Halil Şahin

Halil Şahin

HAYDİ, VATAN SAVUNMASINA!


Ülkede milleti yönetenler; kendi haltları yüzünden başları sıkıştıkça,“Haydi, vatan savunmasına!” demeğe başlarlar. Onlarla işbirliğine kalkmışlar da paylarına düşen rehavetle şaşkın balıklar gibi davranışlar içindedir. Ortada doğal bir gerçeklik meydana çıkar.

Bunun için bir yol göstermeniz gerek. Bu insanlar nerde, nasıl, kiminle, nasıl bir araya gelecek?

Ötekileştiren siz değil miydiniz?                                                                                                        

Üniversitelerin, yargının sindirilip, susturulup, ele geçirildiğini; son hedefin Yargıtay olduğunu, Yargıtay Yasası’nda yapılacak değişiklikle, Yargıtay’ın üye sayısının artırılıp, bu üyeliklere “yeni HSYK”nın seçim yapması sağlanarak, Yargıtay’daki çoğunluğun da, siyasal iktidarla aynı dünya görüşüne sahip üyelerden oluşturulacağını hep yazdık.

Yazdık çizdik, ama anlatamadık…

Ne demiştik?

Sınır Muhafaza Genel Müdürlüğü ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı (SMGM) ile de “Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı” tümüyle İçişleri Bakanlığı’na bağlanıyor.

Tasarıya göre önce Sahil Güvenlik Komutanlığı kaldırılmakta; bu Komutanlığın tüm silah, malzeme ve personeli SMGM’ye devredilmektedir. TSK, zaman içinde kademeli olarak sınırlardan çekilmekte; sınırları koruma işlevi SMGM’ne bırakılmaktadır. SMGM; yargıç kararı olmadan dinleme yapabilecek, Türkiye genelinde operasyon el faaliyet yürütebilecektir. SGMG’ye alınacak yeni ordu personeli, Polis Akademisi’nde eğitilecektir. Astsubay Meslek Yüksek Okullarında, SMGM adına öğrenci okutabilecektir. Böylece, TSK dışında, doğrudan Hükümet’e bağlı, operasyonel gücü yüksek

yeni bir askeri güvenlik gücü yapılanması ortaya çıkarılmaktadır.

TSK İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesinde değişiklik öngören yasa teklifi, sözüm ona Cumhuriyet’in kurucusu iddiasındaki bir partinin eliyle gerçekleşmesi çok çarpıcı.

Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Yasası’nın 35. Maddesi ve Milli Güvenlik Kurulu ile ilgilidir. Bu konuda, her zaman olduğu gibi yine Avrupa Birliği’nden yardım alınmıştır. Güya; ortak çıkarlar, bu desteğin verilmesini kolaylaştırmaktadır. AB’nin tüm istekleri alt alta yazıldığında ise Sevr Antlaşması benzeri bir tablonun ortaya çıktığı göz ardı edilmektedir.

MGK’nun iç güvenlik işlevini daraltılarak; ortalık, cumhuriyet karşıtı devrimcilerle cemaat ve tarikatlara bırakılabilir mi?

Oysa Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk; “Hiçbir savunma aracına sahip olmasak bile, dişimiz tırnağımızla zayıf ve dermansız kolumuzla mücadele ederek şeref ve haysiyetimizi, namusumuzu korumayı kaçınılmaz görüyorum. Tarih, bize vatan uğrunda canını, malını esirgemeyen

milletlerin asla ölmediklerini göstermektedir. Ben hayatımı, hiçbir zaman milletimizden üstün görmedim ve görmeyeceğim. Her an memleketim için şerefimle ölmeye hazırım.” demiyor muydu?

Bakınız, hiçbir değer ifade etmeyen türban konusunda milletin aklını allak bullak edenler; bu sıralarda, Emperyalist güçlerin de CHP’ ye fena halde sızmış olduklarını görmemezliğe geliyorlar.

Siz, hiç MHP’nin, Bahçeli’nin, düzmece belgelerle ‘Ergenekon’ bahanesiyle zindana tıkılan yurtseverlerle ilgili tek kelime ettiğini duydunuz mu?

Sözde milliyetçiler sayesinde TSK’da da Ulusalcı subaylar geniş ölçüde tasfiye edildiği için, NATO’cu subaylar ağırlık kazanmış durumdalar. Anlaşılan o ki, başlarına çuval geçiren gücün bu kez de ülkemizin başına füze geçirmesine selâm duruyorlar.

Demokratik kitle örgütlerinden sandığımız sendikalar ise uzayda yaşıyorlar. Ülke sorunlarıyla ilgilendikleri pek söylenemiyor. Ya her konuda görüş beyan edercesine bülbül kesilen, bu ülkede

hükümetlere rest çeken TÜSİAD’ın; ABD ve NATO borazanı olduğunu iyiden iyiye belli ettiği için olacak, füzelerin konuşlandırılmasına karşı bir görüş beyan etmesini beklemek hayalcilik oluyor. ADD’nin de onlardan farkı kalmamış; ola gelenler karşısında sessiz ve pısırık…

Görüyorsunuz işte; her geçen gün en tutarlı kesim olduğu anlaşılan TGB, Ulusal Kanal ve Aydınlık, her zamanki gibi aslanlar gibi mücadele ediyorlar.

Onların bu gayretini görenler, onları iktidardakilerle bir olmakla karalıyorlar. Garip fakat aslında bir anlamda, hükümete yardımcı olmaya çalışıyorlar. Çünkü onların görevlerini yapıyorlar!

Ama ne yazık ki bu durumu yalnızca halkımız görmüyor. Oysa hepimiz sorgulamalıyız. Çünkü olmak ya da olmamak gibi bir ikilemle karşı karşıyayız:

“Yayılmacı sömürgenlerin ileri karakolu olmayı bir kez daha sindirecek miyiz?” yoksa “Belleğimizi yoklayıp bağımsızlık ruhunu canlandıracak mıyız?”

Milletimiz görmelidir: Bütün siyasal partilerin, herkesin, vatanımızı ve geleceğimizi savunmaya yönelmesi gerek.

Türk Ulusu olarak Önünüzde fırsatınız var. Seçim sandığı önünüze konduğunda görev sana düşüyor, vatan savunmasında görev sana düşüyor.

Haydi, görev başına!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halil Şahin Arşivi