Mehmet Ünal Taşpınar
NAKBA GÜNÜ
Doğrusu bilmiyordum. 15 Mayıs Nakba Günü olarak sembolleşen bir gün… Batı Şeria, Gazze, Negev Çölü ve Tire’de anma günü tertiplenmiş. Geri dönüş için tren yapmışlar. Bir gün mutlaka topraklarımıza döneceğiz diye… Başka bilmeyenler olabileceğini düşünerek yazıyorum bu yazıyı. Nakba Günü Türkçe karşılığı «talihsizlik günü» anlamındadır. (Filistin Halkı FELAKET GÜNÜ olarak kabul etmektedir.) Filistinliler açısından felaket olarak görülen İsrail Devleti’nin bağımsızlık ilanını ve ardından gelişen olayları nitelemek için kullanılır. Bu nedenle İsrail’in bağımsızlığını ilan ettiği tarih olan 14 MAYIS 1948 tarihini takip eden gün olan 15 MAYIS 1948 Nakba Günü olarak sembolleşmiştir. Nakba günü, 1948 yılından itibaren ölen ya da öldürülen Filistinlileri anmak, yaşanan sürgünün ya da göçlerin sonucunda kaybedilen toprakların, malların, mülklerin ve hakların yasını tutmak için her yıl 15 Mayıs tarihinde Filistinliler tarafından anma günü olarak geçirilir Konuyla ilgili müzik, filim ve diziler: Mor ve Ötesi müzik grubunun çıkardığı Masumiyetin Ziyan Olmaz adlı albümde Nakba adlı bir parça bulunmaktadır. 1997 yılında Al-Nakba, 2008 yılında Al-Nakba isimli mini dizi, 2009 yılında Nakba adlı yapımlar hazırlanmıştır. Al Jazeera kanalı ise Nakba gününe ilişkin Al-Nakba isimli, 4 bölümlik bir belgesel hazırlamıştır. Öncesi: Birinci Arap-İsrail Savaşı, Filistin'de İngiliz manda rejiminin sona ermesinin hemen ardından 14 Mayıs 1948'de, Tel-Aviv'de toplanan Yahudi Milli Konseyi, yayınladığı bir bildiri ile İsrail Devleti’nin kurulduğunu ilan etti. Yeni kurulan devletin sınırlarıyla ilgili, “Eretz İsrail” dışında hiçbir bildiri yoktu. Bunun hemen ardından ABD ve ertesi gün de Sovyetler Birliği İsrail'i tanıdığını açıkladı. Bu gelişmelerin öncesinde ise İngiliz birlikleri bölgeyi terk etmeye başlamışlardı bile. İsrail Devleti’nin kuruluşunun ilan edilmesinden birkaç saat sonra Arap Birliği İsrail'e savaş açtı. Mısır, Ürdün, Suriye ve Irak kuvvetleri üç yönden saldırıya geçerek önemli ilerlemeler kaydettiler. Ancak İsrail'in planlı savunması üzerine savaş Araplar aleyhine dönüştü. İsrail savaş sonunda 1947'de taksim planı ile elde ettiği %56’lık Filistin toprağını % 78’e çıkardı. Manda yönetiminden kalan alanlar Ürdün’ü, günümüzdeki Batı Şeria (Ürdün Kontrolündeki)’yı ve Gazze Şeridi(Mısır Kontrolündeki)’ni içerdi. Filistin Araplar, kendi topraklarını, sonra dönebileceklerine dair aldıkları sözlere dayanarak, İsrail güçleri ve Yahudi silahlı kuvvetlerinin saldırılarından dolayı terk edip “Filistinli mülteciler” oldu. 700,000 Filistinli evlerini terk etmek zorunda kalarak komşu ülkelere veya Arapların yoğun olduğu bölgelere sığındılar. Yurtlarını terk eden Filistinliler'den 250,000’i Gazze’ye yerleştirildi. Savaş, 1949 yılında, İsrail’in Arap komşularıyla ateşkes anlaşmaları imzalamasıyla sona erdi. Filistinlilerin başka ülkelere göçü ve Yahudilerin Filistin’de gün geçtikçe artan nüfusu, demografik yapının bölgenin asıl yerleşik halkı olan Araplar aleyhine dönüşmesine neden oldu ve bugüne kadar süregelen Filistinli mülteciler sorunu başladı. Savaştan en karlı çıkan taraf İsrail oldu. 1914’te 85.000, 1943'te 539.000, 1946’da 608.000, 1947’de 650.000 olan Filistin'deki Yahudi nüfusu, savaş sonrası anlaşmaların imzalandığı 1949 yılında 758.000’e ulaştı. Ürdün de İsrail'den sonra en çok toprak kazanan ülke oldu. Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/1948_Arap-%C4%B0srail_Sava%C5%9F%C4%B1 https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Nakba_G%C3%BCn%C3%BC ve https://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Nakba_Günü&oldid=16605244" adresinden alındı. Dünyada bütün bunlar nasıl oluşuyor, dersiniz? Haberiumturk haber sitesi’nden (19.12.2013) okuyalım: Son Yüzyılın En Büyük İtirafları ABD’li Yahudi bankacı işadamı David Rockefeller, son yüzyılın en büyük itiraflarını yaptı. Rockefeller’e atfedilen bu itiraflar, aslında hepimizin bildiği tarihi gerçekler. İşte David Rockefeller’in söyledikleri: OSMANLI’YI YIKMAK ZOR OLMADI “Dünya ülkelerini nasıl ele geçirmeyi düşünüyorsunuz?” diye sordum. Rothschild kendimden emin bir tavırla konuşmayı sürdürdü. Rothschild: Sana tarihten örnekler vererek gücümüzü göstermek istiyorum; Birinci Dünya Savaşı, Avrupa’da bize karşı olan imparatorlukları dağıtmak ve en önemlisi Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalayarak Ortadoğu’daki petrol yataklarını ele geçirmek ve İsrail devletinin yolunu açmak için çıkarılmıştı. İsrail devletinin kurucusu sayılan Theodor Herlz, o zamanki Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit’e giderek, bizim ailemizin desteğiyle Filistin topraklarını satın almak istedi. Fakat padişah bize karşı çıktı. Bizim için Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkmak çok zor olmadı. Çünkü padişahlar genellikle Türk kadınları yerine, fethettikleri Mason örgütleri tarafından kışkırtılan insanların çıkardıkları isyanlarla topraklar kaybedilmeye başlandı. Hazine plansız harcamalarla tüketildi. Savaş sonunda hedefimize ulaşmamıza az kalmıştı; ama Atatürk adında bir lider ortaya çıkarak planlarımızı bir süreliğine ertelememize neden oldu. Tabii ki sonuçta bizim finans ve silah sanayi şirketlerimiz servetlerini onlarca kez katladılar. I. Dünya Savaşı sonunda Monarşizm tez olarak, Demokrasi antitez olarak, Komünizmi yani sentezi oluşturdu. HİTLER, BİZİM TARAFIMIZDAN GETİRİLDİ, ÇÜNKÜ BURADAKİ YAHUDİLER İSRAİL DEVLETİNİ KURMAYA YARDIMCI OLMADILAR. İkinci Dünya Savaşı’nın asıl sebebi şu an olduğu gibi dünyada başlayan ekonomik krizlerdi; diğer bir önemli neden ise Diaspora’nın yani kutsal topraklar dışında yaşayan Yahudilerin, yeni İsrail devletini kurmaya yardımcı olmamaları ve bu ülkeye dönmeyi kabul etmemeleriydi. Hitler’in bulunduğu mevkiye gelmesi ve Alman ulusunu büyülemesi, yine bizim tarafımızdan aldığı mali yardımlar sayesinde olmuştur. Harriman, Guaranty tröstü gibi Amerikan finans devleri, Alman çelik kralı Thyssen’ın mali yardımları ve Thule Örgütü’nün desteğiyle Hitler, dünya savaşı başlatacak güce erişiyordu. Bu iş için Hitler seçilmişti; çünkü Yahudilerden nefret ediyordu. Sebebi ise, babaannesi o zamanlar zengin bir Yahudi’nin yanında hizmetçi olarak çalışıyordu ve babaannesi bu Yahudi patronu tarafından hamile bırakılmış, durumdan haberdar olan evin hanımı tarafından evden kovulmuştu. Babaanne kucağında bir bebek ile, yani Hitler’in babasıyla, başka bir iş bulamayınca koyu Katolik olan baba evine geri dönmüştü. Hitler zamanla bu gerçeği öğrenmiş, Yahudilere kin duymaya başlamıştı. İsrail topraklarına dönmemekte ısrar eden Yahudileri korkutmak amacıyla birkaç katliama izin verildi ve söylenenden çok daha az kişinin öldüğü bu katliamlar kullanılarak sözde milyonların yok edildiği Yahudi katliamı senaryoları üretildi. Şimdi aynı katliam senaryosu Ermeni Soykırımı adı altında Türklere uygulanmaktadır. Bu saçma soykırım masalı Türklere yüklenecek ve böylece Türkiye yüz milyarlarca dolar tazminat ödemek zorunda kalacak. Bu da Türk ekonomisi için büyük bir darbe olacaktır. İSRAİL DEVLETİ, ROTSCHILD AİLESİ’NİN CÖMERT MALİ DESTEĞİ İLE KURULDU Ve böylece Büyük İsrail İmparatorluğu’nun temelini oluşturan İsrail Devleti 1948 yılında Rotschild Ailesi’nin cömert mali desteğiyle kuruldu. Ordo Ab Chaos yine işe yaramıştı. Bu arada savaşta iflas eden ülkelerin ekonomilerinin düzeltilmeleri için Harriman, Rockefeller, Vanderblit ve Rothschild finans kurumlarından aldıkları borç paralar devreye giriyordu. Bilindiği gibi Gazze, dünya haberlerinde sürekli yer alan bir konu. Birçok kitaba konu olmuş. Fotoğraflarda Gazze konusunda birçok şair tarafından yazılmış şiirleri içeren bir kitap tanıtalım: Arka kapağından başlayalım: Kitabın arka kapağı, kitaptaki şairlerin isimleriyle donatılmış. Geride Kalanların Türküsü Bu eserin ilk çekirdekleri dunyabizim'de atıldı. Şairlerin Gazzesi'nde 70 kadar şair haykırıyor! Eseri Adem Turan hazırladı. Şairlerin Gazze’si İlke Yayınlarından çıkan Gazze ve Filistin konulu şiirlerin yer aldığı bir antoloji. Eser, farklı açılardan hakkında söz etmeye değer. Öncelikle, Gazze’yi söz anıtı olarak tarihe kayıtlayıp güne ve geleceğe gösterme acısından önemli. Öte yandan, hemen Şair’in konuya ilişkin görüş ve düşünceleri şiirinden önce verilmiş. Bu durum, antolojiyi farklı kılma açısından, belirgin bir özellik olarak ortaya çıkıyor. Antolojide yer alan yetmiş iki şairin görüşü, yakıcı aleve dönen sancının harmonisini sunuyor. Her bir yazı, farklı ton ve kavrayışla sözün yetersiz olduğu yerden seslenmeyi deniyor. Sözü şahit kılmak Seneyi devriyesine yaklaştığımız Gazze katliamının, şair hassasiyetinden devşirilerek bedenleştirilmesi, sözün şahit kılınması açısından, etkinin görünürlüğünü ortaya koyması yönünden önemli. Şair Adem Turan tarafından hazırlanan çalışma, büyük bir emeğin neticesinde ortaya çıkmış. Bir yıla yaklaşın hazırlık süreci sonrasında, benzerlerinin taşıdığı handikapları aşmış bir eser ortaya çıkmış. Tek tek yetmiş iki -belki daha fazla- insanla muhatap olma, takip etme, dizgi ve diğer aşamaları yürütme sonucunda Adem Turan’a sağlam bir teşekkür borçluyuz. Çalışmayı keyfilikten kurtaran disiplin anlayışı, ayrıca bahse değer. Şairler yaş sıralamasına göre, aynı yaştakiler alfabetik dizilişle eserde yer alıyor. Ayrıca editör, kendine ayrımcılık yapmaya ihtiyaç duymuyor. Bütün bunlar, olması gerekenler olarak, benzer çalışmalardan farklı olmayı sağlıyor ve herkes tarafından aynı yaklaşımla sevilmeyi hak eden, ‘’ Herkesin; Gazzeli’lerin kitabı olmaya hak ediyor. En genç şair Eyüp Akyüz Eser, çok güngörmüş şair; Mehmet Ragıp Karcı’nın şiiri ile başlıyor. Mehmet ağabey “Ne yazısı ?’’ diyerek, sözün ötesine taşan, Gazze’nin acı tarifesindeki yerine işaret ediyor. 1945 Doğumlu Karcı ile başlayan antolojinin en genç şairi Eyüp Akyüz. 1984 Doğumlu Akyüz’ün mısralarıyla son buluyor eser: “Şimdi bana bir bomba Bana bir çocuk Bir aşk bana" Umudun altını çizen, bu mısralarla, eserin tamamlanması da güzel. Antolojinin içine ‘’girdi’’ olarak eklenmiş dört renk, kuşe kâğıda baskılı, Filistinli ressamların ve ressam çocukların çizgilerinde Türkiyeli çabalara teşekkür izlerini de görmek mümkün. Ayhan Küçük’ün çabaları Yayıncı Ayhan Küçük’ün ateşler ortasında, MAZLUMDER İstanbul Şube Başkanı olarak, Gazze’de bulunuşunu da hatırlasak, çalışmanın tesadüfi ortaya çıkmadığına kani oluruz. Antolojiyi elime aldığımda, Filistinli bir şairin teklifini hatırladım. Şiir okuduğum bir Filistin gecesinde tanıştığım şair, Arapça yazılan Filistin şiirlerinin Türkçe’ye; Türkçe yazılan şiirlerin de Arapça’ya çevrilmesi gerektiğini söylüyordu. Bunun sağlıklı olabilmesi için, çevirmelerin şair olmaları gerektiği konusunda hem fikirdik. Yayıncılar göreve Bu konuda, Yazarlar Birliği’nin rol üstlenebilir olabileceğini düşünebiliriz. ‘’Delilik’’ oranı yüksek bir yayıncının ortaya çıkması muhtemelidir. Arapça okuyup yazabilen beş-altı şair tespit edip, derdest etmek imkan dahilindedir. Netice-i kelam Gazze için ne yapılırsa yükümüzün hafiflediğini hissedeceğiz. Her mısra şeytanlaşmaya atılan bir taş olacaktır. Antolojiye yüksek oranda katılım olduğunu söylemiştik. Eseri eline alan herkesin aklına, ‘’şu da olsaydı’’ diyebileceği isimler gelebilir. Bu hususta ne editör, ne yayıncı, ne de şairlere karşı herhangi bir olumsuz hisse kapılmamak gerekir. Gözüm, Bahattin Karakoç, Ali Ural, Celal Fedai, Süleyman Çelik’i aramadı diyemem. İletişim ve ulaşım, yoğunluk üzerinden konuya yaklaşmak daha doğru. Yoksa yakinen tanıdığımız bu arkadaşların, konuya duyarlılığının farklı olduğunu- haşa- söylemek /anlamak yanlış olur. Kitabın içindeki resimlerden biri (Resimler 2009 Ocak ayında Filistin/Gazze’de Gazzeli çocuk ve gençler tarafından çizilmiş) Kitaptan bir şiir: YİRMİYEDİARALIKİKİBİNSEKİZ Gözlerimde kıpkızıl bir tan Ağzımı açsam zehir soluyorum Zehir zemberek alacakaranlıkta, Zehir zemberek tüm kelimeler. Ellerimden yüzüme silme hüzün şavkıyan Kan fışkırıyor kağıttan Hangi kelimeyi yazsam Gazze’ye bombalar yağarken… MÜRSEL SÖNMEZ (1963- Mesudiye/Ordu)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.