Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Genel Sekreteri Bolat Nurgaliyev, bir zamanların 27-29 Mayıs arasında İstanbul’da toplanan Türk-Asya Kongresi sırasında düzenlediği basın toplantısında şöyle dedi: “Türkiye ŞİÖ üyeliği için başvuru yapmadı. Biz Türkiye’nin üyeliğine her zaman açığız”.
Basın toplantısına Türkiye’den salt Ulusal Kanal ve TRT katıldı. Devletin resmi yayın organının dışında işbirlikçi basının, kulağının üzerine yatması hiç de şaşırtıcı değil. Bunu her zaman yapıyorlar. Çünkü onlar halkın uyanmasını, geleceği görebilmesini istemiyorlar.
AB’den daha büyük uluslararası bir topluluğun genel sekreterinin basın toplantısına gösterilen bu ilgisizlik, Batı’ya kayıtsız şartsız bağlanmak ve Doğu’ya sırtını dönmekle açıklanabilir. Ama Türkiye; er geç AB kapanından kurtulacak, diğer Türk cumhuriyetlerinin bir arada bulunduğu ŞİÖ’ya katılacaktır. Çünkü ülke gerçeğini yansıtan pusula, ŞİÖ’yü gösteriyor.
Şanghay İşbirliği Örgütü’nü ülkemiz insanı tanımıyor. Asil üyeleri: Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan, Çin ve Rusya’dır.
Görüldüğü gibi, Asya bütünleşmiş. Kendi coğrafyasının egemeni ve mutlu insanı olmak istiyor. Şu yazının kaleme alındığı ana değin gözlemci olan, asil üyeliğe aday ülkeler ise; Pakistan, Moğolistan, İran, Hindistan olarak sıralanıyor. Diyalog kurup, geleceğe hazırlananlar ise; Laos, Beyaz Rusya, Ukrayna, Moldavya, Endonezya, Azerbaycan, Ermenistan, Türkmenistan, Afganistan, Birmanya, Gürcistan, Tayland, Malezya, Filipinler, Kamboçya ve Vietnam.
Bakınız onların içinde Avrupalı yok ve salt sanki Türkiye eksik. Acaba neden?
- ve 14. Yüz yıllarda, Batının yağmacılarının İslam ülkelerine yaptığı saldırılara, Haçlı Seferleri deniyordu. Batının daha sonraki yıllarda, Doğu ülkelerine yaptığı saldırı ve işgallere de sömürgecilik dendi. Şimdilerde Batı gene İslam ülkelerine ve doğuya saldırıyor. Bu kez saldırının adı; teröristleri ortadan kaldırmak ve demokratikleştirmek oldu.
Aslında,12. ve 13. Yüzyıllarında başlayan seferler devam ediyor. Emperyalist çıkarların kalıcı hale getirilmesi için işgal edilen ülkelerin halklarının kültürel dönüşüme tabi tutulması gerekir. Yıllardır Afganistan’da olan Amerika, artık yeterli işbirlikçi üretemiyor. Kendine karşı savaşanlara her ne kadar terörist dese de işgali sürdürmesinde büyük zorluklar var.
Bir ülkenin rejimini beğenmeyebilirsiniz, kültürünü beğenmeyebilirsiniz. İşgal etme hakkını ve kültürünü nereden alıyorsunuz?
Mazlum ülkelerin efendisi, yüz yılların sömürge devleti, büyük entrikacı İngiltere’nin Dışişleri Bakanı David Miliband, bizim hakkımızda da inciler döktürmüş:
“Son 30 yıla bakarsanız yeni bir Türkiye kuruluyor”
Ama önünde sömürgen bir üst akıl, asalak bir işbirlikçi engel var. Önüne yeni öcüler konuyor.
Anımsayacaksınız; daha önceki demde de CIA’nın Ortadoğu İstasyon şeflerinden Graham Fuller de: “Türkiye Kemalizm’den vazgeçmelidir” demişti. Hatta son zamanın ılımlı İslam Projesi’nin bulgucusu eski ABD Başkanı Bush da benzer sözleri söylediği yazılıp-çizilmişti.
Elbette, yenisinin kurulabilmesi için öncesinin yıkılması gerekmektedir. Zamanında Tansu Çiller’de; “Son Komünist Devleti Yıktık” demişti. O da Başbakanlığı döneminde USA emperyalistlerinin kendisine verdiği görevini yerine getirdi!
Buluşulan nokta; üniter devletimizin yıkılıp, güçsüz ve emperyalizm tarafından güdülen bir ülkenin olması. Bu anlamda son 30 yılda Türkiye üzerinde oynamadıkları oyun kalmadı. Alevi-Sünni ayrımı yapmaya çalıştılar. Maraş katliamı, Sivas Katliamı ve kurtarılmış bölgeler ile ülkeyi bir karışıklığa sürüklemeye kalkıştılar. Ayırmak, karşı karşıya getirmek istediler olmadı, zaten olmazdı. Son 30 yılda en büyük kozları, PKK oldu…
Laik-anti laik tartışması, Türban tartışması bir türlü bitmek bilmiyor. Mustafa Kemal’den bu yana laik-çağdaş Cumhuriyetimiz, bu emperyalist ülkelerin oyunu ile Ilımlı İslam Ülkesi olarak anılmaya ve neredeyse merkezi ilan edilmeye başlandı. Her yaratılan fırsatta, düzmece operasyonları ile ülkenin aydınlarını darbeci gibi gösterip içeri alıyorlar. Bağımsız-Laik Cumhuriyet’ten her zaman alerji duyanlar, ulus devlet lafından her zaman midesi bulananlar bu gidişata çanak tutuyorlar. Yıllarca Soros’la beslenenler ve rahat yaşayanlar, şimdi görevlerini yapıyor…
Kolay değil bunca yıl beklemek. Tam yok olacak derken; Mustafa Kemal’in Samsuna çıkması ve Türk Ulusunun Mustafa Kemal öncülüğünde kurtuluş savaşını vermesi, harabeye dönmüş bir ülkeden yeni bir cumhuriyet’in kurulması, sıralı devrimler ve arkasından Büyük Bir Milletin doğması, Asya’nın mazlum toplumlarına örnek olmalar onları şaşırtıyor. Atatürk’ten 1938’de kurtuldular, ama yetmedi!
Daha ne duruyorsunuz?
Çağımızın İngiliz hayranı Damat Ferit’leri ve Ali Kemal’leri, mandacı hayranlarını, fosseptik çukuruna dönen o düşüncelerinin içinde tekrar boğmak için, Şanghay İşbirliği Örgütü’ne girmenin tam zamanı değil mi?
Unutmayın: Türk Milleti çok ihanetler gördü…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.