Halil Şahin

Halil Şahin

TAPU

İnsanoğlu, henüz çok küçük yaşlardan itibaren sahiplenme duygusunu geliştirir. Ama gereksinmelerinin önceliklerine ve değer yargılarına koşut, sahipleneceği değerler sıralaması yer değiştirir. Örneğin önce oyuncaklarımız, yiyeceklerimiz ve daha sonra anne ve babamız derken, mal ve mülkiyet edinmelere doğru yön değiştirerek seçeneklerimiz çoğalır. Büyükada’daki “Rum Yetimhanesi”ni duymuş olmalısınız. Tarihi yaklaşık bir asır öncesine dayanan bu ahşap yapının kurtarılması adına ortaya konan çabaların da farkında olmalısınızdır. Rum Yetimhanesi’nin tapusu patrikhaneye verilecekmiş, veriliyormuş derken geçirilen zamanda; tapusu kamuda olan varlıklar talan edilip, kamunun elinden alınırken, kamuya ait olması korunmasına yetmezken; Rum Yetimhanesi’nin tapusunun gerçek sahiplerine verilmesiyle kurtulacağının varsayılması budalalığını da yaşadık… Rum Yetimhanesi, salt patrikhaneye mi aittir? Kuşkusuz değildir. Hepimize ait bir varlıktır: tıpkı Allianoi, İzmir’in suyu, Eber Gölü gibi! Nasıl ki, bu toplumsal ve kamusal değerlerin korunmasında tapunun önemi yoksa, Rum Yetimhanesi’nin korunması için de tapunun önemi yoktur. Olmamalıdır! Eğer korunmaya değer bir yapı ve varlıksa, elbette Rum Yetimhanesi de; tapusu kimde olursa olsun korunmalı ve yaşatılmalıdır! Patrikhane üzerinden yürütülen ve geçmişte kalması gereken bir hesaplaşmanın günümüze taşınmasında, halktan gizlenen sırlar ve öz çıkarlar ile Türkiye Cumhuriyeti’nin taş üstünde taşı bırakılmadan yıkılması hesapları vardır. Bu anlaşılmaz yaklaşımla, Türk toplumuna ‘beceriksizlik’ ve ‘değerbilmezlik’ göndermesinde de bulunularak, bir taşla birçok kuş vurulmaktadır. Recep Bey’in bir son isteği ile herkes gördü ki, NATO’nun füze kalkanı İsrail’deki radarlarla eşgüdümlü olarak çalışacak. Böylece füzelerin İran ve Suriye’ye karşı konuşlandırılacağı ve İsrail’i koruma altına alacağı apaçık ortaya çıktı. Ne yapmalı da yandaşların gözüne bir avuç kum serpmeli ki, bunlar unutulsun! Çare: Sultan Birinci Recep Tayyip’in, İsrail’e komşu Lübnan’a giderek, İsrail’e doğru “Van minıt, van minıt!” diye bağırması mıydı? Nitekim 24 Kasım 2010’da, her bir şeyi satan Sultan Recebim; Lübnan’da büyük bir tantana ile karşılanıp, Türkiye tarafından yapılan okulun açılış törenine katıldı. Türkiye’deki siyasilerin seçim meydanlarında karşılanışı örneği, 25 Dolar karşılığı insanlar kiralanarak, otobüslerle o köye taşındı. “Hoş geldin Sultan Recep Tayyip Erdoğan!” pankartları açıldı. Atatürk’ün değil, herkesin Abdülhamit’in torunu olduğunu bildiği Sultan’a, Hariri: “Abdülhamit’in torunları, zor günlerin adamı hoş geldiniz!” diyerek yırtınıp durdu. Ama hepiniz bilirsiniz: “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz”. Elbette kişi; söylediği sözle değil, yaptığı işle değerlendirilir. Recebim Bey bir yandan “Van minıt, katil İsrail, hesap soracağız!” derken, öte yandan İsrail’i koruyacak füze kalkanına ‘evet’ diyor ve Siyonistlerden “Üstün Hizmet” madalyaları alıyordu. Peki, Hariri niçin Recep Bey’e ‘Sultan’ sanı verdi, kendini parçaladı? Çünkü Recep Bey, Türk Telekom’u Hariri ailesine yok pahasına, 6 milyar 550 Milyon Dolar gibisinden ölmüş eşek fiyatına adeta hibe edilerek, 2026 yılına dek kiralamıştı. Teknolojisi yeniydi, santralleri pırlantaydı, yurdun her yanında binaları, arazileri, makine parkları vardı. Kasasında 122 milyon TL = 80 Milyon Dolar bulunuyordu. Satılmadan öncesinde de işçi sayısı da azaltıldı, hem de kıdem tazminatlarını devlet ödedi. Hariri, Türk Telekom’u almak için verdiği 6 Milyar 550 Milyon Doları 3 yıl içinde kazanıp, kâr olarak Lübnan’a götürdü. Yani; sonraki 17 yılda kazanacağı milyarlarca dolar, Türkiye hazinesi yerine, net kâr olarak Hariri’nin cebine girecekti, değmez miydi? Ayrıca kurumlar vergisi oranının %30’dan %20’ye indirilmesi ile 1 Milyar Dolarlık vergi de Hariri’ye ikram edilmiş oldu. Fakat Hariri’nin gözü hala doymuyordu... Aptallığa doymayanlar da vardı: Telekom’un içinin böyle parça taksit boşaltılmasına, paraların Türkiye ile alay edercesine cebe atılmasına göz yumanlar! Eller kalpte, paralar cepte. Müslümanlık ayağı ile soygun denilen, özelleştirme adıyla peşkeş çekilen Devlet mallarının sahibi, millet değil miydi göz yumanlar? Yoksa tapuları sizin değil miydi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halil Şahin Arşivi