Mehmet Ünal Taşpınar
YURDAER DOĞULU ORKESTRASI AFYON'DA
Yıllar karışıyor bu kadar zamandan sonra yazmaya çalışınca...1965/1968 arasında olmalı. Atlas Sineması diyeceğim ama... yanılır mıyım diye yer de söylemeyeyim, Afyon'da deyip girelim konuya... (Hasan Özpunar gazete arşivlerinden ayına, gününe kadar bulacaktır belki de.) Kenan Doğulu ve Ozan Doğulu'nun babası YURDAER DOĞULU. Milli gitaristimiz. Uzun süre Yurdaer Doğulu ve Birsen Armağan nişanlı kaldılar. Afyon'daki konserde Yurdaer Doğulu, Birsen Armağan, Mustafa İçli, Cezmi Başeğmez'i seyretmiştik. Yurdaer Doğulu (solo gitar), Birsen Armağan (şantöz), Mustafa İçli (şantör), Cezmi Başeğmez (bateri), Timur Güven (basgitar), Celal Kara (org). İmzalı fotoğraflarını istediğimde Cezmi Başeğmez "Ben kimim ki? Fotoğrafım yok" demişti. Alçak gönüllülükten böyle diyordu. Ondan fotoğraf alamadım. İlerki yıllarda ulaşamadığım kadar meşhur olmuştu artık. Afyon'dayım. (Düşünüyorum da 1967/68 daha uygun gibi geliyor bu hatırama.) Müzik hastasıyım. Doğan Şener Milliyet'in Pazar ekinde (ya da gazetenin orta sayfasında ülkemizde Türkçe ve yabancı dilde meşhur olmuş, zamanın şarkılarının sözlerini yayımlıyor. Heyecanla ezberlememe çalıştığım, kesip sakladığım hatta bir defterime yapıştırdığım günler... Radyodan ve plaklarından dinlediğimiz müzisyenler Afyon'a gelmiş. Yurdaer Doğulu ve orkestra elemanları (bugünkü deyişle) 'fenomen' kişiler biz gençler için. Kulise heyecanla koşup yanlarına kadar girebilmişim. Bir imza, bir fotoğraf alsam ne olur!? (Neler olmaz! Bunun bir de 'cakası' var! Ne hava atmışımdır, kimbilir?) o günlerin, gençliğin coşkusuna bakar mısınız? Ve bir gazete haberi: (TRT Eurovision şarkı yarışmalarının değişmez bateristi Cezmi Başeğmez, toprağa verildi İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası Vurmalı Sazlar Grubu bateristi Cezmi Başeğmez 65 yaşında vefat etti. 34 yıldır İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası Vurma Sazlar Grubu’nda çalışan Başeğmez, TRT Eurovision Şarkı Yarışmaları’nın değişmez bateristiydi. Sanatçının cenazesi bugün saat 11.00’de Paşalimanı Eski Tekel Binası İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası Müdürlüğü’ndeki törenin ardından, Şişli Camii’nde öğle vakti kılınacak cenaze namazından sonra Feriköy Mezarlığı’nda toprağa verilecek. 8/10/2011) Bir zamanların SES Dergisinden bir röportaj var aşağıda YURDAER DOĞULU ORKESTRASI ile yapılmış: "İnsanların bazı öyle anlan olur ki, kendi kendine, "Keşke bir hayvan olarak dünyaya gelseydim" diye söylenir dururlar!… Kimi kuşların özgürlüğüne gıpta eder, kimi dünya gailesinden uzaklaşmak için kaz’ın budalalığına imrenir. Kimi de ağustos böceği gibi yaşamak ister. Hiç bir şeyi umursamadan, sırtüstü yatmak için… Bazılan da arslan olmak ister, herkese hükmetmek için… İşte Yurdaer Doğulu orkestrasının bütün elemanlarının da kalbinde bir «hayvan» yatıyor. Geçenlerde bize, bir yandan yerinde bulunmak istedikleri hayvan ile ortak taraflarını anlattılar ve kalplerinde yatan hayvanlan, hareketlerle karikatürize ettiler. Beş yıllık müzik hayatı olan Yurdaer Doğulu orkestrasının şantörü Mustafa İçli, bütün hayvanların içinde en çok tavşanı severmiş. Neden mi? Onu da içli’nin kendisi anlatsın: «Havuç yemesini çok severim. Belki bu yüzden bir tavşanın yerinde olmayı istiyorum. Tavşan aynı zamanda çok hareketli ve hızlı koşan bir hayvandır. Kulakları da çok hassastır. Tıpkı benim gibi. Dişlerime gelince, görmüyor musunuz ne kadar uzun? Tıpkı tavşanınki gibi de keskindir de!… Ankara Devlet Konservatuvarından ayrıldıktan sonra profesyonel olan Zafer Çotal, kuşların hayatına çok gıpta edermiş. Dünyaya bir dahaki gelişte hayvan olarak, ama mutlaka bir kuş olarak gelmek istermiş. «Kuşlar gibi hür olmak, ne kadar güzel bir şey» diyor Zafer Çotal. Gökyüzünün mavi boşluklarında serbestçe kanat çırpmak ne hoşdur kim bilir? Kuşlara gıpda edişim gökyüzüne olan büyük sevgimden doğuyor her halde. Çocukken pilot olmayı isterdim. Uzun sözün kısası mavi boşluğun hayranıyım ben. Şu anda bir kuş kadar hür olduğumu söyleyemem. Çünkü evliyim. Yeşil telefonlu, modern kafesimden de son derece memnunum. Bülbülün dediği gibi İlle de bekarlık’ diye de bir türlü tutturmuyorum!» Erdinç Karadal dokuz yıldan beri profesyonel müzisyen olarak çalışıyor. Karadal’ın kalbinde yatan hayvan: Kedi. Cinsini bile seçmiş: Ankara kedisi. «Beni bir kediye benzetirler," diyor. "Son derece hassas bir buruna sahibim. Özellikle yemek kokularını çok uzaklardan alabilirim. Geceleri ise gözlerim gayet iyi görür. Hele bir, iki kadeh parlattıktan sonra yeşil gözlerim ışıl ışıl yanar. Avcıyımdır, hem de en birincisinden! Avımı elde etmek için sonuna kadar kovalarım." Kocaman burunlu Rıza Silahlıpoda’ya arkadaşları, "Sen de tavuk ol, zaten burnunla da org solo yaptığına göre, tavukluk senin için ideal olur," derler sık sık. Ama onları dinleyen kim? "Ben maymun olmak isterim," diye Rıza Silahlı dayatıyor. Üç yıldan beri Yurdaer Doğulu orkestrasında çalışan Rıza’ya mavmunu niçin tercih ettiğini sorduk, anlattı: "Dünyaya hayvan olarak geleceksin deseler, maymun olmayı tercih ederdim. Bu hayvanı istisnasız tercih etmemin sebebi, hem onu çok sevmem, hem de bu hayvanın dünyada herkes tarafından sevilmesi. Ayrıca maymun, insanın büyük, büyük, büyükbabası veya annesi değil midir? Şimdi gelelim maymunla benim ortak taraflarıma… Şeker, çikolata, fındık ve fıstığa bayılırım. Sempatik olduğumu söylerler. Neşe dolu, cıvıl cıvıl bir hayatım vardır. Fakat kızdırıldığım zaman çok sinirli ve hırçın oluveririm. Tamam değil mi?" Ve şef Yurdaer Doğulu hangi hayvanın yerinde olmak istermiş bilir misiniz? At… On iki yıllık müzisyen neden at olmak istermiş, şimdi gelin onu dinleyelim: «Eğer ikinci defa dünyaya geleceksem, hele hayvan olarak geleceksem mutlaka at olmak isterim. Ama safkan bir Arap atı. Bu hayvan tarih boyunca atalarımızın en vefakar dostu olarak bilinir. At ile bazı özelliklerimiz de var. Örnek mi istersiniz. At gibi uysal ve sadığımdır. Sabırlıyım dır… Fakaat… Bir de kafam kızarsa tıpkı, «Yumuşak atın tekmesi pek olur» atasözündeki gibi davranırım. Şu anda birbirleriyle yanşan orkestralar da bence birer Arap atından farksızdırlar. Hepimiz bu yanşı kazanmak için notalardan yapılmış hipodromda yanşıyoruz.» Eh, bu kadar böcek için bir çiçek gerekmez mi? İşte Birsen Armağan «kelebek» olmuş uçuyor. Neden mi «kelebek» olmak istermiş: «Hayatta en sevdiğim hayvan, daha doğrusu hayvancık kelebektir. Gıpta ederim onların hayatına. Ufacık kanat çırpışları ile göklere yükselmek ne kadar güzel şey." (Alıntıdır. Bkz. https://adresing.com/shop/ses_dergisinin_1968_tarihli_17_sayısı) MEHMET ÜNAL TAŞPINAR
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.