Turan Akkoyun

Turan Akkoyun

HAYATIN ISKALANMASI

Yaşamın ya da yaşamanın sebebi duruş noktalarına göre hep farklı ifade edile gelmiş, haklılıklarını ortaya koyma yerine hariçtekilerin olumsuzluklarından kendilerinin pozisyonun olumlu imiş düşünülmüş en azından inandırılma gayretine girilmiştir. Aslında yaşamın tek bir müşterek kavramı bulunmaktır. Yaşayan çalışır, çalıştıkça yaşar. Çalışmayan o anda kazançlı imiş gibi görünse de durumun öyle olmadığına hemen herkes tesadüf etmiştir. İlk önceleri durum tespitinde problem çıksa da çok geçmeden, tespit teslimiyete döner. Çalışma insanın içinden gelen istek, şevk ve azimle şekillenen bir husustur. Böyle olmasına rağmen en olumlusundan-en olumsuzuna kadar çok farklı şekillerde ifade edilebilen çalışma türleri bulunmaktadır. Kafası, bedeni ile çalışanlar arasında da standardı yakalama, orada tutunma farkı bulunmaktadır. Hattı zatında eninde sonunda denge kurulmaktadır. Böyle olmasına karşın son denge pek itibara alınmamakta belki alınmaya fırsat kalmamaktadır. Oysaki sondan başa doğru yaklaşıldığında yani Quantumist açıdan yüründüğünde mesele çok isabetli bir şekilde görülüp değerlendirilebilecektir. Film sektöründe gerçekleştirilen başarıların hikayelerin arka planında bu yatmaktadır. Orada da konu dönüp dolaşıp bir tek bireye gelip dayanmakta, sonrasında ekibe, sektöre ve topluma doğru yelken açmaktadır. Hareketi sağlayan, lokomotif görevi üstlenen daha teferruatlı olana ihtiyaç bulunmaktadır. Ardındakilerin hareketine çoğunlukla dikkat bile edilmemekte sonuca bakılarak yargıda bulunulmaktadır. Kişinin özünde, içinde çalışma ile ilgili kıpırdanma yoksa onun bu alanda yürümesi, mutlu, pozitif dolayısıyla başarılı olmasına imkan bulunmamaktadır. Onun sonu gelmez, bitmez tükenmez mazeretleri olacaktır. Sıraladığı mazeretlere bakıldığında hiçbir şekilde kendisiyle ilgili bir problem bulunmamaktadır. Hep başkalarının yüzünden o duruma düşmüş ya da düşürülmüştür. Tereddütsüz bir şekilde buna inanmaktadır. Zira insan oğlu en kolay kendisini kandırır ondan sonra da herkesi kandırabileceğini sanır. Oysa kendisinden beklenenden başka inanmaktadır. Olay oldukça şeffaftır, bireyin aleyhine gelişen bir alışkanlığa dönüşmüştür. Çıkılan yolda şekillenen şartlar bir silsile halinde birbirini takip eder. Sebep-sonuç arasındaki vuruşma yumurta-tavuk hikayesine dönüşür çıkış yolu bulunamaz. Hayat bir sahnedir diyenler her halde doğru düşünmektedirler. Zira dünyada nefes almaya başladıktan sonra birey gözlemlediklerinden rol yapmaya başlarlar, bunlardan zevk aldıklarını tekrarlar, tekrarladıkları da aslında kişilikleri pekiştirir. Bir nevi sahneye çıkarak hünerlerini ortaya koymaktadırlar. Farkında olmadan adım adım kendi kişiliğini inşa etmekte, gelecekteki çizgisine yönelmektedir. Olumlu gördüklerini farklı noktalarda pekiştirdiklerinden dolayı başka bir gözle yaklaşma ve sonuç çıkarmaları söz konusu olamaz. İyi de kötü de, yaşayıp gördüklerinden bulunduğu noktaya gelmiştir. İnsan davranışlarının kimlik haline dönüşmesindeki çizginin şartları kesin olarak belirlidir. Derli toplu ifadeyle hayat herkesin gözü önünde hünerlerin sergilendiği sahnede gerçekleşen bir mücadeledir. Bundan acımasız bir netice çıkarıp nefret ettiğini, onu asla kabul etmediğini söyleyenler nesneden değil, özneden vazgeçmiş olanlardır. Öznesini yitirenlerin diğer öğelerde ulaşıp da elinde tutabileceği ne vardır ki? Mücadeleden dönen, bir şekilde kaybeden ya yaşama imkanı bulamaz ya da yoluna tek başına devam edemez. Hayatta olması yaşadığı anlamında gelmediği gibi faaliyetleri de bir mücadele değildir artık. Başkalarının farklı alanlardaki mücadelelerinde kendisine çizilen misyonu üstüne alarak yoluna devam etmek durumunda kalır. Kendine ait bir sınırı olmadığından, prensiplerinin de bulunmasına imkan yoktur. Bir şekilde geldikleri noktaya başkalarına borçlu olanlar bunun istisnası dışında kalanları küçümserler. Her cephede bir lidere ihtiyaçları vardır. Kendileri dışındaki gelişmeleri görev tanımlamalarını sürekli olarak sahte başarılarına göre yaparlar. Çalışmanın bedeni tarafı gelişecekse kassal işlerde pekiştirme yoluna gidilmeliyken, beyinsel yönü gelişecekse düşünce platformu yoluna, emek yönü gelişecekse sabır istikametlerinde ilerlenmelidir. Sondaki durumdan başlayanlar mutlak surette hedeflerine varırlar ve orada kalıcı eserler verirler. Çünkü örnek gösterilen eserlerin tamamı sabırla gerçekleştirilmiştir. Sabredilmeden ne bir başarı elde edilebilmiştir, ne de bir eser vücuda getirilebilmiştir. Birey çok küçükken gördüklerini taklit etmeye başlar ya da ondan uzaklaşır. Çoğu bunun farkına bile varmaz. Sigara ve alkolden acı çeken ailelerde yetişenlerden bazıları her ikisinden rahatlıkla uzak kalabilmektedirler. Uzaklaşmaya örnek gösterilebilecek bu olaya karşın bazıları da arkadaş çevresinden hemencecik etkilenerek bağımlı hale gelebilmektedir. Durumu çok basitleştirmeden ayrıca değerlendirmekte fayda vardır. Aynı şekilde durmadan çalışan hatta 'iş kolik' diye tanımlanan ailelerin ya da grupların içinde bulunanlar ise onların gölgesinde çalışma alanında hayatı ıskalamaktadırlar. Dolayısı ile onların da görevleri kendiliğinden birisi ya da birileri tarafından yerine getirilmektedir. Göreve ya da kendilerine kattıkları bir şey yokmuş gibi görünür. Hayatın ıskalanması bir tek şahısla ilgili olsa mühim bir mesele olmaz. Ancak kötünün yayılma ve örnek alınması her zaman çok daha kolay olduğundan toplumun geneli hayatı ıskalar hale gelmekte ve bu yüzden normaller anormalleşir ya da tam tersi anormal durumlar normal hale geliverir. Bireyin şahsıyla ilgiliymiş gibi görünen durum bir anda bir neslin hatta nesiller boyunca bir milletin devre dışında kalmasına yol açar. Şüphesiz insanın yaratışında bir itaat, görevlendirme ve mücadele azmi bulunmaktadır. İtaat edeceği makam yanlış olduğunda hayat zaten ıskalanmaya başlar. Sonu gelmez sanılarak yürünen yoldaki mesafeler aslında başlangıç bile değildir. İtaat duygusu kişiye yönelik olursa aynı şekilde hayat başlamadan bitirilir. İnsan şüphesiz tek başına bir anlam ifade etmez. En azından iki kişiden oluşan ailesiyle ileriye doğru yürümesi de gereklidir. Burada da hayat, ıskalanma fırsatı verir. Yanlış adım ve tercihleri başlamadan bitirir. İmrendiren başarıların önünde, içinde, yanında ya da arkasında ailenin olduğu görülürse kalıcı olur. Aksi halde elde edilen başarı istismarcı ve suistimalcilerin kolay hedefine dönüşür. Yalnızlık da çok özel istisnalar olmadığı müddetçe büyük bir yanlıştır. İnsan bir topluluk içinde anlamını bulur. Başarı, başarısızlık, sevinç, üzüntü, zafer, mağlubiyet ve daha bir çok husus başka insanların var olmasıyla değer bulur ve anlam ifade eder. Bazen da insanın tamamen dışında cereyan eden olaylar ıskalama da etkili olmaktadır. Burada ilk akla geliveren teknolojik ve dijital gelişmelerdir. Teknolojik ve dijital gelişmeler daha ziyade genç kuşaklar açısından hayatın ıskalanması anlamına gelmektedir. Zira gerek bedensel, gerekse zihinsel gelişimler dikkate alındığında bu hususlara zaman ayrılmaması söz konusu olmaktadır. Hayatla bağlantı suni teneffüs düzeyine inmektedir. Bireye zorlanmadan ulaşma imkanı veren sinema sektörü vasıtasıyla hayatın zorlu, çileli çizgisi verilebildiği takdirde insanoğlu bulunduğu noktadan çok daha ileri bir noktaya mutlaka ulaşacaktır. Vardığı noktada gelişimine devam etmediğinde de belgesele konu olma durumunda kalmaya mahkum olacaktır. Perdede hayatın ıskanlanmasına dair ürünler sergilenmesi yerine beynin işlerliği cihetindeki eserler ağırlık kazandığında bir film birçok olumlu neticenin kaynağı olarak önceden tahmin bile edilemeyen başarılı bir yaşam tarzı geliştirir. Doç. Dr. Turan AKKOYUN Afyon Kocatepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanı

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Turan Akkoyun Arşivi

UYUM

17 Nisan 2016 Pazar 18:09

KONAK

28 Mart 2016 Pazartesi 09:20