Halil Şahin
İRAN GİBİ DÜŞMEYELİM
Haydi gelin, geçmişte kalan bir rüyayı anımsayalım: O düşte, gelecekteki Türk İslam Devleti Başkanının “Fetullah Gülen” olacağını ve Başbakan RTE’nın, hiçbir ilişkimiz olmayan Tanzanya isimli garip bir ülkeye ziyarete neden gittiğini daha iyi anlayalım.
İran’daki Devrim sırasında; devrim muhafızları tarafından önce tecavüz edilip, daha sonra da ipe gönderilen Mehtap adlı kızın, yaklaşık yarım asırlık bir zaman diliminde yaşadığımız o talihsiz ve karanlık gününü anımsayınız.
Biliyorum; hepiniz, kalbinizde karanlığın otoritesini hissettiniz. Atatürk’ün aydınlık Türkiye’sinde yüreğiniz kan ağlayarak, İran’da o gün gelmeden önceki olayların sanki bir tekrarını sinemada izliyor gibisiniz.
Tüm olagelenlere rağmen, hala “Türk Ordusu olduğu sürece olamaz!” diyenlerin aymazlığı şaşırtıyor sizi değil mi?
Oysa daha birkaç yıl öncesine değin “Bu güçlü orduyu nasıl yenecekler de şeriat karanlığını getirecekler?” diyordunuz. İşte tam bu anda İran İslam devriminin nasıl geliştiğini anımsadınız ve Türkiye’deki gelişmelerle ne de çok büyük benzerlikler gösterdiğini fark ettiniz.
Büyük kesimi fakirleşen halkın, dincilerin pençesine nasıl düştüğünü; bu halkın yiyecek, giyecek gibi ufak yardımlarla onların safına nasıl çekildiğini; beyinlerinin nasıl yıkandığını ve fakirliklerinin temelinde kirli ve dinsiz bir rejim olduğunu benliklerine nasıl yazıldığını anımsadınız.
Aynen Türkiye’de olduğu gibi; hep demokrasi ve özgürlük denmişti. Humeyni, devrimi yapana dek, hep demokrasi ve özgürlük vaat etmişti. Bu şekilde birçok sol görüşlü insanları da kendi saflarına çektiler.
Ama ne yazık ki; bu insanlar devrimin akabinde ipe giden ilk insanlar olmamış mıydı?
Emir komuta zincirinde yapılanmış olan din adamları halkı kontrol altına alıyordu. Türkiye’de de mahalle baskıları, tarikat baskıları ayyuka çıkıyor. Töre cinayetlerinin ardı kesilmiyor değil mi?
İran’da kargaşa ortamında askeri kışlalar basıldı. Ellerinde Kur’an ile kışlalar ele geçirilmişti!
Türk silahlı kuvvetlerinin ancak binde birlik bir bölümü rejimin muhafızlarıdır. Yani Harp okullarında eğitim görmüş subaylar ancak bu kadardır. Geri kalan %99.99 er rejim muhafızı değildir. Onlar emirlere göre hareket eden vücut parçalarıdır. Beyin olanlar, az sayıdaki subaylardır. Şimdilerde hızla Mehmetçiğin yerine paralı asker yerleştiriyorlar.
Burada kilit nokta; ellerinde Kur’an ile harekete geçen büyük halk kitlelerine karşı paralı askerlerin silah kullanmakta zorlanacağı gerçeğidir.
Bu sahne aynen 15 Temmuz 2017’de yaşanmıştır. Cahil ve beyni yıkanmış halk, öyle bir inanç gücüyle kışlalara ve askere saldırmıştır ki, bu ülkede İran örneğindeki gibi kışlaların kısa sürede teslim alınabileceği olasılığı yüksekliği kanıtlanmıştır.
Deek ki, Kemalist devrimin asil savunucusu Türk ordusunun tümü değildir, salt subay kademesidir.
Paralı askerlerin durduğu ve etkisizleştirildiği noktada o subay kademesinin yok edilmesi kolay olacaktır. İran’da ordu bu şekilde etkisiz hale getirilmiştir.
Şu aşamada tarikat guruplarının aldıkları büyük ivme ve arkalarındaki çok büyük işbirlikçi güçler ile onları normal yollardan durdurmak çok zor olacaktır. Ülkedeki işsizliği hafifletmek adına, Türk ordusunda var olan Mehmetçik yerine paralı askerle doldurulması, Silahlı kuvvetlerin şu veya bu nedenle eli kolu bağlı hale gelmesini sağlayacaktır.
Silahlı kuvvetler, kışlalarını nasıl muhafaza edeceğinin planını çok iyi yapmak durumundadır. Çünkü kilit bu noktadır: silahlı kuvvetler etkisiz hale getirilemediği müddetçe tarikatçıların karşı devrimi başarıya ulaşamaz.
İran ordusunun böyle bir hazırlığı olmadığı için gafil avlanmadı mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.