Halil Şahin
NE YARDAN, NE SERDEN
Bugün istediğiniz denli; “AB bize eşit davransın, bizden ulus devlet konusunda talepte bulunmasın” biçiminde konuşun. Kimse bu laflara kulak asmıyor. Zira AB’nin kuralları belli, ereği bellidir. Kendi megola idealarına ulaşma şekli bellidir. Adama, “madem ulus-devletine bu denli meraklısın, yürü başka kapıya” derler. Bu nedenle Türkiye’nin AB konusunda “ne şiş, yansın ne kebap” türünden bir söylemle, “ne yardan geçerim, ne serden…” zihniyetini esas alan bir dış politika izlemesi düş kırıklıkları ile karşılaşmaya gebedir. Oysa bugün “ulus-üniter devlet bizim için çok önemli” diyen bir Genelkurmay Başkanı, bundan birkaç yıl önce, Türkiye’nin egemenlik haklarının devredilmesinin tartışılmasını bile savunabilmişti. Dikkatinizi çekmedi mi? Bu dönüşte bir garabetlik sezmiyor musunuz? Org. İlker Başbuğ, 2005 yılında Genelkurmay Başkanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi (SAREM)’in düzenlediği “Bilgi Çağı ve Teknolojik Gelişmeler Işığında Toplum, Yönetim, Yönetici ve Lider Yaklaşımları” konulu uluslararası Sempozyumun açılış konuşmasında ulusal egemenlik kavramı ile ilgili şu saptamaları yapıyordu: “21. yüzyılın ilişkileri ağında tam bağımsızlık kavramı üzerine düşünmek zorundayız! Ulusların egemenlik haklarının belirli bir alanını, kendi arzusu ve kendi iradesiyle, o kuruluşun karar mekanizmalarında yer alması kaydıyla ve o kuruluştan kendi arzusuyla çekilebilmesi mümkün olduğu sürece, uluslararası bir kuruluşa devretmesi acaba tam bağımsızlığı zedeler mi? Sanırım bu soruyu tartışmalı ve bir uzlaşmaya varmalıyız.” (Aydınlık, 15.5.2005) Egemenliğini bir yerlere bağışlama, birilerine devretme alışkanlığı kazandırılanlara sormak gerek; uzlaşma sağlandı mı? Hepimiz biliyoruz ki, Org. Başbuğ, sıradan bir insan değildir. Konumundan kaynaklanan askeri kimliği, görev ve yetkililerinin ötesinde, üstelik bir de Milli Güvenlik Kurulu üyesidir! Dolayısıyla bu konumda olan birinin Anayasadan habersiz olduğu söylenebilir miydi? Peki, Org. Başbuğ, o günlerde yürürlükte olan Anayasa’nın 6. maddesinde yer alan “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Türk milleti egemenliğini Anayasa’nın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette, hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz…” hükmünü acaba neden dikkate almamakta ve adeta yok saymaktaydı? Oysa Anayasa’nın bu ilkesinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşlarından biri olduğu ve Genelkurmay Başkanı’nın dillendirdiği AB’ye üyelik gerçekleşirse, ortada ne egemenliğin ne de bağımsızlığın kalacağı açıktır. Bakınız; birilerini karalamıyorum, ama eleştiriyoruz. Kısacası Genelkurmay Başkanlığı görevini yapanlar daha tutarlı olmalı, herkese “mavi boncuk” dağıtmak yerine Türkiye’nin egemenliği ve bağımsızlığı, yani üniter-ulus devlet konusunda daha net olmalı değil mi? Ulus önünü görebilmelidir. İşbirlikçilerin zulmü altında inleyen milletin tahammülü kalmaz. Kimseler AB hedefinin yarattığı sarsıntıyı gözlerden saklamak için maske takmamalıdır. Hele ki, hiçbir kimse Atatürk’ü kullanmaya kalkmamalıdır. Bu günlerde de milliyetçiliği ayaklarının altına alanlar var. T.C harflerini kurumların başından silmeye çalışanlar var. Türklüğü öcü gösterenler var. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş ilke ve değerlerini tarih sahnesinden silmeye kalkışanlar var. Herkes kendini ortaya koyup seçimini mertçe, cesurca söylemeli. Ya yardan ya da serden vazgeçeceksiniz. Ya AB, ya Türkiye! Ya ABD ya da Türkiye Cumhuriyeti! Gerisi boş laf…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.