Mehmet Ünal Taşpınar
EKİM AYI TİYATRO, KONSER, OPERA ve BALE AYI OLDU (1)
Yayınlanma:
“KORSAN” BALESİ
Ekim ayı benim için opera, konser, tiyatro ayı oldu.
Bilet bulmak zor. Gençler, biletler satışa sunulur sunulmaz internetten ve gişelerden kapışıyorlar adeta. Gençliğin opera, bale, tiyatro merakı hem kültürümüz hem gösteri sanatlarımızın yaşaması ve yücelmesi açısından övünç verici doğrusu. Neyse ki oğlum bunların tiryaki bir takipçisi ve benim için de birçoğuna bilet alıyor.
Operaya gitmeyeli seneler oldu. İlk defa Ankara’da gitmiştim. Sonra öğrencilik yıllarımızda arkadaşlarla zaman zaman giderdik. AKM’nin canlı zamanlarıydı. Tabii ucuz koltukları (Genellikle arkalar, balkonlar gibi) tercih ederdik. AKM (İstanbul Atatürk Kültür Merkezi) yandığından beri unuttum neredeyse opera ve baleyi.
İstanbul’a öğrenci olarak gelişimin ikinci yılıydı. Arthur Miller’in Cadı Kazanı adlı oyun oynanırken çıkan yangında harap oldu. O oyunu biz de arkadaşlarla seyretmiştik. Cadı kazanının alevlerinin elektrik oyunlarıyla tasviri çok etkilemişti beni. (AKM 27 Kasım 1970’te yanmıştı.)
Yangında can kaybı olmamıştı ancak bina ile beraber IV. Murad adlı oyunun galası için Topkapı Sarayı'ndan getirtilmiş eşyaların bir kısmının da yandığı yazılmıştı. (IV. Murad'a ait bir kaftan, değerli bir Kur’an, IV. Murat’ı gösteren bir tablo). Yangının kaynağı tespit edilemedi.
Yarım asra yakın zaman geçmiş.
(Kadıköy Süreyya Operası)
Benim için 5 Ekim Bale günüydü.
Devlet Opera ve Balesi’nin gösterisi (Korsan. Kadıköy Süreyya Operası’nda.)
Aşağıya tanıtım kitapçığından, sair kaynaklardan bazı bölümler aktaracağım: (Yarım asırdır seyretmeyen, sadece yayın organlarındaki haberlerle yetinen birinin yapabileceği başka ne olurdu ki?)
“LA COURSAIRE BALESİ ÜZERİNE
“Korsanlar, cariyeler ve köle tüccarlarının yer aldığı ‘La Corsaire’ (Korsan) balesi, 19. Yüzyılın alışılageldik fantastik, masalsı konuları ve karakterleri üzerine kurulu bale eserlerinden oldukça farklıdır. ‘La Coursaire’ balesi de dönemine uygun olarak bazı fantastik öğeler içerse de asıl çekiciliğini çarpıcı doğallığından alır. Osmanlı İmparatorluğu’nda, saray ve korsanların sığınağında geçen ‘La Coursaire’ balesinde yer alan kaçırılma, cinayet, deniz kazası gibi unsurlar, yüzyıl öncesinin romantik ve akademik bale anlayışından çok, Hollywood’un beyazperdesine daha yakındır.
“Eserin esin kaynağı, 19. Yüzyılda geniş bir okur kitlesine sahip olan İngiliz şair Lord Byron’ın1814 yılında yayımlanan ‘The Corsair’ adlı manzum hikayesidir. Verdi ve Berlioz gibi bestecilerin de ilgisini çeken bu edebi eser, koreografların da ilgi odağı oldu. Ancak Giovanni Galzerani’nin 1826 yılında Milano’daki La Scala’da sahnelediği ya da F. D. Albert’in Robert Bochsa’nın müziği üzerine koreografisini yaptığı, ilk kez 1837’de Londra’da King’s Theatre’da sahnelenen ‘Le Corsaire’, Joseph Mazilier’in 23 Ocak 1856 yılında Thêatre İmperial’de I ‘Opêra’da sahnelediği prodüksiyona kıyasla, Byron’ın anlatımına daha sadık kaldı. Bunun yanında Mazilier’in versiyonu o kadar popüler oldu kiönceki prodüksiyonları gölgede bıraktı.”
(Tanıtım kitapçığının kapağı)
EĞLENCELİ BİR HOLLYWOOD GÖSTERİSİ GİBİ...
Sahipsiz bir defineyi keşfedercesine, teknik olarak zorlayıcı ögelerle bezenmiş bu heyecan verici ve eğlenceli balenin tadına varın. Anna-Marie Holmes tarafından sahnelenen ve cesur bir korsanın güzeller güzeli bir harem kızına olan aşkını anlatan bu egzotik öyküde esir kızlar, zengin hükümdarlar, merak uyandıran kız kaçırma ve kurtarma sahneleri dikkat çekiyor.
(İnternetteki tanıtım sitesinden alındı.)
ESİR PAZARINDAKİ AŞK
Hikâye Osmanlı döneminde geçiyor. Korsan Conrad, arkadaşı Birbanto’yla, bir Ege adasına vardığında, bir pazarda, esir tüccarı Lankandem’in esirlerinden Medora’yı görüp, ona âşık oluyor. Ne var ki, adanın önemli zenginlerinden Seyd Paşa da haremi için Medora ve arkadaşı Gülnar’ı beğeniyor ve satın alıyor. Conrad, Medora’yı Paşa’dan kaçırıyor ama arkadaşı Birbanto, Conrad’ı uyutarak Medora’yı Lankandem’e teslim ediyor. Conrad bu sefer de saraya keşiş kılığında giriyor, Birbanto’nun ihanetini öğreniyor ve sevgilisine kavuşuyor. (Cumhuriyet’ten alındı)
105 dakika süren eseri gençlik günlerimi de yâd ederek hayranlıkla dinledik, seyrettik.
Gülümseyerek çıktım Süreyya Operası binasından hem o geceyi hem nostaljik anılarımla 1970’lerini düşünerekten.
Hepinize sanatsal günler, geceler dilerim.
MEHMET ÜNAL TAŞPINAR
MÜZİK | ADOLPHE ADAM , CESARE PUGNİ , LEO DELIBES |
RICHARD DRIGO , P. OLDENBOURG | |
KOREOGRAF | A.MARİE HOLMES , MARIUS PETIPA |
ORKESTRA ŞEFİ | BUJOR HOINIC |
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.