Halil Şahin
ANSİYON REJİM
Prof.Dr.Yalçın Küçük; “Cumhuriyet değişmiştir” diyor ve devam ediyor: Devrim ve Teori birbirine benzerler, her ikisi de bir alt-üst oluşu ifade ediyorlar. Teori, tersine çevirtir ve böylece gözlem ve olgular birbirine daha iyi oturtur. Demek ki, teori bir uyum kurucudur ve bir sütliman olma durumudur da diyebiliyoruz. On göre; Her teori bir devrimdir ve her devrim, bir teori olmaktadır. Silivri yargılamaları sırasında, kendisini yargılayanlara sesleniyor: Mahkemeniz çok zor bir durumdadır! Gerçektende; o davaları basına sızan haberlerle bilgilenen yurttaşlar, her geçen gün iyiden iyiye karmaşık hale getirilen Silivri cehenneminden, bu düzenleyicilerin kurtuluşu olmadığına inanıyorlar. Hele; tam bağımsızlıktan yana olan ulusalcı sosyalistlerden sonra sıranın kendilerine geleceği korkusundan titreşen, sosyal demokratların hali tam bir gülmece! Yılana sarılışları ise tam bir seyirlik… Fransa’da 1789 hemen sonrasında yaşanan ve “Ancien Regime”(Ansiyon rejim) denen olayın, aynı zaman dilimi içinde bir ülkede yaşanan iki ayrı, ama birbirine zıt rejimin yaşandığı gün gibi ortada. “Ancien Regime” döneminde açılan bir davayı “yeni” rejimde sürdürmek zorunda kalıyorsunuz, bir karışıklık yaşıyorsunuz. Sanıklar yargılandıkları mahkemeyi anlayamazken, mahkeme de sanıkları anlayamamaktadır. Onları basından izleyen millet ise şaşkın ve kızgın. Bu anlayışsızlığı ancak tarih felsefesi içinde anlayabilirsiniz. Halide Edip; Meşrutiyet Devrimi Günü, Mülk-ü Osmanî’de hiçbir suç işlenmediğini yazmış. İşte burada bir “İhtilal Hali” ve “Teorik Durum” gözlemliyorsunuz. Görüntülenmek istenen manzarada bir yandan bir alt-üst oluş, diğer yanda ise yeni bir huzur var. İnsanın usuna Marx’ın farksızlık teoremi düşüyor. Karşı-devrim de devrimdir. AKP iktidarıyla artık farklı bir rejimde yaşıyoruz. Ama biz eski rejimdeyiz. Demak ki, artık Türkiye tarihinde de bir “Ancien Regime” bulunmaktadır. Teori, ışıktır. Aydınlatıyor ve ayan beyan(açıklıkla) gözlemliyoruz. Eğer bir rejim değişikliği varsa ki var, ceza kanunu maddeleri de değişmektedir ve şimdi “Cumhuriyet” zapt edildiği için yeni, büyük ve torba suç maddeleri icat edilmektedir. Torba dolusu yasalar ortaya konmakta, devlet ve millet kanun yerine geçen fetvalarla yönetilmektedir. Amerikan Kulu Partilerin ülkede yaratıp, uyguladığı yeni rejimin ortaya koyduğu bu yepyeni suç; “eski rejime mensup” olmak ve “eski rejimi savunmak” suçudur. Silivri ve Hasdal’da gözetim altında tutulanlar, bu nedenle ‘suçluymuş’ muamelesi ile karşı karşıya bırakılmışlardır. Onlar; işlendiği iddia edilen fiillerin oluş zamanının yasalarına göre değil, akepe iktidarına göre suçludur ve cezaevi şartlarından daha elim ve daha vahim ortamda, mahkemece kesilmeyen cezalarını çekmişlerdirler. Her devrim, süreçte beraber yürüdüğü fakat sonrasında kendine engel gördüklerini ilk fırsatta yok eder. Hapishaneler onlarla doludur. Oysa Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına ve bekasına yönelik darbe üstüne darbe yapan onlar ve asıl suçlular, Atatürk’ün o devrim karşıtları değil mi? İşte ulaştığımız “aydınlık” ve “açıklık” budur. Aydınlık, karanlıktır. Bu nedenle Silivri Mahkemeleri, toplanmış olanlara, yıllardır suçlarını açıklayamamaktadır. Ceza evleri dolusu avazlar, biteviye “suçumuz ne”, söyleyin, “suçumuzu isteriz” diye bağırmaktalar, “bize suç verin” ya da “biz suç isteriz” diye göğü inletmektedirler. Karanlık durum budur. Onlar hakkında bir suç tanımlaması yapamıyorlar! Mahkeme, ceza için bitmez tükenmez soru ile ihlal edilmiş bir kural gereksinimi aramaktadır. Bunlara “muhakeme” diyebilir miyiz? Silivri Mahkemeleri çok zor ve üzücü halde kamıştır. Okudukları yasalarda ve yetiştikleri okulların ders kitaplarında “ansiyon rejime mensup olmak” suçu yoktur. Sanki ortada, yani yürürlükte olmayan ve henüz düzenlenmemiş kanun maddelerine göre yargılama yapmak durumunda kaldılar. Sonuçta ister devrim, isterse karşı devrim olsun; sahnede, Cumhuriyet’i zapt eden, alan, rejimin mahkemesi var ve birçok suçsuz ve günahsız Türk aydını Ancien Regime’in insanları gibi toplanıp, getirilmişlerdir… Halkın gözü önünde sergilenen “iki devlet” var. “Bir devlet diğerini yargılıyor” şeklinde sunuluyor. Şimdiye dek izlenen davalar, iki devletin çatışması üzerine kuruludur. Sanki devletlerarası bir savaş var. Bu savaş sürecindeki çatışma, Cumhuriyet’in zaptı ile sonuçlanmış görünüyor. Daha doğrusu işbirlikçi medya, durumu halka öyle yansıtıyor. Bu duruma göre Şubat 2011 tarihinde hem rejim değişmiştir ve hem de ilan edilmiştir. Artık bir Ancien Regime var ve Türk Ulusunun önder aydınları “mensup elebaşı olarak” toplanıyorlar. Bekir Ağa koğuşu dar geliyor, Silivri’ye yeni hapishaneler inşa edilmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin görevli generallerinin çoğu hapse tıkıldılar. Polis Ordusu kuruluşunun tamamlanmasıyla bir ikame operasyonunu gözler önüne serilmektedir. Bu durum; “Emniyet teşkilatımız statükonun bekçisi değil, değişimin öncüsüdür, totaliter idarenin değil, ileri demokrasinin savunucusudur” sözleriyle açığa vurulmuştur. Fethullah Gülen Hareketi’nin devlet ve toplumun içine sızmasını açığa çıkarmak suç olmuştur. Çeşitli operasyonlar adı altında, basın ve gazetelere, gazetecilere yönelik tutuklama kampanyaları gerçekleştirilmiştir. Bir kitap yazılmasına yardım etmek ve hatta teşvik etmek, müstear isim kullanmak, “Ergenekon” adı verilen davaları eleştirmek ve eleştirmelerin sayılarının artmasına çalışmak, Yalçın Küçük’le veya iddia edilen biriyle konuşmak gibisinden sudan bahaneler, tutuklanmalar sırasında Cumhuriyet’i eline geçirenler icat edilen yeni suçlar oldu. Yeni rejim, ülkeyi ‘cahiliye’ dönemine indirmiştir. Burada salt yeni ceza maddeleri değil, ülkeyi çökertme ve yönetimi bilgisiz bir ekibe verme kararlılığı gözlemlenmektedir. O Mahkemeler ki; bu ülkenin en başarılı insanlarını, yaptıklarını yapmaktan alıkoymak için kurulduğunu kanıtlarcasına uygulamalar içinde görülmektedir. Sizlerin de oy destekleriyle getirildiğimiz ve geldiğimiz şu günün Türkiye’sinde durum bu!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.