Kaygan Zemin

Kaygan Zemin

İran şahının Türk kızına karşılıksız aşkı

Türkiye'nin ünlü yazarlarından Nazlı Eray’ın annesiydi. Eski Bağdat Büyükelçisi Tahir Lütfi’nin tek kızı. 17 yaşındaydı. Güzelliği dillere destandı. Nazlı Eray onu “su damlası gibi güzel kız” diye anlatıyor “Bir Rüya Gibi Hatırlıyorum Seni” adlı kitabında. Kitabın kapağında fotoğrafı var. Öyle bir fotoğraf ki, İran Şahı Rıza Pehlevi gördüğü anda vuruluyor. Irak’ta bir fotoğrafçı (Foto Arşak) yaklaşık 60 yıl süreyle o fotoğrafı vitrinde sergiliyor. Ta ki, ABD’nin Bağdat’a yaptığı hava operasyonu ve sonrasında çıkan iç kargaşa sırasında vitrin isabet alana kadar… Peki, Şah Rıza Pehlevi, Şermin’den nasıl haberdar oluyor? 1930’lu yıllar. Türkiye’nin Bağdat Büyükelçisi Tahir Lütfü’nün kızı Şermin zaman zaman babasıyla birlikte resepsiyonlara katılıyor. Bazen de Türk Büyükelçiliğinde kokteyl veriliyor. Gelip gidenler, onu görenler güzelliğini dilden dile taşıyor. O dönemde tenis oynaması, sosyal aktivitelere katılması Şermin’in popülaritesini iyice artırıyor. Kısa zamanda ünü komşu ülke İran’a kadar yayılıyor. O sırada Şah Rıza henüz Prenses Süreyya ile evli değil. Şah Avrupa sosyetesi ve ABD’de oldukça popüler. Hollywood yıldızları ile görüşüyor, magazin dergilerinde sık sık haberleri yer alıyor. Ama yakınları ona Şermin’den söz ediyor. Fotoğrafını gösteriyorlar. Sonra bir resepsiyonda karşılaşma. İlk görüşte vuruluyor Şah Pehlevi. Zaman kaybetmeden Şermin’in ailesine küçük bir ahşap sandık gönderiyor. İçi zümrüt takılarla dolu. Kolyeler, küpeler, bilezikler. Bu bir aşk ilanı. Hatta daha ilerisi: Evlilik teklifi… Türkiye’nin Bağdat Sefaretinde Şermin’in ailesini ziyaret eden Şah’ın yakınları, sandığın kapağını açarak “Bu sandığı kabul etmeniz, ya da buradan bir takı almanız, evlilik teklifini kabul ettiğinizi gösterecek” diyor. Ama Şermin’in aklında ve daha önemlisi kalbinde Şah yok. İstemediğini söylüyor. Mücevher sandığı, içerisinden hiçbir parça alınmaksızın geldiği gibi geri gönderiliyor. Şah heyecanla “görücülerin” dönüşünü bekliyor. Ama “evet” yanıtı yerine sandığın geri döndüğünü görünce kalbinden vuruluyor. …Ve bu olaydan uzunca bir süre sonra Prenses Süreyya ile evleniyor! Şah Rıza Pehlevi’nin karşılıksız aşk hikâyesi, yazar Nazlı Eray’ın son kitabı ile birlikte ortaya çıktı. Nazlı Eray’la görüştük. Bu yazıyı tamamen onun verdiği bilgiler ışığında kaleme aldık. Eray’a “anneniz size bu hikâyeyi anlatmış mıydı” diye sorduk: “Defalarca” dedi. Peki, Rıza Pehlevi’yi reddettikten sonra Şermin’in yaşadığı süreç. Nazlı Eray onu da kitabında şöyle anlatıyor: “Gençken, Bağdat’ta sefir kızıyken pek çok kişinin âşık olduğu annem, sonunda onu Ankara’da Güvenevler’deki iki katlı villanın bahçesinde görüp âşık olan babamla evlendi. Babam ona buket buket kırmızı güller yollamıştı uzun süre. Düğünleri Ankara’da Karpiç’te yapılmıştı.” Zümrüt takılar değil, buket buket kırmızı güller… İşte Nazlı Eray’ın “eşsiz yemyeşil gözlere ve duru bir güzelliği sahip” diye anlattığı annesi Şermin’in kalbini çalan buydu. Belli ki Şah, Şermin’i etkilemek için yanlış bir yöntem seçmişti! Bir âşık da Bağdat’ta Sadece Şah Rıza Pehlevi değil, Kerkük Türklerinden zengin bir ailenin oğlu da Şermin’e vurulmuştu. Bağdat Tıp Fakültesinde okuyan genç, Şermin’i görmek için her fırsatı değerlendiriyor; resepsiyonlara, toplantılara katılıyordu. Ama Şermin onun aşkını da karşılıksız bıraktı. İşte o genç, daha sonra Türkiye’ye yerleşti. Hacettepe Üniversitesi ve Bilkent Üniversitesini kurdu. Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığını yaptı. Sadece Türkiye’nin değil bütün dünyanın sevgisini ve takdirini kazandı. Avrupa ve Amerika’daki birçok üniversitede öğretim üyeliği, Uluslararası Yükseköğretim Konferansı Başkanlığı yaptı. Dünya Sağlık Örgütü tarafından Kamerun- Yaounde, Nijerya-İfe, Brezilya-Brasilia ve Kanada-Sherbrooke’da tıp fakültelerinin kurulması ve eğitim programlarının düzenlenmesinde danışman olarak görevlendirildi. O gencin adı İhsan Doğramacı’ydı. Türkiye’de üniversite denince akla gelen ilk isimlerden biri. Prof. Dr. İhsan Doğramacı, Şermin’e olan aşkını ölümünden 2 yıl önce kızına anlattı. Kızının adı da Şermin’di. Bu adı kavuşamadığı aşkının anısı için koymuştu. Doğramacı’nın ölümünden sonra kızı Şermin, Nazlı Eray’ı telefonla aradı. Bir öğle yemeğinde bir araya geldiler. Şermin o yemekte, babasının ölmeden önce kendisine anlattığı sırrı açıkladı. Adını Nazlı Eray’ın annesinden aldığını. Babasının ona duyduğu platonik aşkı. …Ve Nazlı Eray, bu öyküyü ilk kez Al-Monitor’la paylaştı. Mehmet Çetingüleç Read more: http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2014/06/cetingulec-iranian-shahs-love-turkish-nazli-eray-baghdad.html##ixzz35Gi0pug2

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Kaygan Zemin Arşivi