Kaygan Zemin

Kaygan Zemin

SÜRTÜK (EKREM BORA ANISINA....)

Ekrem Bora ‘nın sayısız filmleri arasında benim en sevdiklerimin başında Arkadaşımın Aşkısın, Sürtük, Mazi Kalbimde Yaradır, Kadın Severse ve Gözleri Ömre Bedel filmleri gelir. Ama aklımda her zaman tuttuğunu koparan, aşkı için dağları delecek güce sahip, onun olmazsa kimseye yar olmasın diyen gözü kara gazino patronu(m)dur, benim için. Ama Ertem Eğilmez’in 1965 yılında çektiği, hâsılat rekorları kıran ve kendisine 1966 yılında 3. Antalya Film Festivali’nde en iyi erkek oyuncu ödülünü kazandıran Sürtük filminde aşk karşısında boynu bükülen bir adamdır. Filmin senaryosu Sadık Şendil tarafından kaleme alınmış ve Bernard Shaw'un “Pigmalyon'u ile Charles Vidor'un “Love me or Leave me” isimli eserlerinden kotarılmıştır. İçinde benim sevdiğim her şey var: kenar mahalle dilberi, kuğuya dönüşüm, dönüşümü sağlayanın aşkı ve 32 KISIM TEKMİLİ BİRDEN… FİLM BAŞLIYOR…... ÂLEMİN KRALI EKREM Jilet gibi takım elbisesi, başında fötr şapkası, ağzında öfkesini havaya karıştırdığı cigarası ile Ekrem bir gazinonun kapısında adamları ile beliriverir. Kapıdaki densiz ağbi sorar : -Aza kartınız? [Münasebetsiz kazma, kime ne soruyorsun? Az sonra yeni patronun olacak] -Göster [Bir tokat patlar; kart etkilidir, anında içeri girilir] İçeride gazinonun sahibi afallamış bakınmaktadır. Bu Ekrem denilen adam laf anlamamaktadır: Gazino patronu; “Söyledim adamına. Salonu satmak istemiyorum.” Ekrem; “Ama ben almak istiyorum.” Patron; “Ama Beyefendi!” Ekrem; “Kes lan! İşte paran. (Adamlarına) Bu işi hemen burda halledin. Eksiksiz.” Gazinolar Kralı Ekrem sayısız gazinosuna bir yenisini daha ekler böylece. Parası ile, sırasında yumruğu ile sahip olamadığı yer, adam yoktur bu piyasada… BÜYÜK SAZ GAZİNOSU “Seni ben ellerin mi ol diye sevdim” şarkısını sahnede seslendiren assolist Ferah Nur (Ferah Nur) gazinoyu inletmektedir. Ardından büyük bir alkış tufanı kopar ve sahneden inen Ferah Nur soluğu Ekrem’in yanında alır: -Şuraya bak, salonu yıkacaklar benim için Ekrem kibarca cevap verir: - Kes! - Artist olmadığın için alkışın değerini bilemezsin. - Kes! Ferah Nur baktı ki olmayacak, “hadi bizi bir yerlere götür” demekte bulur çareyi ve Ekrem böyle halkın şımarttığı assolisti alır, bir kenar mahalle meyhanesine götürür. Sahnede Naciye (Türkan Şoray] ve elinde tefi döktürmektedir: “Saçlarını öreceğim, güllerini dereceğim//Aç koynuna gireceğim, mış//Ablanı alacağım, enişten olacağım//Sana koca bulacağım, mış.//**//Mış mış mış mış, iki gözü kör olası//Evi barkı yıkılası, mış.//**//Alların alıyım, güllerin goncasıyım//Ablanın kocasıyım, mış//Ablan güzel sen goncasın, sen ablandan öncesin//Ablan bana doymasın, mış./**//Baldızım olacaksın, derdimi bileceksin//Yüzüme güleceksin, mış//İçip sarhoş olunca, kafaları bulunca//Yerlere düşeceğiz, mış.” Büyük assolist Ferah Nur haliyle bu sürtük görünümlü şarkıcıdan, meyhane ortamından hiç hoşnut değildir ve söylenmeye başlar. Ekrem Ferah Nur’un bu şımarıklıklarına dayanamaz ve beklenen ve gereken cevabı verir: -Son zamanlarda sıkmaya başladın. Biraz alkış iki çiçekle ne oldum delisi kesildin başıma. Kaçtır söylüyorum sana züppelik yapma böyle diye. Zaten suyun kaynadı senin! Assolistimiz Ekrem’e aldırmaz görünmekte ve ağzına geleni söylemekte, Naciye gibiler yüzünden şarkıcı olmaktan utanmaktadır. Ekrem gene haddini bildirir: -Utanma hiç fark yok aranızda. Şans sana gülmüş, ona gülmemiş o kadar. İstersem 3 günde yetiştirir, meşhur ederim . Görürsünüz! [Ekrem Ağbi be, bizim eğitim sorununa da bir el atsan olmaz mı?] Programın sonunda meyhaneyi terk ederken Ekrem Naciye’ye kartını verir Üstünde adresim yazılı Yarın bana gel.” Naciye: - “Çüş be! Ne zannettin ulan sen bizi? ‘Yarın gel’! At pazarından eşek alır gibi satın mı alacaksın ulan bizi? Gözünü aç züppe, kız oğlan kızım ben. Ayı. Kendimi koklatacak surat var mı bende, Öküz. Ortaya çıktık göbek attık diye ırzımıza mı geçeceksin, godoş.” Diye Ekrem’in üstüne yürür. Naciye’nin elinden kartı alan Hasan Baba karttaki ismi görünce - “Dur a be kızım. Dur a be yavrum. Yanlış anladın sen… Senin gibi ne kızlar var O’nun elinde. Başına devlet kuşu kondu da kaçırdın. Seni şarkıcı yapacaktı, menşur edecekti.” HAKİKATEN GÖRÜRÜZ Bu duruma hayıflanan Naciye ertesi gün çat kapı Ekrem’in evinde soluğu alır ve; -Seni zampara sandım önce. Sonra sulanmayacağını anlayınca geldim… Devlet kuşuymuşsun, hadi bakalım bizim de başımıza kon da görelim.” Der. Tabii Ekrem Ağbimizin eğitim ve öğretim sürecine 3 gün dediysek o kadar da iddialı olmadığı, biraz yontulacak oduna da bağlı olduğu da bir gerçektir. İlk şart Naciye’nin ağzından çekip uzattığı sakızı ağzından atması şarttır! Üstelik önce adı da mutlaka değişmelidir. Kısa bir konuşmadan sonra Ekrem zili çalar ve uşak içeri girer. İşlem başlamıştır, Naciye’ye temiz bir kalafata çekilmesi gereklidir: “ Melahat’i [Melahat İçli] çağır, gelsin.” Emri verilir. Banyo, masaj, saç, baş, manikür, pedikür derken epey fiyakalı olur bizim Naciye… Ardından Ekrem Melahat Abla ile ikisini Ferah Nur’un Levent’teki villasına götürür, Ferah Nur kovulur, eve Naciye yerleştirilir. Ekrem Ağbimizin belli bir kadını yoktur; o hancı, kadınlar yolcudur Melahat Abla’nın deyimiyle. Yatağın büyüklüğünden işkillenen Naciye “Bu herif benle yatmaya kalkmasın? Melahat Abla rahatlatır, “Ekrem’in amacı seni meşhur etmektir” der. Ardından akşam için hazırlanır ve gazinonun yolunu tutarlar. Menuyü kitap zanneden, eliyle ekmeği koparan, darbukacıyı beğenmeyen Naciye’nin halen eğitime ihtiyacı olduğunu gören Ekrem Melahat Abla’ya kesin emir verir: Adam et getir şunu karşıma!” NACİYE ADAB-I MUAŞERET KURALLARINI ÖĞRENİYOR Memduh Alpar Naciye’ye yemek adabını öğretmek için tutulur ve başlar: - Şarap bardağı tutulurken serçe parmağı hafifçe yukarı kaldırılacak - Ağız peçeteye hafif bir temasla değecek; adeta dudağa pudra pon pon eder gibi Diye öğretir öğretmesine de Naciye salonu terk ettikten sonra şişeyi başına diker, eti eliyle ısırarak yer! Öğrendiklerinin test edilmesi için Ekrem ile Boğaz’da yemeğe çıkan Naciye her öğrendiğini başarıyla uygulamaktadır. Ekrem hemen cebinden pırlanta bir bilezik çıkarıp “Bunu hak ettin” der. Naciye sevinir sevinmesine de işportada 2.5 TL olan bu bilezik için Ekrem’in çok para vermiş olmasına üzülür. Ekrem Naciye ısrar etse de daha eğitiminin bitmediğini söyler; dans, şan dersleri vardır alınması gereken. SABAH SABAH ORKİDE Bir gece önce dans derslerinin işe yarayıp yaramadığını görmek için Ekrem Naciye’yi dansa götürmüş ve ona bir kürk hediye etmiştir. Ertesi sabah uyandığında ise Melahat Abla tek bir çiçekle odasına gelir. Ekrem’in tek çiçek göndermesini parasının bitmesine bağlayan Naciye endişelenir. Mualla; “Tuhaf!” Naciye; “Tuhaf ya! Kaz kafası gibi bir şey. Şuraya bak.” Mualla; “O değil, tuhaf olan O’nun sana çiçek getirmesi. Bunca yıldır bu adamın bir kadına tek karanfil verdiğini görmedim. Sana orkide! Bir iş var bunda. Sevmeye başladı galiba seni.” Naciye; “Yok deve! Talimli maymun neyse, ben de oyum O’nun için. Marifet öğretip, ondan sonra, sırtımdan para kazanacak. İnkâr etmiyor ki adam.” Bu esnada salonda Ekrem Naciye’yi salonda beklemektedir. Naciye; -“ Bu ne be? Ben sana demedim mi bol keseden gitme sıfırı tüketirsin diye. Ama söz meşhur olunca para almam senden. Bana her akşam 10 kâğıt ver yeter bana. Ekrem ise onu pencereye götürür. Dışarıda yeni bir araba vardır ve Naciye’nindir. Dersi veren Ekrem! Arabadan sonra deniz motoru da kullanmaya başlar Naciye. BÜYÜK SAZIN PİYANİSTİ CÜNEYT’TEN MÜZİK DERSLERİ Müzik dersleri hemen ertesi gün boş lokallerden birinde başlar. Piyanist Cüneyt (Cüneyt Arkın) Do Gamı üzerinden çalışmaya başlatır, piyano üstünde bir metronom bulunur. Usul ve makamlar de önemlidir. Hâlbuki Naciye’nin bilmediği yoktur; köçekçe, çiftetelli. Nefes de önemlidir, diyaframı kontrol etmek de. Ayrıca sesin terbiyeye ihtiyacı vardır, deyince Naciye öfkelenir; -Terbiyesiz mi benim sesim?Diye. -Müzik kültürü lazım tabii -Ekrem Bey alsın, çok mu pahalı? Zamanla Naciye derslerde ilerlemiş, Nazari derslerde ise Hacı Arif Bey’e kadar ilerlemiştir. Cüneyt derse devam etmek istese de Naciye: -“Bu güzel havada, değil Hacı Arif Bey’i, kendi hacı babası olsa çekemem’. Diyerek bir çay bahçesine gitmeyi teklif eder. Çay partisinde Cüneyt ciddiyetle devam etmektedir: Cüneyt; “Segâh, dügâh, sultanîyegâh.” Naciye; “Darbukacı Agâh! Kusura bakma aklıma geldi. Babamın arkadaşıydı. Veremden öldü. Zaten bizim orda insanlar ecelleriyle ölmezler pek. Ya bir bıçak yerler, ya kaza, ya da veremden giderler. Anamı hastaneye kaldırdılar geri gelmedi. Babam yapıda bir duvarın altında kalmış. Gittiğim zaman çıkarmışlardı ama üstü gazete örtülüydü. Yüzünü göstermediler bana”. Bir başka dersin ardından başka bir çay bahçesinde Cüneyt anlatmaktadır bu sefer: -“Hayatlarımız bir yerde birbirine çok benziyor. Ben annemi hiç görmedim, tanımadım. Babam askerdi. Tatillerde beni manevralara beraber taşırdı. Ekrem Bey’i orada tanıdım. Babam severdi O’nu. ‘Bu çocuk ilerde çok yaman olacak’ derdi.” Oldu da. -Şimdi çok zengin değil mi? -Evet öyle -Sen? -Ne gezer babamdan bir İstiklal Madalyası ve temiz bir soyadı kaldı, Annemden de küçük bir evle piyano. Dersler yavaş yavaş nihayete ererken Cüneyt ve Naciye birbirlerine gitgide yakınlaşmaktadırlar ama Cüneyt’in bu aşkı itiraf etmeye cesareti yoktur. Hâlbuki Naciye’ye göre insan sevdi mi “ küt “ diye söylemelidir. Bir gün dersten sonra dolaşmaya gidip döndüğünde elinde gül, ağzında aşk şarkıları Ekrem’in evde öfkeyle kendisini evde beklediğini görür. Nerdesin sabahtan beri? -Dur, n’oluyorsun?Dersten sonra dolaştım biraz -Sekiz saat mi? Gece oldu -Ne çıkar?Yaz akşamı Emirgan’da çay içtim -Tek başına mı? -Tek başıma.. Akşama kadar müzik dersi, usul dersi, düm tek düm tek. Eh ben de insanım -Aksini iddia etmedim. -Ama kuklaya çevirdin beni. Kahvaltı şöyle olacak, şu kadar jimnastik yapacaksın, şuraya gideceksin, buraya gitmeyeceksin. [Naciye cilveli Naciye, biri de keşke bize söylese bunları da sersem sersem etrafta dolaşmasam, her yere yetişeceğim diye] -Hepsi senin iyiliğin için -Onu anladık ama biz de can taşıyoruz. -Peki uzatma. İşimden oldum bunca saat? -Peki, niye bekledin beni bunca saat? -Bunu vermek için. Eyvallah! [Kocaman bir pırlanta gerdanlık vardır kutuda.] ASSOLİSTİMİZ TÜRKAN ŞORAY Ertesi gün derse geç gelen Naciye ders yapma istemediğini kendi seçtiği bir şarkıyı okuyacağını söyler Cüneyt’e ve Hani Bir Gün Gelecektin diye aşkını şakır. Birden kapıda beliren Ekrem Naciye’yi alkışlar ve onu alıp sokağa afişlerini göstermeye götürür ve akşama sahne alacağını söyler. Gazinonun sunucusu: “Ve şimdi yeni bir ses yıldızı ilk defa olarak sahnemizde”diye sunar. Türkan; “Ne tuhaf! Korkuyorum sahneden.” Ekrem; “Sahne senden korksun.” Der ve assolistimiz İçin için Yanıyor adlı şarkıyı söylemeye başlar ve tabii ki müthiş geçer her şey ve ondan sonraki üç ay… Bir akşam Programın bitiminde Cüneyt’e kendisini beklemesini, onula bir şey konuşmak istediğini söyler. Arabasıyla Cüneyt’i evine bırakırken Naciye ayarı verir: -Niçin benden kaçar gibisin? -Yoo sana öyle geliyor -Dersler bitti, sende değiştin. Senin için sadece bir talebe miydim? -Yoo ama… -Üç ayda üç kere hatrımı sormadın… Sonunda Cüneyt pes eder ve “Senden kaçıyorsam elbet bir sebebi vardır. Anla beni “ der ve arabadan inerken Naciye Gecenin karanlığında aşka doğru son sürat basar gaza. Sonra…Sonrasında Cüneyt ondan niye kaçtığını anlatmaktadır: -Yükseliyordun..Seni şöhret ve para bekliyordu. Ben neyim? Fakir bir piyanist.. -Şöhret , para hıh.. Adım neon ışıklarıyla yükseklere yazılacağına, sevdiğimle birlikte bir nişan halkasının içinde dursun daha iyi bence. Cüneyt sonunda ağzındaki asıl baklayı çıkarır: Aralarındaki en büyük engel, elinden bir şey alınmasına dayanamayan EKREM. AŞILMASI GÜÇ ENGEL EKREM Cüneyt ile geçirdiği aşk dolu dakikalardan sonra eve dönen Naciye, evde kendisini öfkeyle bekleyen Ekrem’i bulur ve “Sürtük, kahpe” nidaları arasında aşkedilen bir tokat Naciye’nin suratında patlar. Odasına doğru koşan Naciye Melahat Abla’ya sarılarak sorar :” Ne hakla yapıyor bunu” Cevap basittir.”Tanımamışsın onu. Seviyor Seni!” Ertesi sabah Ekrem Naciye’nin yavuklusunun kim olduğunu anlamaya çalışırken, Naciye ve Cüneyt evlilik başvurusu yapmaya karar vermişlerdir. Bu kararın mutluluğu ile birbirlerine sarılmışken kapı acı acı çalınır, gelen davetsiz misafir kim midir? Ekrem'dir tabii ki! Naciye saklansa da doğuştan Hercule Poirot olan Ekrem fincandaki ruj lekesinden olayı çakozlar ve o ana kadar istediğini elde etmek, yerle bir etmek konusunda çektiği nutuğu o dakka kesip evi terketmeye meyleder. Cüneyt şapkasını uzatacakken Ekrem : "Şapkamı her zaman kendim giyerim. ne de olsa el oğlu adama külahını ters giydirir." der ve gider. Ertesi gece gazino programından sonra Naciye'yi eve bırakan Ekrem Türkan'ın yorgun olmasına aldırmadan eve gelir ve ağzından köpükler saçarak " ‘isminin, sanatının, şöhretinin hatta güzelliğinin onun malı olduğunu’ söyler. Naciye ise bir kukla olmak istememektedir, insandır ve yaşamak istemektedir. Ağlayarak tüm elbiseleri ve mücevherleri alabileceğini söyleyerek evden çıkıyor ve Ekrem : - “Gittiğin gibi geleceksin. Köpek gibi döneceksin bana.” diye çığırır. NACİYE'NİN KÖPEK GİBİ DÖNMESİ İÇİN YAPILANLAR Ekrem hayatının öcünü almak için Allah var elinde geleni ardına koymaz.Naciye ile Cüneyt nereye başvursalar kapılar yüzlerine kapanmaktadır.Heryerden Naciye'nin afişleri sökülüp eski göz ağrısı Ferah Nur'unkiler asılmaya başlanır.Ekrem daha da ileri gider ve hasbelkader bulduklarım bir işe de o gazinoyu satın alarak çözüm bulur. Ekrem: -Naber aşk delisi? Buralara mı düştün? -Aşk hiçbiryere düşmez!Belki düşen benim senin sayende. Tüm kapıları kapattırdın yüzümüze. Rızkımıza engel oldun ama aşkımıza olamayacaksın! -Aç karınla aşk kaç gün sürer bakalım? -Mahşere kadar. Gönlümüz tok bizim. Çık dışarı! -Kimi kovuyorsun, burası benim artık, satın aldım. -Al burayı da satın al. Dünyadaki bütün gazinoları satın al. Beni satın alamayacaksın, paran yetmeyecek bana.!!! Naciye'yi satın alamayan Ekrem bu sefer kancayı Cüneyt'e takar ve bir çek uzatır; erkek parasıdır, Cüneyt gibi karı parası değildir sahip olduğu.ANCAAAAAK!Cü tabii ki çeki yakar....Çaresiz kalan sevgililer ertesi gün şehri terketmeye karar verirler. Naciye bavulları hazırlamaya eve, Cüneyt de afişleri hazırlamaya gider. Garda buluşacaklardır. Ancak evde Ekrem onu beklemekte ve onu almadan hiçbir yere gitmeyecektir. -Nasıl girdin buraya? -Onu bilmem ama nasıl çıkacağımı biliyorum. Çamurdan çıkarıp adam ettiğim SÜRTÜK! Gerçekten de Ekrem'le evden çıkıp giden Naciye Cüneyt'in öldürülme tehdidine kayıtsız kalamamıştır, bir mektup bırakır ve Ekrem ile gider. Garda umutsuzca Naciye'yi bekleyen Cüneyt Naciye gelmeyince eve yollanır ve mektupla karşılaşır ve soluğu Ekrem ile Naciye'nin yanında alır. Naciye Cüneyt'e "aşk maşk yok, para var para" diye şımarık şımarık konuşur. Duyduklarına inanamayan Cüneyt okkalı bir tokat aşkkeder ve bir etrafındaki bir iki adama yumruk sallayarak mekanı terkeder. Eve döndüklerinde Naciye Ekrem'e "Oldu mu, Beğendin mi rolümü? Al beni, al malını" diye eziyete başlayınca Ekrem : - “Hayır, istediğim bu değildi benim. Senin, kimsenin olmayan, alınıp satılmayan tarafını, ruhunu, kalbini istiyordum. Kendimi de sizi de bunun için zorladım, hırpaladım. Meğer gücümün yetmeyeceği bir şeymiş bu. İnsanların boyunu, kolu bükülebilirmiş de kalbi bükülemezmiş meğer. Beni affet ve git" diye yakarır. Şöhreti mahvolan, sevdiğinin gözünde küçülen Naciye geldiği yere döner, elinde bir tef , farsa toplamaya.... “Naciye, Naciye! Cilveli Naciye//Çalkala göbeği aşk ile şevk ile.” diye kenar mahalle meyhanelerinde şakırken bir iş teklifi alır ve büyük bir yerde sahneye çıkar. İçin İçin Yanıyor Bu Gönlüm, Onun İçin Yanıyor Kanıyor Bu Gönlüm adlı şarkıya başlayıp... Açık Yeşildi Gözü bölümüne gelince bir bakar Piyanoda Cüneyt.!!!!!! Kenarda ise gözleri dolu dolu, aşka yenilmiş, geceye karışan bir EKREM!!!! Kaynak: AYŞENİN KİTAP KLÜBÜ http://ayseninkitapkulubu.blogspot.com/2012/04/ekrem-bora-anisina-surtuk.html    

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Kaygan Zemin Arşivi