MSÜ Rektörü Tarihçi, Yazar Prof. Dr. Afyoncu, AKÜ’de “Yakın Tarihi” anlattı

MSÜ Rektörü Tarihçi, Yazar Prof. Dr. Afyoncu, AKÜ’de “Yakın Tarihi” anlattı

Milli Savunma Üniversitesi (MSÜ) Rektörü, Tarihçi, Yazar Prof. Dr. Erhan Afyoncu, Büyük Taarruz’un 100. yılı dolayısıyla Afyonkarahisar Valiliği, Afyonkarahisar Belediyesi ve Afyon Kocatepe Üniversitesi iş birliğinde “Gençlik Buluşmaları” kapsamında gerçekleştirilen “Yakın Tarih Dersleri” konulu konferansında AKÜ öğrencileri ile bir araya geldi.

Büyük Taarruz’un 100. yılı kapsamında Atatürk Kongre Merkezinde düzenlenen konferans öncesinde Afyoncu, AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş’ı makamında ziyaret etti.

Konferansa; Afyonkarahisar Valisi Gökmen Çiçek, Milliyetçi Hareket Partisi Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Taytak, Afyonkarahisar İkmal ve Garnizon Komutanı Tuğgeneral Osman Alp, Afyonkarahisar Belediye Başkanı Mehmet Zeybek, Afyonkarahisar Cumhuriyet Başsavcısı Fatih Karabacak, Afyonkarahisar Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanı ve 2. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Fatih Serdar Köken,  İdare Mahkemesi Başkanı Yasin Ayna, AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş, Afyonkarahisar Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nurullah Okumuş, Vali Yardımcıları; Dr. Mehmet Boztepe, Nurullah Kaya ve Ömer Tekeş, AKÜ Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Şuayıp Özdemir, Prof. Dr. Murat Peker ve Prof. Dr. Yılmaz Yalçın, fakülte dekanları, il kurum ve kuruluş müdürleri ile öğrenciler katıldı.

“Tarih sosyolojinin mutfağıdır”

Konferansın açış konuşmasını yapan AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş, geçmişi konuşan tarihçinin sadece geçmişi anlatmadığını aynı zamanda geleceğe de yol gösterdiğini belirtti. Karakaş, sosyoloji biliminin ise şimdiki zamandan bahsettiğini ifade ederek, “Sosyoloji bilimi günümüzü açıklayabilme ve yorumlayabilme adına tarihe müracaat eder. Bu yüzden tarih bizim mutfağımızdır. Ona muhtacız. Tarih bilgisi bütün sosyal bilimciler açısından önemli. Sadece sosyal bilimler açısından değil hayatın güncel kısmında da tarihin ortaya koyacağı bilgiler çok önemlidir. Bizler tarih eğitimi alırken geçmişe ilişkin çok ayrıntılı bilgiler ediniyor ve öğreniyoruz. Ama yakın geçmişte gerçekleşen olaylar, yakın tarihimizin nasıl vuku bulduğuna ilişkin çok az bilgilerle donatılıyoruz. Oysa bugünü güçlü bir şekilde inşa edebilmemiz ve çok güçlü bir gelecek tahayyülü ve tasavvufu gerçekleştirebilmemiz için yakın tarihi çok daha iyi bilmemiz gerekiyor” diye konuştu.

“Tarihçi hayata birkaç asırlık tecrübe ile bakar”

Açış konuşmasının ardından Milli Savunma Üniversitesi Rektörü, Tarihçi, Yazar Prof. Dr. Erhan Afyoncu’nun “Yakın Tarih Dersleri” konferansına geçildi. Tarihçinin hayata birkaç asırlık tecrübe ile baktığını belirten Afyoncu, “Pandemi 11 Martta Türkiye’de başladığında ben 29 Martta ‘Panik Yapmadan Hayata Tutunalım’ diye bir yazı yazdım. O yazıda tarihteki pandemileri analiz ettim. Pandemide ne olacağını söyledim. Birçoğu gerçekleşti. Salgından sonra kıtlık yaşanmaması için tarım ve hayvancılıkta çok ciddi tedbirlerin alınması en önemli meseledir. Bunun için Tarım Bakanlığının alacağı tedbirlere ek olarak valilerin başkanlığında tarım kurullarının kurulması gerekir. Ekilemeyen toprakları ekmemiz, ithal edilen ürünlerin gelmemesi ihtimaline karşı bu durumu gündeme almamız lazım. Bu tarihin olumlu anlamda kullanılacağına dair bir örnektir. Pandemi süreci tarihteki salgınlara uygun olarak gelişti. Bizim diğer tahminimiz ise her pandeminin 2 yıl sürdüğüydü ki gerçekten bu pandemi de 2 yılın sonunda sönmeye başladı” dedi.

“Türk milletinde müthiş bir mücadele azmi vardır”

Osmanlı İmparatorluğunun tasfiyesinin devam ettiğini belirten Afyoncu, “Bundan 100 yıl önce Osmanlı İmparatorluğu çöktü ama o dönemde bazı şeyler halının altına süpürülmüştü. Bunlar tekrar su yüzüne çıktı. Bunlar Türkiye’yi yakından ilgilendiren hususlar. O yüzden son yüzyılda ne oldu? Milli Mücadele’de ne oldu? Cumhuriyet nasıl kuruldu? Bunları iyi bilmemiz gerekiyor. Türkler 1071 yılında Malazgirt Zaferi’nden sonra Anadolu’ya gelmeye başladı. Biz Asyalı bir kavimiz. Bu coğrafya zor bir coğrafya. Tarihte ilk anlaşmayı yapan Hititler bu topraklarda yok oldu. Parayı bulan Lidyalılar bu topraklarda yok oldu. Dünyadaki ilk büyük imparatorluğu kuran Romalılar yok oldu. Ama biz 1000 yıldır bu topraklarda ayakta kalmaya ve mücadele etmeye devam ediyoruz. Türk milletinde müthiş bir mücadele azmi vardır” ifadelerini kullandı.

“Osmanlılar Selçukluların, Türkiye Cumhuriyeti de Osmanlının devamıdır”

Türk milletinin tarih boyunca büyük felaketlerle baş başa kaldığını ama bu felaketlerden kurtulduğunu ifade eden Afyoncu, şunları vurguladı:

“Büyük Taarruz’a gelen süreçte bizim dedelerimiz büyük bir ümitsizlik içine girmişlerdir. Fakat o ümitsizlik kısa süre içerisinde hal oldu. 100 yıl önce bu topraklarda Milli Mücadele zaferle sonuçlandı. Bu topraklar 1085 yılından itibaren Türkiye’dir. Bu ismi biz vermedik. Türkiye ismini yabancılar verdi çünkü Anadolu’ya o kadar çok Türk gelmişti ki ilk önce Doğu Anadolu’ya sonra da bütün Anadolu’ya Türkiye ismini verdiler. Bu topraklarda 1085’ten itibaren tek devlet var; bu Türkiye devletidir. Türkiye Devletinin Selçuklu Hanedanı, Osmanlı Hanedanı ve Cumhuriyet Dönemi vardır. Osmanlılar Selçukluların, Türkiye Cumhuriyeti de Osmanlının devamıdır. 3 devlette tarih boyunca birbirinin değişen devamıdır. Avrupa’da Osmanlı İmparatorluğu bütün haritalarda Türk İmparatorluğu olarak gösterilir. Türk milleti tarih boyunca büyük felaketlerle baş başa kaldı. Tarihimizin en felaket dönemi 1200’lü yıllardır. Anadolu’nun Moğol işgaline uğradığı dönemdir. Fakat o zor dönemden biz Osmanlı İmparatorluğu’nu çıkardık. O zor dönemde biz Türk tarihinin 3 tane en büyük ismini çıkardık; Hacı Bektaş, Yunus Emre ve Mevlana. Ben genç kardeşlerimizde negatif bir enerji görüyorum. Bu topraklarda sıkıntısız dönemimiz olmadı. Ama Allah’a şükür her zaman başarı ile çıktık. Tarihimizin en karanlık döneminden Türk tarihinin en büyük devletini çıkardık. Onun için sıkıntılar geçicidir. Her zaman ümit var olalım, umudumuzu kaybetmeyelim ve pozitif enerji ile hayata bakalım. Eğer öyle olmasaydı atalarımız Osmanlı İmparatorluğu’nu kuramazdı. Osmanlı Devleti’nin yönettiği toprak 10 milyon kilometre karedir. Bugünkü Türkiye’nin 13 misli kadar alanını yönetiyordu.”

“Ermeni İsyanını İngilizlerin Halep Konsolosu yaptırdı”

Türklerin ilerlemesinin durdurulamamasından dolayı Avrupalılar arasında ‘Yenilmez Türk’ anlayışının doğduğunu söyleyen Afyoncu,  şunları söyledi:

“Türklerin ilerlemesinin durdurulamaması yüzünden Avrupalılar ‘Yenilmez Türk’ anlayışı doğdu. Papazlar ‘bu dünya Türklerin öbür dünya bizim. Bu Türkler öbür dünyada cehenneme gidecek, siz gelin kiliseye yardım edin, ahiretinizi kurtarın’ diyerek bir propaganda yürütüyordu. 1571 İnebahtı Savaşından sonra yenilmez Türk imajı yavaş yavaş ortadan kalkmaya başladı. Karşımıza yeni bir imaj çıktı; Türkler Hristiyanları yöneten despotlardır. Hristiyanların Türk hakimiyetinden kurtarılması lazımdır. Son asrın mücadelesi budur. 19. yüzyılın başlangıcından itibaren Sırbistan, Yunanistan ve Karadağ gibi ülkeler birer birer Osmanlı İmparatorluğu’ndan koparıldı. Önce Avrupalı diplomatlar belli bölgelerde Hristiyanları kışkırtıyorlardı. Ardından o bölgelere silah verip, isyana teşvik ediyorlardı. Mesela Ermeni İsyanını İngilizlerin Halep Konsolosu yaptırmıştır. Dönemin valisi, emniyet güçleri isyana müdahale edince de Türkler Hristiyanları katlediyor diyorlar. Nota veriliyor, devlet notayı kabul etmeyince de donanma gönderiliyor; o bölgede özerk devlet kuruluyor. Bütün sistem böyle işlemiştir. Önce kışkırtma ardından özerklik ardından da bağımsızlık.”

“Dünya tarihinde Türkler kadar temiz bir millet bulamazsınız”

Osmanlı Devleti’nin Batı tarzı reformlarla Batıya karşı mücadele ettiğini ifade eden Afyoncu, “Batının kendi iç dinamikleri ile ürettiği değerlerin sizin toplumunuza uyum sağlaması kolay bir hadise değil. Büyük bir çatışma başladı. Dünya tarihinde Türkler kadar temiz bir millet bulamazsınız. Milyonlarca mülteciye ev sahipliği yaptık. 19. yüzyılda Macar ve Polonyalıları biz kabul ettik. Bugün Polonyalı göçmenlerin kurduğu Polonezköy diye bir yer var. Fakat bazı hatalı davranışlarımız da var. Bunlardan bir tanesi; panik. Biz çabuk panik oluyoruz. Soğukkanlı hareket etmeliyiz. Reformların başarıya ulaşmamasının en önemli sebeplerinden bir tanesi panik halde yapılmasıdır. Panik halde yapıldığı için bir netice verememiştir. Devamlı düşmanla mücadele ettiğimiz için zaman da yoktu. Zaman olmaması, panik ve en önemlisi yetişmiş insan gücünüzün olmamasından dolayı reformlar başarıya ulaşamamıştır” diye konuştu.

Abdülhamit’in 33 yıllık hükümdarlığı döneminde bir taraftan modernleşme faaliyetlerini devam ettirdiğini diğer taraftan düşmanla mücadele ettiğini belirten Afyoncu, “II. Abdülhamit tahta çıktığında 6,5 milyon kilometrekare Osmanlı toprağı vardı. Bizim öldük bittik dediğimiz dönemlerde bile devlet büyüktü. Fakat en önemli şey kendini yenileme dinamiğini kaybetmiş olmasıydı. Sultan Vahdettin ‘abim Ali’nin külahını Veli’ye, Veli’nin külahını Ali’ye giydirerek devleti yönetti’ diyor. O dönemde II. Abdülhamit gençlere karşı taviz veriyor. İmparatorluk elden gidiyor, meclis açılacak gayrimüslimler Türklerle eşit olarak temsil edilecek ve biz böylece kardeş olacağız. Bunun üzerine II. Meşrutiyet ilan ediliyor. Meclis açıldı; Rum ben Rum’um , Bulgar ben Bulgar’ım, Sırp ben Sırp’ım dedi. Osmanlı kimliğinin herkesi temsil edeceğini zannediyorduk. Öyle olmadı. Bunun için İttihat Terakki Türkçü politikalara yönelmek zorunda kaldı” dedi.

“Orduya siyasetin girmesinin acı sonucunu Balkan Savaşlarında yaşadık”

İttihat ve Terakki’nin yönetime gelmesiyle sosyal ve siyasi yapıda aşırı bir çözülme olduğunu belirten Afyoncu, “Aşırı bir siyasileşme yaşandı ve İttihatçılar ile muhalifler arasında büyük bir çekişme meydana geldi. Orduya siyasetin girmesinin en acı neticesini biz Balkan Savaşlarında yaşadık. Ordu ittihatçılar ve itilafçılar diye ikiye bölündü. Ondan sonra askerin siyasetle uğraşması men edildi. Balkanların kaybı Rumeli Türklüğünün ortadan kalkması demektir. Balkan Savaşlarında yapılan hatalardan dolayı Rumeli Türklüğü ortadan kalktı. İttihatçıların da çoğu Rumeli kökenlidir. Büyük bir psikolojik çöküntü yaşandı. Modern tabirle bu tükenmişlik sendromuna yol açtı. Ümitsizlik, karamsarlık arttı. Son bir hamle yapıldı I. Dünya Savaşına girildi” ifadelerini kullandı.

“Büyük Taarruz, son dönemde başarılı olan tek taarruz savaşıdır”

1919’da işgaller başlayınca önce Balıkesir Ayvalık’ta başlayan direnişin Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkmasıyla liderlik bulduğunu ifade eden Afyoncu, şunları söyledi:

“Türk milleti, 3 yıl içerisinde kendine giydirilmek istenen esaret gömleğini kabul etmedi. Büyük bir mücadelenin sonunda 100 yıl önce içerisinde bulunduğumuz topraklarda büyük bir başarı sahnelendi. Bu, Türk milletinin direnç gücüydü. Atatürk’ün hangi futbol takımını tuttuğu her zaman tartışılır. Atatürk’ün bizler kadar bir futbol ilgisi yok. Hayatında iki defa maç seyretmiş, biri Akşehir’de. Büyük Taarruz’u başlatmak için bir futbol maçı organize ediliyor ve onu izliyor. 100 yıl önce bu topraklarda başlayan Büyük Taarruz’da büyük bir başarıya ulaşılıyor. Büyük Taarruz, son dönemde başarılı olan tek taarruz savaşıdır. O da bize bugünkü Türkiye Cumhuriyetini armağan etmiştir. Milli Mücadele bize imkansız denilen şeyleri, nasıl başarabileceğimizi bütün dünyaya gösteren bir kahramanlık destanıdır.”

Konferans, AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş’ın Milli Savunma Üniversitesi Rektörü, Tarihçi, Yazar Prof. Dr. Erhan Afyoncu’ya plaket takdim etmesi ve Afyoncu’nun kitaplarını AKÜ öğrencileri için imzalamasının ardından sona erdi.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.