Mehmet Ünal Taşpınar
TÜRK ORDUSU
Türk Ordusunda herkes ne yapacağını gayet iyi biliyordu. Orduda, Kutalmışoğlu Süleyman Şah, kardeşi Mansur ve yine Sultân Alparslan'ın kardeşi Yakuti Bey, Artuk Bey, Afşin Bey'in yanısıra Sav Tigin, Ahmed Şâh, İnal Bey, Gümüş Tekin, Mengücek Bey, Dilmaçoğlu Mehmed Bey, Aslantaş Bey, Danişmend Bey, Tavtavoğlu Bey, Saltuk Bey, Uvakoğlu Atsız ve kardeşi Çavlı Bey, Tarankoğlu Bey gibi gözü kara yiğit komutanlar vardı. (Afşin Bey bu sarkmaları iki kere daha yapacak Ege, Konya ve Denizli'ye kadar inecekti.) Malazgirt Zaferi ve Sultân Alparslan (26 Ağustos 1071) Sultân Alparslan, 1063 yılında amcası Tuğrul Bey'in yerine büyük Türk Hakanlığının tahtına oturduğunda, Türkler Toros yamaçlarında ve Fırat kıyılarında at koşturuyorlardı. Sultân Alparslan 1064'te Anadolu sınırına geldi kardeşi Melik Yakuti'ye verdiği emirle Van ve kalesi fethedildi. 1066'da Türk Kumandanlarından Gümüştekin, Nizip ve Adıyaman'a kadar geldi. Bizanslı General Aruantanos'un ordusunu bozdu generali esir aldı. 1067'de ise yine büyük Türk Generali Bekçioğlu Afşin Bey, Malatya'da yine çok üstün Bizans Ordusunu yenip Kayseri’yi aldı. Yetmedi Torosları aşıp Çukurova ve Kilikya'yı yağmaladı, Halep önlerine geldi. Sultân Alparslan ise 1068'de Tiflis’i fethetti. Bu fetihle Gürcülerin bir kısmı Müslüman oldu. Bu akınlar üzerine Bizans İmparatoru büyük bir orduyla Anadolu'ya geçti. Kayseri yakınlarına geldiğinde Afşin Bey'in Niksar'ı aldığını öğrendi. Sivas'a, oradan Maraş'a geldi gönderdiği öncü kuvvet İnal Bey tarafından bozulunca bizzat Haleb'e kadar gelip buraları haraca bağladı. İmparatorun güneyde olduğunu duyan Afşin Bey kuzeyden düzenlediği akınla Sakarya kıyılarına kadar geldi. Pozantı'da bu durumu öğrenen İmparator çok kızdı. (Afşin Bey bu sarkmaları iki kere daha yapacak Ege, Konya ve Denizli'ye kadar inecekti.) Anadolu'yu taramasına rağmen Türk Akıncıları bulamadı, İstanbul'a döndü. 1069 ve 1070'de durum değişmedi akınlar devam etti. Sultân Alparslan amcası Tuğrul Bey'in alamadığı Malazgirt Kalesi’ni aldı, Diyarbakır'a geldi, Vezir Nizâmülmülk'ü Meyyâfârikî'ne (Silvan) gönderdi. Sonra Haleb'e geldi Arap mirdâsi hânedânından Haleb'i aldı sonra Fırat ve Dicle üzerinden Ahlat'taki üssüne döndü. Bu gelişmeler karşısında çare arayan Bizans, güçlü ve dirayetli bir komutan olanRomanos Diogenes'i (Romen Diyojen) tahta geçirdi. Türkleri Anadolu'dan atsın diye tahta geçirilen kudretli asker Romanos Diogenes, Roma İmparatoru sıfatıyla Türk Ordusunu imha etmek vemerkezleri konumundaki Rey, İsfahân, Hemedan'ı almak, işi kökünden halletmek için 13 Mart 1071'de yaklaşık 200 bin kişilik muazzam ordusuyla yola çıktı. Hatta kafasında Suriye, Mısır, Irak'ı almak vardı, buraları yönetecek valilerin atamasını yola çıkmadan yapmıştı. İmparator'un hedefinde Türklerin eline geçen Bizans'ın doğudaki en güçlü kalesi Malazgirt vardı. Malazgirt'e doğru yola koyuldu. Ordunun ağırlıklarını on binlerce hayvanın yanısıra beş bin araba taşıyordu. Devrin en gelişmiş pek çok silahın yanında 1.400 kişinin kullandığı büyük bir mancınık da vardı. Kusursuz şekilde donatılmış 200 bin kişilik ordunun İstanbul'dan hareket ettiği haberini alan Sultân Alparslan, Halep'ten harekete geçmeden önce ordu komutanlarından rapor istedi. Önüne gelen raporların özeti, Anadolu'da Bizans'ın önemli askerî üsleri ve lojistik depolarının tahrip edildiği, Bizans Ordusu bozulursa Anadolu kapılarının ardına kadar açılacağı yönünde idi. Raporu aldıktan sonra İmparatoru karşılamak üzere doğuya hareket etti. İmparator ise Sultân Alparslan'ın Halep'ten ayrıldığını duyunca Sivas'ta önce harp meclisini topladı, durum değerlendirilmesi yapıldı. İmparator, Türkleri çok iyi tanıyan generaller Josef Trakhaniotes ile Nikeforos Bryennios'dan raporlarını aldı. General Bryennios öncü birliklerin başında güya Hz. İsa'nın çarmıha gerildiği altın haç'ı taşıyordu. Hafif süvariden oluşan öncü Türk Tümeniyle karşılaşılınca vuruşma kaçınılmaz oldu. Bizans öncü kuvvetleri bozguna uğradı. General Bryennios yaralı olarak İmparatorun yanına zor düştü. Türk öncü tümeninin ele geçirdiği altın haç Sultân Alparslan'a gönderildi. Sultân Alparslan bu arada, İmparatordan önce Malazgirt Kalesine ulaşmak için zorunlu yürüyüş emretmiş buda özellikle Fırat'tan geçerken önemli zayiatlara yol açmıştı. Sonunda Malazgirt Ovasına ulaşıldı. Aylardan ağustos, günlerden Cuma idi. Malazgirt Ovasında yaklaşık 200 bin kişilik Bizans Ordusu, 50 bin kişilik Selçuklu Ordusu karşısında çok kalabalık gözüküyordu. Sultân Alparslan ordusunun başında cuma namazını edâ ettikten sonra secdeye kapandı namaz duâsını secdede yaptı. Sonra üzerinde beyaz elbisesi olduğu halde beyaz atına bindi. Bir nefer gibi dövüşeceğini göstermek için ok ve yayını bıraktı, yakın dövüş silahı olan kılıç ve gürzünü eline aldı. Askerlerine döndü şöyle seslendi. "Yiğitlerim. Eğer şehid olursam bu beyaz elbise kefenim olsun. Allah ( c.c) zaferi nâsib ederse istikbâl bizimdir." Bu sözlerden sonra yüzünü Malazgirt Ovasında bekleyen Bizans ordusuna çevirdi, atını sürdü. Onunla birlikte inanmış ve adanmış bütün ordu ardından yürüdü. Türk Ordusunda herkes ne yapacağını gâyet iyi biliyordu. Orduda,Kutalmışoğlu Süleyman Şah, kardeşi Mansur ve yine Sultân Alparslan'ın kardeşi Yakuti Bey, Artuk Bey, Afşin Bey'in yanısıra Sav Tigin, Ahmed Şâh, İnal Bey, Gümüş Tekin, Mengücek Bey, Dilmaçoğlu Mehmed Bey, Aslantaş Bey, Danişmend Bey, Tavtavoğlu Bey, Saltuk Bey, Uvakoğlu Atsız ve kardeşi Çavlı Bey, Tarankoğlu Bey gibi gözü kara yiğit komutanlar vardı. Bizans Ordusunda merkezde İmparator, sol cenahta Aleates, sağ cenahta Nikeforos Bryennios, ihtiyatta Prens Andronikos vardı. 200 bin kişilik orduda Bizanslıların dışında Franklar, İskandinavlar, Almanlar, Normanlar, Slavlar, Gürcüler, Ermeniler, beşbin civarında ise Müslüman olmayan Peçenek ve Uz Türkleri vardı. Vakit öğleyi geçeli iki saat olmuştu iki ordu birbirlerine iyice yaklaştılar. Vuruşma başlamaya ramak kalmıştıki Peçenek ve Uz'lar birden saf değiştirip, Bizans'ın muhteşem gücünü bırakıp (her dönem gücün yanında yer almaya çalışanlara duyurulur) kan kardeşlerinin tarafına geçtiler. Sayıları azda olsa bu durum Bizans Ordusunun mâneviyatını kırmaya yetti. Vuruşma, Türk Atlılarının müthiş şekilde ok taarruzuyla başladı, düşman pek çok zâyiat verdi ancak Bizans safları bozulmadı. Bunun üzerine Sultân Alparslan hızla geri çekilme emretti. İmparator, Türklerin saldırı kâbiliyetini yitirdiğini sanarak kaçarcasına geri çekilen Türk Ordusuna saldırı emri verdi. Bir müddet sonra Selçuklu Hükümdarı Alparslan'dan beklenen işâret geldi. Bu "bozkır çevirme hareketi" işâretiydi. Bu işâretle Türk Ordusu hilâl şeklinde yayıldı. Bizans Ordusu hilâlin içinde kalmış ve pusuda bekleyen ihtiyat kuvvetlerinin âni hücumuyla şaşkına dönmüş, vakit geçtikçede yavaş yavaş erimeye başlamıştı. Akşama doğru Türk kılıcından kurtulanlar topluluklar halinde teslim oluyordu. Çılgınca dövüşen İmparator Romen Diojen bütün mâiyetiyle birlikte yaralı olarak esir alındı. Yapılan anlaşmadan sonra (Urfa ve Antakya Türklere verilecek ayrıca ağır savaş tazminatı ödenecekti) İstanbul'a gönderildi. Bu zafer karşısında Sultân Alparslan'a başta Halife olmak üzere yüzlerce tebriknâme gönderilmiş, kâsidelerle övülmüştür. Komutanlardan Sav Tigin savaştan önce elçi olarak gönderildiği ve Bizans İmparatoru'nun "Sultânınıza söyleyin anlaşma şartlarını Rey'de yapacağım, ordumu İsfahân'da kışlatacağım, atlarımı Hemedan'da sulayacağım" demesi üzerine İmparatora şu cevabı vermişti. "Atlarınızın Hemedan'da kışlayacağından eminim, ama sizin nerede kışlayacağınızı bilemem" demişti. Öylede oldu. 1071'i takip eden yıllar büyük bir fetih hareketini beraberinde getirmiştir. Sultân Alparslan zamanında Hicâz bölgesi Türk Hâkânlığına bağlandı. Mekke ve Medine Şii Fâtımi'lerden temizlendi, yeniden Abbasi Halifesi ile Türk Hâkânı adına hutbe okunmaya başladı, Hac yolu emniyete alındı. Şii Fâtımilere büyük darbe vuruldu, sindirildi. Selahaddin Eyyûbi yaklaşık yüz yıl sonra bunun faydasını görecek Fâtımileri ortadan kaldıracaktı. Sultân Alparslan, 1072'de şehid edildiğinde 43 yaşını 9 ay 6 gün geçmişti. (Hâlife ilk defa bütün dünya Müslümanlarına başsağlığı dileyen resmi bir beyannâme yayınlamıştır.) 2.Büyük Türk Hâkân'ı olarak saltanatı 9 yıl 1 ay 18 gün sürmüştür. Seferiye Hâtun ile evliydi yerine büyük oğlu Sultân Melikşâh geçmiştir. Sultân Alparslan'ın mezarını bulma çalışmaları, Alman arkeologların tarihi eser kaçırmaya çalışırken havaalanında yakalanmaları üzerine Türkmenistan Hükümetince bütün ruhsatlar iptal edildiği için yarım kalmıştı. Yeniden izin verilen arama çalışmalarına derneğimizin değerli akademisyenlerinden Fethi Ahmet Yüksel Hocam bizzat içerisinde bulunmuş, fakat kendi ifâdesiyle "Atavatan Türkmenistan'ın Merv Vilayeti yakınlarında sahaya iner inmez sihirli bir el çalışmalarımızı durdurdu ne olduğunu anlayamadık" demiştir. Buradan başta TİKA olmak üzere yetkililere sesleniyorum. Ceddimiz Sultân Alparslan'ın kabrini bulma çalışmaları için gerekli müracaatların yapılmasını ve birbirinden kıymetli arkeolog, jeolog, zoolog ve sanat tarihçi hocalarımızın (Özellikle Macan Cuma Mescidi avlusunda) yeniden çalışmalara başlaması için görevlendirilmesini hem bir Türk Dünyası sevdalısı, hem de STK temsilcisi olarak istiyoruz ve arzu ediyoruz inşallah. Halit Kanak 25 Ağustos 2019 Pazar (Ramazan Yurtsev Facebook sayfasından alıntıdır.)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.