Turan Akkoyun
İSTİKAMET
Birbirinden uzak kıtalarda İnsanlığın geçmişinde göç, yerleşim, yükseliş, çöküş, galibiyet, mağlubiyet, mücadele, mutluluk, mutsuzluk, üzüntü, sevinç, kayıp, kazanım, iyi, kötü, temiz ile kirli el ele ve iç içe olmuştur. Türk dünyasının baş düşmanı Moskof zulmünün dayanılmazlığı karşısında çıkışı Türklüğün bağımsız coğrafyasında arayanlar burada ayağa kalkmayı, yeniden yarınlara doğru yürümeyi denemişlerdir. Mecburiyetten doğan hamleler büyük oranda birlik - beraberliği körüklemiş, yepyeni çıkışların da temelini teşkil etmiştir. Moskof'un önünden çekilip gelen Kırımlı bir anne, Kazanlı bir babanın kızı olarak Cumhuriyetimizin on ikinci yılında Bursa'da dünyaya geldi. Çoğunlukla hayatın sert yüzüyle karşılaştı. Daha çocukluk yıllarını aşamadan babası sirozdan öldüğünde, o henüz altı yaşındaydı. Çaresiz kalındığı sanılan zamanlarda çıkışın çok uzaklarda olmadığını, insan yakınlarında görebilmektedir. Yeter ki karamsarlığa tutsak olmasın. Bazen problemler sadece bireysel ya da ailesel olmayıp evrensel nitelikler de taşıyabilmektedir. Dünyada da ikinci büyük savaş alabildiğince hızlı bir şekilde sürmekteydi. Devletlerin başında iktidarı ele geçirmiş, hiçbir zaman normal olduğu kabul edilmemiş liderler sadece kendi toplumlarını değil bütün insanlığı bataklığa saplamış durumdaydılar. Bataklıktan çıkışın faturasını savaşa giren - girmeyen her toplum ödemekteydi. Siyasi anlayış ve sistemlerde de faturadan kendilerine düşenden kaçıp kurtulamamaktaydı. Henüz çeyrek yüzyılı bile görememiş anne, en büyükleri altı yaşında olan üç kız evlat ile yapayalnız kalmıştı. Bugün açısından bakıldığında daha kendisi bakıma ihtiyaç hissettiği yaşlarda kendisiyle beraber dört kişinin sorumluluğunu omuzlarına yüklemişti. Mecburiyetler yaşam enerjisini artırmaktadır. Birey sandığından çok daha dayanıklı ve güçlüdür. Ancak gücünün farkına varabilmesi için zorluklarla karşılaşması, onlarla baş etmesini bilmelidir. "Eğer at gücünü bilmiş olsaydı kendine asla gem vurdurmazdı." Kişinin kendisini keşfetmesi gücünün farkına varmasından başka bir şey değildir. Farkında olamamak, en büyük fakirliktir. Herhangi bir güvenceleri de bulunmamaktaydı. Sosyal güvence denilen kavram, ülkemizin hayal ufuklarına dahil olmamış, siyasi iktidarların gündeminde henüz yer işgal etmemişti. Basit hastalıklar toplumu kırıp geçiriyor, hatta karnını doyurmak bile "karne" ile gerçekleştirilebiliyordu. Ortamın çerçevesini tam anlamıyla belirtmek, çok ciddi senaryoların kaleme alınmasıyla mümkün olabilirdi. Bunun da apayrı ve kalemde yürek isteyen bir konu olduğunu belirtmeliyiz. Genç dul annenin bir tekstil atölyesinde iş bulması, onlar için inanılmaz derecede bir nimettir. Büyük kızı da güç bela ilk okulu bitirir. İkinci sınıfta iken bir şekilde gittiği sinemada Edison'un Hayatı filmini izlerken o filmde oynamayı kafasına koyar. Bilhassa çocukluk yıllarında bilinçaltına yerleşen tutkulardan kurtulmak ne mümkün. Bilakis dağları, tepeleri, yamaçları, zorlukları aştırmaktadır. İnsanoğlu o anda fark edemediği gelişmelerden bazıları ile sonraki yaşamını şekillendirmekte, önüne çıkan istikametlere yüzünü ya da sırtını dönmektedir. Çok sonraları nerelerden döndüğünü düşündüğünde yol ayrımlarını dahi hatırlayamamaktadır. Çünkü onlar, istenmediği için görülmemiş haliyle beyninde kalıcı bir yer işgal etmemiştir. Geçmişin tozu dumanı içinde yitip gitmişlerdir. Ailesinin geçmiş hafızasından silinmeyen göç olgusu ilk okul biter bitmez yeniden gerçekleşir. Ülkenin en büyük kenti İstanbul'a göçerler. Orada hem annesi, hem de kendisi yine tekstil de çalışır. Mekandaki değişiklikler alışkanlıkları ortadan kaldırmaz. Dikiş işine yatkınlığından dolayı kısa zamanda fazla kazanmaya başlar. Yaşı on üçe ulaştığında sinemanın sınırına dayanır. Ancak annesi buna izin vermez. Zira aileler şüphesiz iyi niyetli olarak bazı kararlar vermekte, çoğunlukla da bunlar olumsuz sonuçlara sebep olmaktadır. Bunlar kimisinde geçmişte "kaçan balık", kimisinde bir özlem, kimisinde de sonradan çok büyük tutkunun kıvılcımı olmaktadır. On beş yaşında tanıştığı şahısla çetrefilli bir gelişim sonrası evlenir. Hayata "Akşiray" soy adı ile devam ederken, yuva yıkan kadın sıfatına ulaşmıştır. Bu kolay benimsenen, kabullenen bu husus olmamıştır. Serüven yolculuğu hız kesmeden devam etmektedir. Aile; birey için en önemli gelişim ve değişimlerin başında gelmektedir. Mekan, tutum, davranış ve alışkanlıklar zorunlu olarak değişir. Değişim hem bedensel, hem de zihinsel nitelik taşımaktadır. Evlilik sonrasında İstanbul'dan yeniden bir göç ile İzmir'e yerleşir. Artık geleneksel kültürde açıklaması yeterince yapılan kaynana - gelin çatışması, kabullenmesi yaşanır. Bu evlilikten bir oğlu dünyaya gelir. Sevdalar yenilenmek zorundadır. Zamanı geldiğinde yenilenme gerçekleşmediği takdirde ya yenilerine, ya da eskilere yelken açılır. Yelkenleri harekete geçirecek olan bir rüzgar mutlaka çıkar. Bu bireyin iç dalgalanmasıyla da doğrudan bağlantılıdır. Kaynanası ile tartışmasının yanına eşi eklenir. Mevzu döner dolaşır başladığı noktaya gelir. Hattı zatında temelde kendi annesinin engellediği yer bulunmaktadır. Şimdi de eşiyle sinema konusunda şiddetli tartışmalar yaşanır. Tıpkı annesi gibi, eşi de bunu kabullenmez. Ne de olsa meslek bir iş sektörü olarak kabul edilmemektedir. Kendisi dışındakiler sinemada yer almasının yanlış olduğunu düşünmektedirler. Önemli olan bireyin düşünceleridir. Düşüncesinin peşinde ilerlemek de cesaret istemektedir. Zaman her şeyin doktorudur. Zamanla kaçınılıp kurtulduğunuzu sandığınız yerlerle bağlantı koparılmamışsa bireyin sonraki dönemlerinde en önemli liman olabilmektedir. Bunun nice örnekleri bulunmaktadır. Toplumda örnekleri olan bu husus bir çok film ve diziye konu olmuştur. Çocuğunu alarak İzmir'den gerisin geriye bir kaçışla annesinin yanına gelir. Daha önce kendisini engelleyen annenin ne düşünce, ne de güç bakımından direnci kalmamıştır. O dönemlerde pek çoklarının ilerlediği Yıldız Mecmuasının yoluna girer. Bu yol gençlerin duygularını okşamakta, hayalleri süslemekte, tutkularını zirveye taşımaktadır. Herkes bir basamak çıkabilmenin derdindedir. Sonraki basamakları ne düşünen, ne fark eden, ne de o anda bunun önemi vardır. O yılki yarışmada Leyla Sayar, Pervin Par ve üçüncü sırada kendisi yer alır. Böyle olmasına rağmen olaylar beklediği gibi gelişmeyecektir. Yine de yılmadan hayallerinin peşinde, iz sürmeye devam eder. Sinemanın sınırında beklerken, kapılardan birisi tiyatroya açılır. Oradan ilerlemek istemişse de küçük bir çocuklu genç bir anne için bu da fazla kolay olmayacaktır. İstanbul'daki oyunlarda sahneye çıkmış, ama o günlerde sektörün vazgeçilmezlerinden Anadolu turnelerine gidemediğinden oradan da ilerleme şansı bulamamıştır. Yine de sanat dünyasından nasibini alır, görüntüsü değişir. Arkadaşının teklifiyle sarışınlığa terfi geçer. Bu onun sinemada akıllarda bıraktığı görüntüsü olacaktır. Görüntüye ulaşmanın zamanı gelmemiştir. Beklentileri gibi olmasa da sinemadan küçük roller bulmaya başlar. Beyinde ısrarlı davranmanın mutlaka bir sonucu oluyordu. Kendisine bir koltuk da hedeflemişti. Kendisinden sadece yedi yaş büyük olan "erkeksi kadın" tipinin öncüsü Kökçü. Onun makamı, şöhreti ve saltanatı tutkuya dönüşür. Beyazperdede önemli rol almaya başladığında, taleplerin peşi sıra geldiğini görecektir. Beş tane filmde birden oynar. Yaşı otuza dayandığında perdede patlama yapar. Teklifler sadece oyunculuğa dair değildir. 1957 yılında beyazperdenin kralı ile Kurt Mustafa filminde bir yıl sonra da Çoban Kız, Tütüncü Kızı Emine, Ninni Talihsiz Yetime, Civan Ali, Canavar Kadın filmlerinde önemli bir başarı grafiği yakalamıştır. Tiplemeler kimliğe dönüştürülmektedir. Hep aynı kulvarda yürünmesi kaçınılmaz kabul edilmektedir. Bu gelenek günümüzde de değişmemiştir. Ödemişli beyazperde oyuncusunun Turist Ömer'in Almanya'daki çekimlere gidememesi üzerine aranan, tutkusu istikametinde ilerleyen sanatçıdan başkası olmayacaktır. Ayrıca filmin senaristi ile başlayan duygusal ilişki evliliğe dönüşür. Bu evlilikten de on altı yıl sonra bir kez daha anne olup bir kızı dünyaya geldi. Sanatçılık ile anneliği birlikte götüren bilen ender sanatçılardan birisi olmuştur. Bu hususun takdire şayan olduğu belirtilmelidir. Filmlerde rol karakteri hızla gelişir: Birilerinin arasını bozan, yoldan çıkaran, safları kandıran, kötü yola düşüren, ayak kaydıran, yapamayacağı kötülük olmayan, sigarasının dumanını savururken erkekleri şaşkına çeviren, fettan bir kadın tiplemesi ve oyuncusu olmuştur. İzleyicinin hafızasında hep orada kalmıştır Şöhreti sinemanın başkenti Hollywood'a kadar uzanır. Ne olsa orası sektörün hem beyni hem de kalbidir. Oradan da teklif almasına karşılık olumlu bir gelişme meydana gelmez. Kendisinden Amerikan İngilizcesi öğrenmesi istenmiş, beş yıl tiyatroda çalışması talep edilmiştir. Amerika macerası yaşanmamıştır. Birçoklarının düşünmeden atılacakları bu teklif nedense ondan olumlu cevap alamamıştır. Kim bilir belki de anneliği bu kararında etkili olmuş olabilir. İstikameti doğrultusunda ilerlemekte çekinmeyen, beyazperdede iz bırakan, oyunculuk yanında annelikte de başarılı olan bir rol kahramanıdır. Doç. Dr. Turan AKKOYUN Afyon Kocatepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanı
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.