Halil Şahin
DURUŞ GÖSTERİN
Türk ulusu olarak, bizim kendi çizgimiz ve coğrafyamız var. Bu çizgi, o coğrafyada, her şeyden önce çok daha geniş bir kesimi kapsıyor. Ama gelin görün ki; bunun dışında, google üzerinde kurulan mütevazı bir grubun adamları, nasıl oluyor da bu denli geniş topluluğu rahatsız, tedirgin, umutsuz ve çaresiz edebildiği düşünülmesi gereken bir konu... Kaldı ki; bir kısım medya mensubu ile kimi savcıların uyduruk iddianamelerini birlikte yazdığını, yaşayarak görüyoruz. Bunun dışında, “kendilerince boş atıp dolu tutturmaya” çalıştıklarını da görüyoruz. Bu insanlar arasında ahlak ve vicdan sahibi birilerini bulamazsınız. Yarım asırdır ve özellikle de yaklaşık on yıldır yapılanlara bakarak, bırakınız Müslümanlığa sığdırmayı, en temel insani değerlere sahip insanın yapacağı iş olarak görmek olası değil. İnsanların hayatlarıyla, ama yalan ve iftiralarla oynamaya kalkıştılar. Kimilerinin “yandaş medya” dedikleri ile kimilerinin “kartel medyası” diye andıkları bu işbirlikçiler, aynı telden çaldılar ve iktidar gücüyle aynı telde oynamaya da devam ediyorlar. Türkiye halkı ve ülkesi bitişe götürülürken, Türk ordusunun güzide subayları için; “bağırsakları temizliyoruz”, “böyle tipleri temizleyin” türünde aşağılık sözlerle Siyonist cephenin unsurlarınca sövülürken, yalanları ciddiye alamaz, gerçekleri görmezden gelemezdiniz. Bu ülke halkının değerlerini, varlıklarını sırtlanca paylaşan, köşe başlarına yerleşen ve bu ülke halkına düşmanlık yapan insanlar, mutlaka ve ivedilikle temizlenmesi gerekir! Yaşanan, dinsel görünümlü katmerli faşizmdir. Bu koyu faşizme karşı, vatan ve emek için, Cumhuriyet için Ulusal Güç Birliği Halk Cephesi’ni her tür önyargılardan sıyrılarak kurabilmek de günün acil görevidir. Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleriyle; Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek; “Demek adliyeyi ıslah etmek, rejime göre düzenlemek gerek.” diyecektir. Onları hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte; ona buna, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek; “Ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.”diyecektir. Türkiye’nin ABD Seattle Fahri Konsolosu olan Sayın J. F. Gökçen; “Aslında çok şeydir, Türk olmak. Türk olmak; Osmanlı’nın borcunu ödemektir, hovarda babanın borçla yaşayan evladı gibi. Kosova’da ve Bosna’da, Batı Trakya’da ve Makedonya’da bilmem kaç asır geçmişte kalan meselelerin hesabını vermektir. Türk olmak; Kıbrıs’ta, Hocali’de, Anadolu’da ve Balkanlar’da soykırıma uğramasına rağmen, bu mezalimin karşılığında yapmadığı soykırımla suçlanmaktır. Türk olmak lisanının Avrupa’da yasaklanmasıdır ve yine Türk olmak kendini ve derdini anlatamamaktır. Avrupa’da hor görülmek Türk olmaktır; ataları birçok asır önce Viyana’yı kuşattığı, fakat Napolyon gibi bütün Viyana’yı yakmadığı için hoş görülmemektir. Türk olmak zordur, çetindir ve eziyetlidir. Üç kıtadan dönüp, bir küçük yarımadada misafir muamelesi görmektir. Sayısız imparatorluk kurmak Türk olmaktır, aynı zamanda sayısız imparatorluk yıkmak da Türk olmaktır. Türk olmak; Arabaya koşulan ilk atın vatanında, ilk yazılı antlaşmanın imzalandığı yurtta; yazının bulunduğu, paranın icat edildiği, her metrekaresinden bereket fışkıran bu yurtta, kalkınmak için yabancı sermaye beklemektir. Türk olmak; Truva’dan bu yana, Sümer’den bu yana serpilerek gelse de, tarihten eski bu topraklarda, bütün zamandan damıtılarak gelen yüksek değerlerine rağmen, bir haftalık hafıza ile yaşamaktır. Doğu Roma’yı da Batı Roma’yı da yıkıp, yeni Roma olan AB’ye girmeye çalışmaktır. Türk olmak; Çanakkale ve Kocatepe’de ölmektir. Savaş alanlarında ölmeden önce düşmana su vermektir, onun yaralısını sırtında kendi hastanesine taşımaktır. Düşmanın ardından rahmet okumak, kanlısından helallik almaktır. Kar yağdığında kayak yapmayı değil, evsizleri düşünmektir. Balkon köşesine kuşlar için, kışın ekmek kırıntısı, yazın su koymaktır. Yağmura rahmet, kara bereket diye bakmaktır. Türk olmak; harap bir ülkede, zengin ülkelerin müstemlekesini reddedip, tahtadan kılıç ve ipten üzengi ile paylaşacak ve sahiplenecek tek varlığı fakirlik olmasına rağmen, yedi düvele meydan okumaktır. Türk olmak; Yunus’u bilmektir, Aşık Veysel’i sevmektir. Mevlana’yı, Hacı Bektaş’ı Veli’yi ve Hoca Yesevî’yi tek bir satırını okumasa da yüreğinde taşımaktır. Türk olmak; Asya’da batılı, Avrupa’da doğulu diye tepki görmektir. En zayıf gününde bile Dünya’ya meydan okumak, en dertli gününde bile her sıkntının bir şafakta biteceğini bilerek tevekkül göstermektir. Zor iştir Türk olmak. Türk olmak; Anadolu’da her düşen yağmur damlasına hamd etmek, her çıkan başak için şükretmektir. Türk olmak, medeniyetler mezarlığı Anadolu’da dik durabilmektir.”diyor. Türkseniz eğer; özü sözü bir, onurlu ve başı dik Türküm diyorsanız; siz de duruş gösterin!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.