Halil Şahin

Halil Şahin

GÖREVLERİNİ YAPIYORLAR

Şu dünyada her varlık kendi işlevini görür. Bizim memlekette de her insan kendi görevini yapıyor. Kimi aklıyla, düşünceleriyle, canıyla, kanıyla tarih yazarken kimileri de ahkâm keserek bir şeyler karalıyor. Bu günlerde kronolojik tarihçiliğe(?) ilgi duyanlar da var. Son yarım yüz yıla geri dönerek anımsatmalar yapıyorlar: 27 Mayıs Süleyman DEMİREL’i, 12 Eylül Turgut ÖZAL’ı, 12 Mart Bülent ECEVİT’i, 28 Şubat ise Tayyip’i yaratmış. “Her müdahale yeni bir lider ortaya çıkarıyor” düşüncesini ortaya yaymak suretiyle mesaj vererek yeni kazanımlar peşinde olmak isteyenlerin olduğu ortadadır. 30 Eylül 1996’yı anımsayalım. RP Rize Milletvekili Şevki YILMAZ, Batman’da yaptığı konuşmada;”Türkiye’nin %99’u Hizbullah’tır. Hizbullah olmayan Hibüşşeytan’dır” diyordu. 10 Kasım l996’yı ne çabuk unuttunuz? RP’li Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Şükrü KARATEPE, parti toplantısında;” Resmi görevim nedeniyle 10 Kasım törenlerine içim kan ağlayarak katıldım. İnsanları köle gibi gören, çağ dışı bu düzen mutlaka değişmelidir. Ey Müslümanlar, sakın ha içinizden bu hırsı, bu kini, nefreti ve inancı eksik etmeyin” demiyor muydu? 12 Ocak 1997’de ise Başbakanlık koltuğunun verdiği cüretle, Necmettin ERBAKAN başbakanlık konutunda 51 tarikat ve cemaat liderine iftar yemeği veriyordu. Bu cüret o denli arttı ki, Anayasamızın laiklik ilkesinin hilafına, Bakanlar Kurulu, memur mesaisi saatlerinin Ramazan Ayı’na göre düzenlenmesine karar verdi. 31 Ocak 1997’de Ankara Sincan Belediyesi’nin düzenlediği Kudüs Gecesi’nde atılan sloganlar, sahnelenen oyun ve İran Büyükelçisi Bagheri’nin konuşması, Türk Milletinin hafızasında halen tüm canlılığıyla tepkilere neden oluyor. 28 Şubat sürecine işte böyle gelindi. Milli Güvenlik Kurulu’nun 8,5 saat süren toplantısında irticai faaliyetlere dikkat çekildi. Atatürk ilkeleri ve devrim yasalarının eksiksiz uygulanması kararlaştırıldı. Alınması istenilen önlemler 18 başlık altında hükümete tavsiye edildi. İrtica ve irticacılara karşı yurtseverlik bilincinde olanlar, görevlerini yapıyordu. Çünkü onların devlet ve milletini koruma ve kollama gibi bir anayasal görevi vardı. Ya şu meşhur 15 Temmuz’a ne demeli? Tüm şu sayageldiğmiz cumhuriyet yıkıcılıklarına koşut olan Türban istismarcılığı, İmam Hatip sömürücülüğü, Açılım sevdacılığı, AB maceracılıklarını unuttunuz mu? Yunus Emre’nin sözü hiç aklımdan çıkmıyor: Dağ ne denli yüce olsa da yol onun üzerinden geçer. Küresel taarruzun eşgüdüm işbirlikçileri, yeni kazanım düşleriyle daha başka kışkırtmalar peşinde olabilir. Nitekim; çocuklarını askere bile göndermeyenler, cami avlularında namazı kılınan şehitlerimizin tabutları önünde eline aldıkları mikrofonlardan seslenerek, halkı kandırmayı matah biliyorlar. Atatürk’ün deyişiyle “dâhili ve harici bedhahlar” daima olmuştur, bundan böyle de olabilecektir. Türk ulusunun geleceğini koruma ve kollama görevini Ata’sından alan Türk gençliğinin, düşürüldüğü eğitimsizlik ve ekonomik güçsüzlük ortamına rağmen aymazlık içinde biçare kalabileceğini düşünenler, elbette yarattıkları kör kuyularda kendi tuzaklarına düşeceklerdir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halil Şahin Arşivi