Saime Bircan Sak

Saime Bircan Sak

Yazın Dili Olarak Türkçe

Balıkçının güzel söyleyişiyle merhaba, Güzel Türkçemize emek veren, özen gösteren,  tüm ustalarımıza, saygıyla başlamak istiyorum. Bir şiirle   Annenden öğrendiğinle yetinme Çocuğum, Türkçe’ni geliştir. Dilimiz öylesine güzel ki Durgun göllerimizce duru Akar sularımızca coşkulu… Ne var ki çocuğum Güzellik de bakım ister   Önce türkülerimizi öğren Seni büyüten ninnilerimizi belle Gidenlere yakılan ağıtları… Her sözün en güzeli Türkçemizde Diline takılanları ayıkla Yabancı sözcükleri at   Bak devrim ne güzel Barış ne güzel Dayanışma, özgürlük Hele bağımsızlık! En güzeli sevgi Sev Türkçeni çocuğum Dilini sevenleri sev! Rıfat Ilgaz  ne güzel söylemiş. Çocuklar ilk sözcüklerini ana babasından öğrenir. Dilin tohumları daha bebekken ekilir. “ Ninem ne güzel konuşurdu, ben ne kötü yazıyorum… Usta kuyumcuydu ninem… Dilimin, değerli taşlara benzeyen sözlerinden, çeşit çeşit, göz alıcı süsler yaparak onlarla bezemesini bilirdi… Ben bu taşlardan daha bir bilezik olsun yapamadım… Ne yazık bana!..” Nazım Hikmet’in bu sözleri yıllardır tartışılan dil devriminin özünü anlatması açısından önemlidir diyor  Dil Derneği Başkanı Sevgi Özel “ Dilleri Uzun” adlı eleştirel deneme kitabında. Yahya Kemal “Bu dil ağzımda annemin sütüdür” diyor Türkçe için. Ninniler, masallar, maniler, deyimler, atasözleriyle beslenir ilk dil dağarcığımız.  Dağlarca “Türkçem benim ses bayrağım” derken dilin gerçek yurdumuz, bağımsızlığımız olduğunu vurgular. “ Türk dili dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil, bilinçle işlensin. Ülkesini ve yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır.”M.Kemal Atatürk. Öyleyse yurdumuza ve bağımsızlığımıza nasıl sahip çıkıyorsak dilimize de sahip çıkıp onu korumalı, zenginleştirmeliyiz. Demek ki önce dil bilinci, dil sevgisi oluşturulmalı. Bunun için de Türkçe’yi sevmek ve onu tanımak gerekir. Bazı kişilerin öne sürdüğü gibi Türkçe yetersiz ve yoksul bir dil değildir. Bunu söyleyenler okumayan, araştırmayanlardır. Özellikle yazın dilinin güzelliğini, varsıllığını ustaların yapıtlarını okuyarak anlayabilir tadına varabiliriz. Pek çok yazarımız çeviri yoluyla dünyada tanınmış ve sevilmiştir. Yunus Emre, Nazım hikmet, Reşat Nuri Güntekin, Orhan Veli, Yakup Kadri, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Ahmet Hamdi, Haldun Taner, Füruzan, Rıfat Ilgaz, Fakir Baykurt, Latife Tekin, İnci Aral, Erendiz Atasü, Muzaffer İzgü, Suat Derviş, Mine Kırıkkanat, Nimet Arzık, Orhan pamuk bunlardan bazıları. Bir dilin varsıllığının ölçütü nedir? Sözcük sayısı mı? Anlam zenginliği mi? Üretkenliği mi? Matematiksel bir yapısı, kesin kuralları, kural dışı durumun az oluşu mu? Bir sözcüğün gerçek anlamının dışında birçok yan anlamı olması(eş anlamlılık, sesteşlik, gerçek anlam yan anlamlılık… ) özellikleri mi? Örneğin “Çıkmak” sözcüğünün 47 anlamı var dilimizde. Türkçenin yeni sözcük yapan ek sayısı (yapım eki) sayısına göre dünya dilleri arasındaki durumuna gelince Türkçe de bu sayı çeşitli kaynaklarda 83- 120- 294 olarak gösterilmektedir. Bu sayı Fransızcada 62- İspanyolca-46- Rusça 30- İngilizce 28- Almanca 23- Çince tek hecelidir. 1980 Unesco raporuna göre Türkiye Türkçesi konuşucu bakımından dünyanın 5. Büyük dilidir.  Türk dilinin çeşitli kollarını, lehçelerini konuşan insan sayısı 300 milyona yakındır. Türkçe anlatım olanakları zengin, anlatım gücü yüksek bir dildir. Dilimizin varsıllığını, gücünü gösteren bazı örnekleri sıralayalım. Türkçede renk adları çok çeşitlidir. Çünkü toplumumuz doğayla içiçe yaşayagelmiştir. Bu yüzden doğadaki varlıkları en ince ayrıntılarına değin ayırıp adlandırır. Örneğin yeşil’i anlatan birçok sözcük vardır. Ördekbaşı, limonküfü, zeytuni, zehir yeşili, dudu yeşili, türbe yeşili, filizi, tirşe, nefti, camgöbeği, yosun yeşili, lahana yeşili, çağla yeşili, açık yeşil, koyu yeşil, Ayrıca sıfat pekiştirmesiyle sapsarı, mosmor, pespembe, bembeyaz, masmavi, yemyeşil, gömgök, kapkara, kıpkızıl, gibi renk belirleyen sıfatlar elde edilir. Sarımtırak, sarımsı, sarıya çalan, sarıyı andıran, gibi örnekleri çoğaltabiliriz. Yine sıfatlarda upuzun, gepgeniş, dapdar, bomboş, dümdüz, düpedüz, gepgenç, gepegenç, paramparça, güpegündüz, perperişan, sırılsıklam, apaçık, apansız, apayrı, sımsıkı, apaydınlık, besbelli basbayağı, bambaşka, bumburuşuk, sımsıcak, bozbulanık, büsbütün, capcanlı, cıscıbıl, çarçabuk çepeçevre, darmaduman, dipdiri, dosdoğru, dopdolu, dupduru, ıpıslak, sapasağlam, tertemiz, tastamam, alçacık, incecik, örnekleri verilebilir. Akrabalık adları da böyledir. Batı dillerinde birkaç sözcükle karşılanan kavramlar bizde Teyze, hala, yenge, amca, dayı, kaynana, kaynata, kayın, enişte, gibi… bunlara yöresel söyleyişleri de eklersek sayı epeyce artar. Ayrıca ikilemeyle eylem pekiştirmesi yapılabilir. Kasım kasım kasılmak, gürül gürül akmak, pırıl pırıl parlama , büklüm büklüm dökülmek, sızım sızım sızlamak, için için kaynamak, bas bas bağırmak, mışıl mışıl uyumak, zırıl zırıl ağlamak, sürüm sürüm sürünmek gibi… Yansıma yoluyla pekiştirme: Gümbedek, pattadak, çattadak, lakkadak, cumbadak, örneğinde olduğu gibi. Türkçe somutlayıcı bir dildir. Bunun en iyi örneklerini deyimlerde görürüz. “Et aldık kabak aldık kalakaldık” kaç kişi duydu bu deyimi? Bitki adları örneğin; tavşan kulağı, kuzukulağı, kuşburnu, itburnu, sığırdili, devetabanı, horozibiği, keçiboynuzu, aslanpençesi, koyun gözü, turnagagası, Daha pek çok örnek verebiliriz. Sizler de biliyorsunuz. Dedim ya dili sevmek gerekir diye. Bakın Dünya şairimiz Nazım Hikmet ne diyor: “Bir köylü toprağını ve öküzünü, bir marangoz tahtasını ve rendesini nasıl severse ben de Türk dilini öyle seviyorum.” Öyle sevmeseydi dillerden düşmeyen o güzelim şiirleri yazabilir miydi? Yaşar Kemal neden o kadar çok sevildi? Çiçeklerin, böceklerin, dağların ovaların adlarını onunla öğrenmedik mi? Renklerin, kokuların çeşitliliğini onunla duyumsamadık mı? “Gerçi aklımızla okuruz ama, sanat zevkinin yeri iki kürek kemiğinin arasıdır. Sırtınızdaki bu ürperme, insanlığın ulaşabildiği en yüksek heyecandır. Sırtınızla okuyamıyorsanız hiç okumayın daha iyi.” Diyor Vladimir Nabokov. Sözcüklerin karmaşık dünyasından çıkarak anlamdan düşünceye, imgeden işlevine, dilden dilin ötesine kadar  uzanan uzun bir yolculuktan söz ediyoruz. Sanat yapıtları dil yoluyla düşünce ve duygu evrenimizi geliştiriyor. Ruhumuzu yüceltiyor. Yazmak bir yapıt ortaya koymak nasıl iğne ile kuyu kazmak ise okumak ta bir o kadar çaba gerektirir, işte o zaman insan oluruz. “Okuyan insan, özgür insandır, İnsan yaratıcılığının en soylu ürünüdür kitap; özsuyudur, özgürleşme eyleminin. O özsuyuyla beslenen kafalar yaratmıştır çağdaş uygarlığı, ekini. Kitabın ekmekle bir tutulduğu yerde, bol oksijenli bir hava gibi ciğerleri doldurur insan hakları; korkuların, baskıların karanlığı dağılır.” Mehmet Başaran’ın “Dilim Dilim Ana Dilim” adlı kitabından bir alıntı. Dile emek verenler dedik ya şöyle bir selam duralım ; Kaşgarlı Mahmut, Ali Şir Nevai, Yunus Emre, Pirsultan Abdal, Karacaoğlan, Dadaloğlu, Kul Himmet, Ömer Seyfettin, Sait Faik Abasıyanık, Orhan Veli Kanık, Nurullah Ataç, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Emin Özdemir, Ömer Asım Aksoy, Beşir Göğüş, Prof Dr Şerafettin Turan, Doğan Aksan ve daha niceleri… Dil Derneği başkanı Sevgi Özel ve Dil Derneği Onursal başkanı Şerafettin Turan’ın birlikte oluşturdukları “Türkçenin ve Dil Devriminin Öyküsü” kitabını okumalıyız. 22 Nisan 1987 de kurulan Dil Derneği’nin çalışmalarını, araştırmalarını, yayımlarını edinmeliyiz ki  kapatılan Atatürk’ün Türk Dil Kurumuyla bugünkü TDK’nin aynı yapı olmadığını bilelim. Dil Derneği’nin aylık Dil ve Yazın dergisi Çağdaş Türk Dilini her yurtseverin okumasını diliyorum.   Okuma eylemi çok küçük yaşlarda öğrenilmeli. Anne baba evde kitap okursa, çocuğuna da dili, anlatımı ve içeriği düzgün kitaplar seçerek onun gelecekte iyi bir okur olmasını sağlar. Daha sonra da okul gelir. Çocuk yazınına günümüzde emek verenleri emek verenleri  anmadan geçmeyelim. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimler Bölümünde Profesör Dr. Sedat Sever’in pek çok kitabı ve çalışması var. Muzaffer İzgü,  Rıfat Ilgaz, Gülten Dayıoğlu, Ayla Çınaroğlu, Zeynep Cemali, Aysel Gürmen,Fatih Erdoğan, Aytül Akal, Hidayet Karakuş, Çiğdem Sezer, gibi isimlerin yanında Çocuk yazınının nobeli sayılan Andersen Ödüllerine Türkiye’den aday gösterilen Mavisel Yener’i saymalıyız. 100 den fazla yapıtı ve pek çok ödülü var. Çocuklara kitap alırken özen gösterelim. Onların gıdalarına nasıl önem veriyor ucuz diye çürük sebze meyveyi, yedirmiyorsak kitabın da iyisini seçmeyi öğrenmeliyiz. Yetişkinler için de aynı şey geçerli. Zamanımız kıymetli, iyi yazılmış estetik değeri yüksek yapıtlarla tanışalım, iç dünyamızı bunlarla zenginleştirelim. Şiir okuyalım. “Şiirsiz toplum eksiktir. Şiirsiz insan yalnızdır, şiirsiz kalırsanız, güzel rüyalarınız olmaz, Şiirin dışında üşürsünüz.”demiş şair Veysel Çolak 2018 Dünya Şiir Günü bildirisinde. Bizi ısıtacak öyle çok yazar, öyle çok kitap var ki… Hangisini saysam birileri eksik kalır. Seçimi size bırakıyorum. Dil Derneğinin 31. Kuruluş Yıldönümü kutlu olsun.      

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Saime Bircan Sak Arşivi