Halil Şahin

Halil Şahin

SIRA SANADA GELECEK

Artık her şey o kadar normalleşti ki; her köşede bir Mobese kamerası, her şeyimiz gözleniyor. Bu gereksinim nereden kaynaklanıyor? Suçla veya terörle mücadele mi? Hayır! Gelin haydi, bunları da bir başka nedene bağlayalım: Güya suç ve teröre karşı, ama Kürt-Hıristiyanlaştırılmış Ilımlı İslam Dönmelerinin tezgâhı olduğu bal gibi açık değil mi? Tahmin edin lütfen. Biz de gazetelerden öğrendik. Türkiye’de Mobese sisteminin kurulduğu en son kent neresiydi? Oraya, BOP Eş Başkanlığı’nın Başkenti diyorlar. Hani, tüm yolların kesiştiği… Ancak artık bu tarz olaylar skandal kategorisinden çıktı. İşte ‘faşizm’ denen zaten budur. Sistemin tepesinde olan şahıslar bile dinlenmeye ve hukuksuzluğa muhatap oluyorsa bilin ki, bu ülkeye olağandışı bir rejim getirilmektedir. Aynı yolda birlikte yürüyenler ayrılsa bile, iktidar gücünü elinde bulunduranlar, “durmak yok, yola devam” türkülerini tüm arenalarda kesiksiz dillendirmekten kaçınmıyorlar. Sizler de gözlemlediniz: bir süre; orgeneraller, rektörler, yüksek yargıçlar, kalburüstü iş adamları ve gazetecilerin ses kayıtları ve görüntüleri sürekli servis edilmemiş miydi? Halkın aklı karıştırıldı. Artık öyle bir durum ortaya çıkmış ki, Genelkurmay Başkanı bile gazetecilerle şakalaşıyor. Cep telefonunu pek kullanmadıklarını söyleyerek, törpülenen bir onurun son kalanını kurtarmaya çabalıyordu. Oysa normal halde, bu olayların bir tanesi bile bir hükümet yıkmaya yeterdi. Nedense kimsenin kılı bile kıpırdamadığını herkes gördü. Genel Kurmay Başkanı İlker BAŞBUĞ, CHP Genel Başkanı Deniz BAYKAL, USA damgalı milliyetçiliğe toz kondurmayan Devlet Bahçeli gibi daha niceleri. Hükümet harakiri yapıyor. Kendini darbe yoluyla yıkmaya çalışan öylesi bir hükümet ki, bu Dünya’da ilk kez görülüyor. Kısacası polis devleti gerçeğini ve CIA komplolarını kendileri bile kabullenmiş ve kanıksamış. Zaten her gün internette başka bir ses kaydı. Tanışmadığımız, sesini duymadığımız paşa kalmadı. Faşizmin en son aşamasına geldik demektir. Bu aşamada halkla filan çok uğraşılmaz. Dinlemeler, takipler, tertipler ve tutuklamalar zirvedekilere, faşizme rakip eski egemenlere yönelir. İşte; dinlenen kitlenin farklılaşmasını ve bunun da normalleşmesini bu nedenle yaşıyoruz. Bir yanda gazeteci kılığındaki MİT’çiler, öbür tarafta en temel anayasal hakları çiğneyen emniyet güçleri, diğer tarafta yine gazeteci kılığında tetikçiler. Ondan sonra yüzsüzce ortaya çıkan iktidar medyası, haber yapma özgürlüğünden bahsediyor. Ellerine kameraları almışlar pusuya yatmışlar. Başkentin çeşitli restoranlarının ve önemli bürokratların evlerinin önünde eşkıya gibi bekleşip duruyorlar. Öyle ki; normal bir Türk vatandaşı gibi, komplolara girişmeden, röntgencilik, yabancı istihbarat servisleriyle işbirlikçilik yapmadan, iddianameyi hazırlamak suç! Burada adaletten söz edilebilir mi? Çünkü artık Kürt-İslam faşizminde, faşistlerin suç niteliğindeki eylemleri normal, hukuk içinde kalmak suç oluyor. Orta yerde olanları, Türk halkı böyle algılıyor. Nitekim Adalet dağıtmak göreviyle millet adına terazi başına geçenlerin, elan cesaretle ve hür iradeleriyle yasal görev yapabildiklerine inananların sayısı bir hayli düşük. Bunun iki nedeni var. Birincisi, Kürt-İslam faşizminin Anayasal rejimi tamamen yıkıp, faşist rejimin nihai zaferini ilan etmesi için aşması gereken sadece iki tane anayasal kurum kaldı. Biri yüksek yargı, diğeri ise Türk Silahlı Kuvvetleri… ABD, İran operasyonu öncesi Türk Ordusu’nu teslim alma gereksinimiyle kıvranıyor. ABD’de beslenen Feto’nun polis ve MİT içindeki adamları (Türk devletinin maaşıyla geçinen gönüllü CIA ajanları) bu yüzden hiç görülmedik bir cüretle Ordu’ya saldırıyor, kumpas ve tuzaklarına devam ediyorlar. 1936 yılından bu güne her Ağustos Ayı’ndan önce YAŞ terfileri yaklaşınca bin bir tane komplo ve hukuksuzluğun ortaya çıkmasının esas nedenleri bunlar. ABD’nin elinde tüm üst düzey komutanların çok özel dosyalarının bulunduğu kesin. Ayrıca hepsinin sağlık raporu ABD’nin eline geçmiş. Bu durum, casusluk ve vatana ihanet olarak kabul edilmez mi? En gizli bilgiler düşmana sızdırılmış. Yargılama ve ceza kaçınılmazdır. Ama Türkiye’de artık kimin eli kimin cebinde belli olmadığı için her türlü ihanet, hesabı sorulmadan yapanın yanına kâr kalıyor. Buna bu ülkeyi yönetenler yol açıyor. Oyunlara dikkat… Biz; hangi paşa ulusalcıdır, hangisi Amerikancıdır bilemeyiz. Ne kulaklarımız uzun ne de komplo teorilerine merakımız var. Ancak ulusal güçler ve Atatürkçüler artık şu gerçeğin farkına varmalıdır: Her karanlık dönemde Türk ulusunu hep aynı masalla uyutuyorlar. Arkadan çok sert bir paşa geliyor, az sabır, bilmem kim paşa masaya yumruğunu bir vuracak... Cumhurbaşkanlığı adaylık süreçlerinde de aynı tezgâh yaşanıyor. İstenilen, bir kimsenin yumruğunu bir yere vurması değil. Böyle bir hayalle de artık kimse avunmasın. Gönlümüz herkesin görevini yapmasını istiyor. Yargı görevini yapsın, Ordu görevini yapsın. TBMM ve Cumhurbaşkanı da yasal sınırlar içinde görevini yapsın. Aydınlar, öncelikle siyasiler ve halk da görevini yapsın. Aksi halde; korktuğun sıra, sana da gelecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halil Şahin Arşivi