Sünni'nin eline benzin verip, "Git Madımağ'ı yak!" dediler... Alevi'nin eline Kaleşnikof'u verip, "Git Başbağlar'ı tara!" dediler... Kürd'e dediler ki, "Sokağa çık!, Pkk'ya destek ver!" Türk'e dediler ki; "Pkk'ya destek verenlerin köylerini yak, yık!"... Sünnller, Aleviler'le, Türkler, Kürtler'le birbirini yesin ki; biz de Ortadoğu'nun yeraltı-yerüstü kaynaklarını sömürelim. Devrin paşası Çevik BİR'in deyimiyle, "Etkisi 1000" yıl sürecek bir çığırdı 28 Şubat. İhanetin, şerefsizliğin, ahlaksızlığın, hırsızlığın, yolsuzluğun adıdır 28 Şubat. Ben o tarihte 19 yaşımdaydım. Hepsini gördüm, hepsini bizzat yaşadım. Allah'ım o kara günleri bu millete bir daha yaşatmasın! 28 Şubat'tan önceki darbeler sadece siyaset odaklıydı. Türkiye'yi idâre edenlerin icâbına bakılır, yerine MADE İN USA mamülü bir Karagöz ve Hacivat yönetime getirilirdi. Fakat 28 Şubat akıllara durgunluk veren uygulamaların yürürlüğe konulduğu bir darbe şekliydi ve bu darbe siyasetten daha çok, finansal kaynaklarımıza, kültür ve sanatımıza, milli ve mânevi tüm varlıklarımıza indirilmiş bir darbeydi. Etkisi gerçekten 1000 yıl sürecek Türk-Kürt ve Alevi-Sünni çatışmasının milâdıydı. Şimdi falanca filanca partinin il başkanlarının 50 lira yevmiye verip te sokağa saldığı 20-25 yaşındaki bebeler bilmez bunu. Bugün sokakta asker-polis taşlayan bu itler, 28 Şubat'ta fistanla geziyordu sokakta... Beylikdüzü-Haramidere'de uyuşturucu masasından kaldırdıkları Ali KALKANCI'yı şeyh yaptılar. Bir pavyonda konsomatris olan Fadime ŞAHİN'i de mürit yapıp, 28 Şubat'ın gerçekleşmesi için ÇOK EŞŞEK SESLİ ACZMENDİ KOROSUnu kurdular. Üç-beş hay-huy dedirtip, Mustafa Kemal'e ve laik düzene küfrettirdiler. Maksat; dindar kesime yapılacak her nevi operasyonu meşrû göstermekti... Hemen hemen tüm dini ve etnik unsurların inim inim inlediği, işkenceler gördüğü, öldürüldüğü veya hapse atıldığı 28 Şubat Dönemi'nde zerrece bir zarar görmeyen sadece Fethullah GÜLEN ve saz arkadaşlarıydı. Belki inanmayacaksınız ama, bu darbe; Devrin yüce şövalyesi Çevik BİR'e "Şerefli Generalim! İstersen gel okullarımızı da al ama bize dokunma!" diye yalvaran Fethullah GÜLEN için tertiplenmişti sanki. Manşetlerinde, merhum Başbakan ERBAKAN'a ithâfen; "Ülkeyi yönetmeyi beceremediniz, istifâ edin!" diye talimat verirken, vaazlarında da "Darbe yapan askerlerin, sevap işlediğini..." söylüyordu. Sadece başörtüsünü savunduğu için Refah Partisi kapatıldı. Ve bu partinin kapatıldığını ekranlardan haykıran isim; Kenan EVREN tarafından Anayasa Mahkemesi asil üyeliğine atanmış olan Ahmet Necdet SEZER'di. Evet, hemşehrimiz Ahmet Emmi'den bahsettim... Hani şu sevinç çığlıklarıyla, davullarla Çankaya'ya uğurladığımız... Hani şu Çankaya Köşkü'nde gece-gündüz eli kıçında gezen dönemin Cumhurbaşkanı... Hani şu 261 teröristi affederek hapisten çıkaran... Hani şu Ecevit'in suratına Anayasa Kitabı'ını fırlatıp, ülkeyi 381 milyar dolar zarara uğratan adam.... Geçmişte ülkeye zerrece bir hayrı dokunmadığı gibi; şu an nerde olduğu, ne yaptığı bilinmeyen, "GÖREV ADAMI" Ahmet Emmi (Ekmeleddin İHSANOĞLU ve Derviş EROĞLU gibi bişey) çıkıp dedi ki; "Refah Partisi" kapatılmıştır. Peki neden Ahmet Emmi?! "Başörtüsüne özgürlük istediği için..." Allah senin belânı versin Ahmet Emmi! Keşke Afyonlu olmasaydın! Evet değerli okurlarım, aslında bu post-modern darbe sâyesinde mağdur olduğum iki hikâyemi sizlere anlatacaktım ama muhâlif dostlarımın "tarafsız ve fakir" diye başıma kakıp durdukları Ahmet Emmi aklıma düştüğü zaman sinirleniyorum ve gün yüzü görmemiş küfür ve hakaretten başka şey gelmiyor aklıma. O yüzden burada kapatalım bu mevzuyu. Ha! Bu arada aklıma gelmişken Kocatepe Üniversitesi'ne de bir laf sokayım; O kampüsün adını bir an önce değiştirin kardeşim. Ahmet Necdet Sezer ismi bir kampüsten ziyâde, bir lunaparka yaraşır...