Halil Şahin
FAŞİST PROBAGANDA
Anayasa değişiklikleri oylamasından sonra gerçekleştirilen bugünün ülkesinde, tek bir özgürlük var: Sanki iktidar ortağı gibi davranan Tarikatçı Cemaati ve İktidarını Savunma Özgürlüğü!
Siyaset özgür değil, üniversite özgür değil, basın ve sendikalar özgür değil, dolayısıyla halk özgür değil…
İnsanlar; Bazı yayın organları ve oralarda yazan bazı köşe yazanlarındaki dönüşleri gözlemleyip, gelinen noktayı merak ediyorlar.
Siyasetin matematiğini yanlış kavradıklarından; dövündükleri açık olsa da, liberallerin çark etmelerine bir neden de bulunmuyor. Hatalarından dönmeleri söz konusu bile değil. Onların ilkesiz şeyler olduğunu bilip, görmeyen yok ki!
Belli ki, canları sıkkın; ama ülke adına, halk adına değil, kendi adlarına, işlevsiz kaldıkları, değişen ülke şartlarında kendilerini yerleştirecek bir ortam bulmakta zorlandıkları için değil mi?
Kendini tehdit altında hisseden hükümet; ister istemez bazı reformlardan vazgeçmekte, içindeki baskıcı eğilimcilerin önünü alamamaktadır. O nedenle bırakın liberalleri, bugün kendilerini liberallerden ayrı göstermek isteyen, liberallere sert eleştiriler yönelten birçok solcunun da durumu da neredeyse aynıdır.
Elbette bazı saf tipler; “Sermayenin ya da devletin iki kanadı arasında sürmekte olan mücadele” nedeniyle, her şeyin çözüldüğünü sanıyorlar.
Bütün bu olup bitenlerin; emekçi sınıfları salt esnek üretim, taşeronlaştırma, işsizlik, hayat pahalılığı bağlamında ilişkilendirdiğini es geçiyorlar.
Gericileşme, hukuksuzluk, toplumsal ve bireysel yaşam alanlarına yapılan müdahaleler bile; “sermayenin iki kanadı arasındaki mücadelenin sıcaklığı” nedeniyle kayıtsız, tarafsız kalınacak gündemler konusunda şaşkınlık yaratıyor.
Bu nedenle insanların, aniden uyanıp “tüh amma hata yapmışım” diyeceklerini düşünmemek gerekiyor.
Türkiye’de siyasetçi dans eder, 180 derecelik dönüşler yapar, ama hataları hep başkalarına yüklenir. Siyasetçinin kendisi; sadece kafasındaki aşkın peşindedir, salt gerçek odur!
TBMM’deki muhalefetin şu günkü hali, bu söylenenlerin kanıtı değil mi?
İş şimdi, TBMM’de kendilerinin temsil edilmediğine inan % 42’nin ne olacağı, iyice önemli hale geldi. İttifak arayışları bundan…
Kimilerine göre; işbirlikçi iktidar heveslileri karşıtları ‘birlik’ olmalı. Ama bakınız; TBMM’deki siyasetçiler ile cezaevlerine tıkılan TSK’nın üst kademelerinin, emekli generaller dâhil olmak üzere elan çalışmakta olanların, birlikte davranmaları söz konusu bile olmuyor. Bazılarının siyaseten ne dedikleri dahi anlaşılmıyor.
Basından takip edildiği kadarıyla; çoğu birbirleriyle kavgalı ve en yakınlarından kazık yediklerini düşünenler var. Halk onlardan umutsuz…
Alaca Karanlık Parazitleri karşıtlığını, sınıf eksenine yerleştiren ya da yerleştirme iddiasında olan sosyalist solun bileşenleri ise, en azından şimdilik, ilişkilerini dayanışmanın ötesine taşıyabilecek ortak zemine sahip olmadıklarını gösterdiler. Öncelikleri, iddiaları ve ideolojik referansları çok farklı görünüyor, değil mi?
Peki, ne olacak?
Her hareketin bir doğrultusu olur. Ama nereye?
Kim, kimden neyi talep ediyor?
Bugünün Türkiye’sinde olup bitenleri algılamak istiyorsanız eğer, duygusallıktan olabildiğince uzak olmalısınız.
Sırıtan, kıvırtan, nabza göre şerbet dağıtan, olmadık ve umulmadık sözler sarf eden bir siyasetçiye umut bağlanışındaki hüzün verici trajediye de ortak olamazsınız.
Önce tutarlılık, sonrasında da kararlılık aşısı yapılmalı. Karşıt devrimin faşist propagandalarının etkisi altında kalınmamalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.