uygulatan gücün ABD ordusu olmadığını söyleyebilir misiniz? ABD’nin projesinde, AKP’nin yerini almak isteyenler, Washington’a yıllardan beri “AKP’yi bırak, işlerini bizimle yürüt” demiyorlar mı? Ağızlarında darbe lafı, yeni öcüler yaratmaya kalkışıyorlar. Bir “sivil darbe” sözüdür, gidiyor. “Sivil darbe” olur mu? Her şeyin “sivili” olur, ama darbenin sivili olmaz diyorlar. Oysa darbe, devlet iktidarının, yine devlet içindeki bir azınlıkça tertip yoluyla ve zor kullanarak ele geçirilmesidir. 27 Mayıs 1960 eylemini darbe kabul edenler; 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 örneklerini yok varsayabilirler mi? Bu nedenle de Türkiye’de darbe denince, akla elbette Amerikancı generaller geliyor. ABD Ordusu’nun Irak’ı işgali ve kuzeyde bir Kukla Devlet oluşturması, bizim için de bir dönüm noktası oldu. Bu cepheleşme süreci o denli ciddidir ki; ABD Ordusu, 24 Temmuz’dan 15 Ağustos 2002’ye değin 22 gün süren Türkiye’yi işgal tatbikatı yaptı. Adı da çok iddialı: “Binyılın Meydan Okuması” (Millenium Challenge 2002). AKP’nin bir dizi tertiple iktidara getirilmesi de aynı tarihlerde sahnelenmiştir. Böylece Türk Ordusu’nun hem dış cepheden, hem de içerde hükümet mevzilerinden kuşatılması süreci başladı. Türk ordusunun bu durumuna bakanlar; AKP iktidarının Ergenekon Tertibi’nde askeri güç göremeyince, “sivil darbe” kavramını ürettiler. Güya AKP, kendi derin devletini kuruyordu ve Ordu’yu da hedef alan bir “sivil darbe” gerçekleştiriyordu. Gerçekten de böyle oluyordu. Gerçekleşen aslında, kavramın tanımına göre sivil darbeydi. Çünkü meşru yoldan iktidara geliyormuş gibi tezgâhlanan süreçte; önce yasaklı lider RTE, muhalefetin önermesi ve katılımıyla milletvekili yapılıyor. Akabinde O’na alternatifliğe hazırlanan A.Gül ise  Devletin en üst kademesine oturtuluyordu. Peki, nasıl oluyordu da Dünya’nın en büyük ordularından biri olduğu sıklıkla belirtilen TSK, orgeneralleri ve teğmenleri zindanlara götürülürken, çaresiz bir görüntü verdiriliyordu? O ordu ki; Kemalist Devrim’in tüm kaleleri yıkılırken, tam siper durumunda kalabiliyordu! Görünürde iktidarın ordusu yok, ama biraz polisi var gibi. Ancak, Türkiye’de polisle darbe olmaz. Latin Amerika’da olur, orada ordu da polistir. Peki, silahlı gücü olmayan bir iktidar olabilir mi? Görülüyor ki; Amerikan Kulu Partilerin iktidarının yaptırım gücü, Irak’ı işgal etmiş olan ve Türkiye’yi işgal tatbikatları yapan ABD ordusudur. Görülmüştür ki; ABD ordusunun Türkiye içinde kullandığı ve harekete geçirebileceği silahlı güçler de var. İşte Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül darbesinin silahlı gücü budur. Burada, bu nedenle bir “sivil darbe” çarpıtmasından söz edebilirsiniz. Çünkü kavram ve tanımlama hem yaşananları açıklamaz; hem de çok yanıltıcıdır. Ergenekon Tertibi’nin en önemli adımı, 2002 yılında Genelkurmay Başkanlığına Org. Hilmi Özkök’ün atanmasıdır. ABD Ordusu’nun Irak’taki varlığı, Türk Ordusu’nun Org. Hilmi Özkök gibi Pentagon geleneğine bağlı unsurlarını da kullanarak son manzarayı yaratmıştır. Tüm gizem, N. Erbakan’ın “ Kanlı mı, kansız mı?” sorusundadır. AKP’nin Sivil Darbesi, bütün Amerikancı askeri darbeler gibi, 2002 yılında Türk Ordusu’nun 1 numarası ele geçirilerek sahnelendi. Bu açıdan 2002 Darbesi’nin, 1971 ve 1980 darbelerinden bir farkı yoktur. O nedenle eylem tam bir darbedir. “Sivil Darbe” denen süreç de 2002 yılında Hilmi Özkök darbesiyle başlamıştır. Ülke, o darbeyle erken seçime sürüklenmiş ve ABD’nin Irak saldırısı öncesinde, Türkiye’de istenen düzen kurulmuştur. Sonuçta; Türk Ordusu’nun milli devlete bağlı komutanları, 2002 sonrasında etkisiz hale getirilmiş. Cumhuriyet kurumlarının dışarıdan ve içerden kuşatılmasına direnmek isteyen komutanlar, Ergenekon Tertibi sürecinde tutuklanmıştır. Olay, gözaltına alınan ve tutuklanan generaller ve subaylarla bitmiyor. ABD’nin asıl gözaltına aldıkları, görev başında olanlardı! Çünkü 2008 yılında AKP’nin kapatılmasını önleyen anlaşma yapılmış ve bu arada komuta kademesinin eli kolu bağlanmıştır. İzlenebildiğince yaşanan olay, bir “sivil darbe” izlenimini de aşmaktadır. Buraya dikkat çektirenler; süreci sivil darbe tanımlamasından çıkarma ve olayı meşru bir siyasi özgürlük ortamına dönüştürme gayreti içindedirler. Oysa olagelenler; yapılan sivil darbenin içindeki bir evre olan, tam da ABD Ordusu’nun tehdidine dayanan silahlı bir darbedir. Bu darbe de, tıpkı 12 Mart ve 12 Eylül’deki gibi aynı zamanda Türk Ordusu’na darbedir. 12 Mart ve 12 Eylül’de toplam 3500 subay ve askeri öğrenci Ordu’dan atıldı. Türk Ordusu’nun Kemalist Devrimci birikimi ezilmek istendi. İşte Obama, ABD Ordusu’na dayanarak ve Türk Ordusu tam sipere sokularak gerçekleştirilen son silahlı darbenin üzerine Türkiye’ye gelmiştir. Washington yönetiminin, Ortadoğu ve Orta Asya’daki hedeflerine AKP ile ulaşamayacağı çok açık. ABD’nin 2001’den bu yana, AKP iktidarıyla yaptığı iş, son kertede Türk Ordusu’nu köşeye sıkıştırma, teslim alma ve stratejik görevlere sürme amacına bağlı. Türk Ordusu, bu süreçte dış cephede Kuzey Irak’tan, Kıbrıs’tan, Ege’den, Gürcistan ve Ermenistan üzerinden kuşatılmıştır. Türk Ordusu, iç cephede ise, bölücü terörle, cemaatler ve tarikatlarla, Batı işbirlikçisi mafya ve tefeci güruhuyla kuşatılmıştır. Türkiye’yi bölme tasarımını, “Kürt azınlığı”, “Ermeni soykırımı”, Kıbrıs ve Fener Patrikhanesi dayatmalarıyla TBMM kürsüsünden ilan eden Obama, iktidar ve muhalefetiyle hararetle alkışlandı. Obama, aynı dayatmaları Çankaya’dan da ilan etti. Muhatabı hayranlıkla, Türkiye’yi bölecek projeleri dinledi. Obama, Ilımlı İslamcılar ile sözde laikleri ne güzel birleştiriyor! Obama hayranlığındaki dizginsizlik, bir gerçeği değiştirmiyor. O dinamikler, B.Obama’yı “laiklik kahramanı” olarak sunan planları bozacak gücü barındırıyorlar ve Türkiye, 2002 yılında İslamiyet kullanılarak, milyonlarca Müslüman’ı katleden senaryolara teslim alınmaya kalkışılıyordu. Şimdi dönüp geriye bir bakın: Bu ülkede bir Alaca Karanlık Parti, kendi derin devletini kurmadı mı? Bu ülkede ordu’yu da hedef alan bir “sivil darbe” gerçekleştirmediler mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halil Şahin Arşivi