Muharrem GÜNAY
İSLAM’DA ALLAH’A KUL OLMAK VE NAMAZ
İslam’ın ilk emri okudur, okumak bilmeyi ve anlamayı; Bilmek ve anlamak ta bilinen ve anlaşılan şeylerin yerine getirilmesini gerektirir. Cenâb-ı Hak, insanı kendisini bilmesi, iman ve ibadet etmesi için yaratmıştır. İbadet; boyun eğme, itaat etme, emrin gereğini yerine getirme gibi anlamlara gelir. Yüce Allah Kur'an’da: “Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize (ibadet ve itaatle) kulluk ediniz ki takvâya erenlerden (emirlerine uygun yaşayıp yasaklarından kaçınarak korunanlardan) olasınız.” (Bakara 2/21) (krş. Bakara 2/168) der. Bu ayette geçen “Rabbinize kulluk edin” çağrısı bütün insanlara yapılmış genel bir çağrıdır. Zariyat suresinde ise; İnsanla beraber cinlerin de yaratılış gâyesine dikkat çekilerek: “Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım " (Zariyat suresi 51/ 56) buyrulmuş ve Hicr suresinde geçen ayette de görüldüğü gibi insanlar “Sana ölüm gelinceye kadar, Rabbine ibadet et” (Hicr: 99) çağrısıyla ölünceye kadar Allah’a ibadet etmeye çağrılmıştırlar. Cenâb-ı Hakk, Zariyat suresinde geçen “İllâ li ya’budune” sözleri ile ibadet edilecek makamın ancak kendisi olduğuna dikkat çekerek “Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler (başkasına ibadet etmesinler) diye yarattım” sözleri ile ibadetin ancak kendisine yapılacağını buyurmuştur. Kur’an-ı Kerim’in çeşitli ayetlerinde kulluğun ve ibadetin ancak kendisine yapılacağını bildiren Yüce Allah şöyle buyurur: “Ey Âdemoğulları! Size, şeytana, şeytâni güçlere tapmayın, onların düzenlerine bağlanmayın, onlara boyun eğmeyin (kulluk etmeyin). Onlar sizin apaçık düşmanızındır. Diye tavsiye edip sizinle kulluk sözleşmesi yapmadın mı?” (Yasin:60-61) Cinlerden ve insanlardan olma şeytanlar, Allah’a teslim olmayan veya olamayan insanları tıpkı kendisi gibi Allah’a isyan ettirirler; Sureti haktan görünüp, kendilerini doğru gösterip (sağdan yanaşıp), yanlışları ve haramları hoş gösterip (A’raf/16–17); Allah’a değil kendisine itaat ve tapmaya çağırırlar. Şeytana uyan ve tapan insanların kimisi şeytanlaşır ve tâğûtlaşır, kimi kâfir ve münâfık, kimi de günahkâr olur. Çünkü insan Allah’ın emirlerini arkaya attığı zaman ya şeytana ya da hevâsına (arzu ve isteklerine) tapmış ve kendi nefsini kendisine ilâh edinmiş olur. ( Furkan/43; Câsiye/23). Bir Müslüman Allah’ın emirlerini “tarihseldir, yöreseldir, o emirler yedinci yüzyılda Arabistanda yaşayanlar için geçerlidir, şimdi 21. Asırdayız vb.” diyerek değersiz ve geçersiz sayarsa küfre batmış olur. Şeytan insana sapıklıkta olan çoğunluklara uymayı emreder. Allah bu noktada şeytana karşı bizleri uyarır ve şöyle der: “Yeryüzünde bulunanların çoğuna (çoğunluğa) uyacak olursan, Seni Allah yolundan saptırır, Onlar zandan başka bir şeye tâbi olmaz, yalandan başka söz de söylemezler” (Enâm/116) Yeryüzünde yaşayan insanların büyük bir çoğunluğu Müslüman olmayıp Allah’ı ve Allah’ın koyduğu hükümleri inkâr etmekle kâfir, O’na eş ve ortak koşmakla hem kâfir hem müşrik bir kısmıda hiçbir dine mensup olmayıp dinsizdirler. Onlar kendi zanlarına, fikir ve düşüncelerine hizmet etmektedirler. Şeytanın ve şeytanlaşmış insan ve kadroların isteklerine uyup; çoğunluk böyle diye onlara uyup hem kâfir hem de müşrik olmak mı gerekir? Şeytan ve ona tapanların biricik düşmanı ise Allah’ın emirlerine teslim olan inançlı ve imanlı kadrolardır. Öncelikli mücadelesi de yine onlarladır. İşte yüce Allah, insanları böylece uyarmaktadır: “Ey insanlar! Yeryüzündeki nimetlerimin helâlinden, temizinden yiyin. Şeytanın, şeytan tıynetli ahlaksız azgınların, şeytâni güçlerin peşlerine takılmayın, izlerinden gitmeyin. Çünkü o size açık bir düşmandır; Şeytan ve şeytâni güçler size, kötülüğü, meşrû olmayan şehevî fiilleri, gayri meşrû ilişkileri, zinayı, haddi aşmayı, cimriliği, ahlâksızlığı ve Allah hakkında bilmediğiniz, bilemediğiniz şeyleri söylemenizi emrederek size rehberlik eder.” (Bakara:168, 169) “Bilmemiz gerekir ki Allah’a kulluk, yalnız O’na ibadet etmekle değil, hem ibadet hem de emir ve yasaklarına itaatle gerçekleşir. Çünkü Allah, yalnız ibadet ilâhı değildir. Bunun içindir ki İslâm “lâ ilâhe illallah” ile başlar, “iyyâke na‘büdü” ile yürürlüğe girer. Kur’an’da birçok yerde Allah’a kulluk emredilir. Çünkü insanları, bütün emirlerine itaatte kul etme hakkı ancak O’nundur. Zaten Allah da insanları bunun için yaratmıştır (51/56). Çünkü Bir’e kul olmayan bine kul olur; Allah’a kullukta yücelik ve hürlük, kula kullukta ise esaret ve küçülme vardır. Seyyid Kutub, tefsirinde; “Öyle bir zaman gelir ki insanlar, Allah’ı sözde inkâr etmeyebilir, O’na ibadeti de terk etmezler ama o ibadeti ya birine gösteriş olarak yaparlar, ya helal ve haramı (serbestlik ve yasakları) tayin ve ilanda, başkalarının İslâm’a aykırı emirlerine istekle itaat ederler, ya da İslâm’a aykırı olarak bir kimseye sığınmak ve ondan bir pâye elde etmek isterler ki (4/139; 35/10) bu durumda onları rab kabul etmiş, onlara tapmış ve kulluk etmiş olurlar (9/31). Böylece ‘Müslümanım’ dedikleri halde –Allah korusun– şirke düşerler.” der. “İslâm öncesi Arap müşrikleri de ideolojileri yönünden Allah’ı inkâr etmiyorlar fakat O’nun, hayatlarında hükümleri geçerli olan Rab olmasını kabul etmiyorlardı. İşte Allah’a Rab, Mâlik (Hükümran) ve tek İlâh olarak (112/1-4) inanmamak şirk olur.” (Seyyid Kutub, VIII, 284). [bkz. 2/107, 138; 5/52; 6/102; 12/40, 106; 16/49, 52; 29/25; 39/64, 65; 40/60; 41/30; 43/84; 46/13] Kur'an-ı Kerîm, Yahudî ve Hıristiyanlardan bahsederken, "Onlar, âlimlerini ve rahiplerini Allah'tan başka Rab'ler edindiler" der. (Tevbe, 31) Şüphesiz, herhangi birini Rab edinmek için, ona "Rab" namını vermiş olmak şart değildir. Allah'ın hükümlerini bırakıp rahiplerin helal kıldığını helal, haram kıldığını da haram kabul etmek, onları Rab edinmek demektir. (Tirmizi, Tefsir, 9-10)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.